« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

26 May

2014

İstifa etmeyi kolay mı sandın?

Nuh Gönültaş 01 Ocak 1970

Değil Soma’da 301 madenci, Allah korusun, herhangi bir olayda Türkiye’nin yarısı ölse AKP’den bir istifa dahi geleceğini asla öngörmüyorum.

“Asla asla dememek” lazım belki. Fakat AKP’nin iktidar anlayışında istifa diye bir müessese asla yok!

17 Aralık’tan sonra dört bakan yolsuzluktan falan istifa etmedi biliyorsunuz.

Çünkü AKP’de yolsuzluk yapmak istifa gerekçesi değil.

İstifa etmediler, ettirildiler. Sebebi ise yaptıkları iddia edilen yolsuzluklar değil, yolsuzlukların Başbakan’a uzanmasını önlemek adına, toplumsal tepkiyi hafifletmek ve Başbakan’ın elini rahatlatmak için istifa ettirildiler.

İstifa olayı AKP’de “surda gedik açmak” olarak görülüyor.

Çünkü bu iktidar mücadelesi onlar için demokratik bir mücadele değil, bir tür savaş.

Gelmek, ele geçirmek ve bir daha asla gitmemek üzerine kurgulanmış bir savaş.

İktidar ele geçirilmiş bir ganimet olduğu için istifa müessesesini işletmek kendilerini koruyan surda bir gedik açılması anlamına geliyor.

Surda bir kere gedik açıldı mı arkası gelir diye düşünüyorlar. Bu kapıyı kapatıyorlar.

İstifa etmez ve ettirmezler çünkü AKP’yi yöneten dar oligarşik kadro kendilerine siyaset ötesi misyonlar biçiyor.

İktidar olmak bu misyonlar için elde edilmesi ve asla bırakılmaması gereken bir araç.

Hatırlarsanız, rahmetli Erbakan seçim akşamları kazandıkları yerleri açıklarken “Şu şehirde belediye başkanlığını kazandık” demek yerine “Şu kadar toprak kazandık” derdi.

Bunlar da o gelenekten geldikleri için ne olursa olsun istifa edip de sancağı yere düşürmemek düşüncesindeler! Her durum ve şartta dik durabilmek için şahıslarında temsil ettikleri değerlerin ne hale geldiğine pek önem vermiyorlar.

Ayrıca...

Surda bir gedik açılırsa arkası gelir korkusuyla hareket ediyorlar. Çünkü hepsi birbirine bağlı... Biri düşerse, diğerlerini de indirme ihtimali var!

Bence de mantıklı. Ele geçirmek için yaptıkları onca işten sonra neden istifa etsinler ki... İlla birileri istifa edecekse muhalefet istifa etsin!

Bu ülkede “nefret suçu” bitmez

“Nefret etmek suç mudur ki” diye sorabiliriz.

Evet, suçtur. Suç kabul edilmelidir. Çünkü esas olan sevmektir.

Sevmesen bile sevmeye çalışmak gerekir. Çünkü sevmenin iradi olan tarafı ağır basar.

Farklı din, ırk, dünya görüşü ya da her türlü farklılık için bir arada yaşamanın ön şartı sevmeye çalışmakla başlar.

Bir toplumda nefret suçuna belki de en caydırıcı ceza verilmeli. Çünkü nefret etmek, insanların birbirlerinden nefret etmelerine yol açacak davranış ve sözler etmek sadece ötekine değil, nefret edene de zarar verir. Şu keskin sirke küpüne zarar meselesi...

Şimdi...

Eskiden de vardı ama şimdilerde arttı. Arttı çünkü nefret suçu yukarıdan aşağıya işlemeye başladı.

İmam cemaat meselesi gibi... Başbakan tokat atarsa, danışmanı tekme atar gibi ya da iktidar olarak Yeni Akit gibi nefret suçuyla ekmek yiyen bir gazeteyi kollarsanız, o gazete her fırsatta nefret suçu işlemeyi kendinde bir hak olarak görür.

Sevmiyorsan bile nefret ettiğini söylememelisin. Tıpkı sevdiğini söyleyecek kadar cesursan bunun maliyetine katlandığın gibi, nefret ettiğini söyleyecek kadar cesursan cezasına da katlanırsın.

Başbakan her konuşmasında bu suçu mutlaka işliyor. Başbakan kullanıyor bu dili. Şükür ki bu dili kabinede Başbakan’dan başka kullanan yok. Ama o üslubun icraatları maalesef bu kabine tarafından yapılıyor.

Yeni Akit Gazetesi manşetten yapıyor bu işi. “Soma Madeni’nin sahibinin damadı Yahudi” diye manşet atıyor.

Olabilir, ne var bunda? Sen de kendine Müslüman diyorsun.

Peygamberimizin eşlerinden biri de Yahudi’ydi!

Buna ne diyeceksiniz?

Her şeyi siyasal rant aracı olarak kullanma düşüncesi bu. Bu faydacılık maalesef Makyevelli’ye bile rahmet okutturuyor.

Hasan Karakaya’yı görme, Yılmaz Özdil’i gör.

Hayır efendim, adil olacaksanız ikisini de göreceksiniz!

Eğer Yeni Akit’in manşetine bir şey diyebiliyorsan, Hürriyet yazarının yaptığına da karşı çıkabilirsin!

Din devleti olur mu?

Benim anlayışıma göre olmaz! Bir dinin devleti olmaz. Çünkü herhangi bir dinin devletinde diğer din mensupları huzurlu ve rahat yaşayamaz.

Bir arada yaşamanın şartlarından belki de birincisi yaşanılan devletin herhangi bir dinin devleti olmamasıdır.

Bu din karşıtlığı anlamına gelmez.

Devlet mekanizması o mekanizmayı elinde tutanlar tarafından rahatlıkla ötekine tahakküm aracı olarak kullanılabiliyor. Onun için devlet organizasyonunun herhangi bir dinin farzlarına göre şekillenmesini uygun bulmuyorum.

Olması gereken, herkesin kendi inançlarının gereklerini rahatlıkla yerine getirebildiği bir özgürlük ortamı ve bu ortamın devamını sağlayacak, herkesin kabul edebileceği ortak bir anayasaya bağlı bir devlettir.

Ama bir dinin anayasası devlet olduğu zaman maalesef zulüm olur.

Hükümet fetvacısı Hayrettin Karaman dünkü yazısında din ile devletin ‘beden ve ruh’ gibi olduğunu söylüyor.

Yani biri olmadan öteki olmaz diyor. Madde ruh bütünlüğü nasıl oluyor da “İslam devleti” olabileceğine delil oluyor? Nasıl oluyor da o maddeye o ruhu giydiriyorsunuz, ne hakla?

Karaman özetle “Bireyin vicdanında Allah’a kul olabilmesi için bir devlet yapılanması” gerekir diyor.

Oysa devlet ihtiyacı inançların yaşanması ile ilgili bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmadı. Ayetlerde devlet anlamında bir organizasyondan söz edilmiyor. Kişilerden, cemaatlerden, topluluklardan söz ediliyor.

Devlet dünyevi bir organizasyon. İlahi dinlerin yaşaması için devlet olma şartı diye bir şart yok.

İslam ülkeleri denilen yapılarda İslam alimlerine en büyük zulümler İslam halifeleri tarafından yapıldı, yapılıyor.

Devleti elinde tutanlar sadece başka dinlere değil, kendi dininden kimselere de zulmetmişlerdir.

Bugün “kamil manada İslam devleti yok” deniliyor. Olmaz tabii ki çünkü İslam devlet diye bir şey önermiyor. Bugün Müslümanlar’ın en fazla zulüm gördüğü ülkeler, adına İslam ülkeleri denilen ülkelerdir.

‘Müslüman’ ülkelerde yoksulluktan, savaştan, diktatörlerden kaçan insanlar Batı’ya gidebilmek için denizlerde telef oluyorlar.

Evet, İslam’da devlet, Müslümanlar’ın devletle ilişkileri sorunlu bir alan fakat devlet olma şartı olmadığı çok net.

Devlet diyenler güç peşindeler, yoksa insanların cennete gidip gitmemeleri umurlarında değil, şekilde görüldüğü gibi...

Ziyaret -> Toplam : 125,27 M - Bugn : 29692

ulkucudunya@ulkucudunya.com