« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

26 May

2014

Yandaşlar ve yoldaşlar

Mümtaz’er Türköne 01 Ocak 1970

Dün kaldığımız yerden başlayalım. Erdoğan, bu haftaki grup konuşmasını Soma Faciası’na ayırmış, halkın duygularına tercüman olmuştu. “Milletin birbirine çok daha farklı kenetlendiğini, acıyı yüreğinde hissettiğini, acının paylaşılarak azalacağı gerçeğinden hareketle Soma için seferber olduğunu” anlatırken, keskin hitabetine ve acıklı ses tonuna eşlik eden duygulara katılmamak mümkün değildi.

Sonra? “77 milyonun kardeşçe paylaştığı acı” içinden bir ayrık otunu gözümüze soktu. “Pensilvanya’daki örgüt liderini bir elebaşı gibi değil, haşa bir mehdi, mesih gibi gören...bir ahlaksız çıkıyor”, “’Ocaklarına ateş düşsün’ dedi ya, zavallı şükrediyor. Liderinin o bedduasının tuttuğunu, o bedduanın da Soma’da masum madencileri bulduğuna inanıyor.” Hedefte Ali Ünal var, ama Başbakan’ın elindeki kocaman satır bir genelleme ile Cemaat’in üzerine iniyor: “Yazıklar olsun, bırakın milleti, bu toprakları, bu dine yaptığınız ahlaksızca saldırıdan dolayı yazıklar olsun.” Ali Ünal’ın söylemediği sözler üzerinden hedefe yerleştirilenlere bakın. İyi mi? Çektikleri üzüntünün üzerine, bu sözlere muhatap olanların yerine koyun kendinizi ve şu soruyu sorun. Evet, acılar farklı kesimler tarafından araçsallaştırıldı. Allah aşkına Başbakan’ın şu sözleri gibi Soma’daki acının ucuzlatıldığı, basit bir siyasî öfke ve kin malzemesine dönüştüğü, yerlerde süründüğü bir laf duydunuz mu?

Siyasî sorumluluğunu kendisinin taşıdığı faciada hayatını kaybeden 301 cana duyulan üzüntünün üzerinden “cadı avı”na malzeme devşiren, aynı inancı ve hayatı paylaştığı tertemiz insanları şeytanlaştıran Başbakan’ın yanında bir aydının saf tutabilmesi ve bu rezilliği omuzlarında taşıyabilmesi için feda edemeyeceği çok kutsal nedenlerin olması lâzım. “Midesiz” ve “omurgasız” olmak, en son ihtimal. Acının politikası bu kadar insafsızca ve iğrenç bir şekilde yapılabilir mi? Açıktan akan bu iğrenç siyaset kanalizasyonu, bugünün Türkiye’sinde aynı istikamete bakan iki kesimin arasında boydan boya uzanıyor. Ne yapabilirsiniz?

Ben şahsen bir haksızlığa uğramadım. Sadece, burnumun direğini kıran bu berbat ifrazata ve iktidar ayrıcalıklarından güç alan bu alenî zulme isyan ediyorum.

Hepimiz aynı mahallenin çocuklarıydık. II. Erdoğan dönemi başladı, güç temerküz etti ve doğal olarak hükmünü sürdürebilmek için düşmanlara ihtiyaç duydu. Aydın olmak biraz da haksızlığa uğrayanın yanında olmak, zorbalığın dümenine çomak sokmak değil midir? Mesele birinden yana veya birine karşı olmak değil; çok daha derin bir problem var karşımızda.

“Yandaş” genel haliyle hakaret olarak anlaşılıyor. “Taraf olmak” neden aşağılayıcı bir durum olsun ki? Sadece tuttuğunuz tarafın, size yıktığı yükün taşınabilirlik olması lazım.

İktidar bekasını, çatışmaya ve kutuplaşmaya bağladığı için hiç kimsenin, bir tarafa mensup olmak dışında tercihi kalmadı.

Yaşadıklarımız normal değil, bir gün mutlaka sona erecek olan şu ara dönemde yoldaşlar arasında bütün ölçüler şaşıyor. Ne acı! Aynı yolu uzun süre beraber yürüyenlere karşı iktidar gücünü kullananlar, keşke bu ara dönem sona erdikten sonra da hatırlanacak bir vicdana sahip olabilselerdi.

Yine de biz insaf ve izanı kaybetmeyelim, İktidarın yanında pozisyon alan entelektüeller, fikir adamları, eli kalem tutanlar -adına ne derseniz deyin- Hükümet’in pozisyon almasına herhangi bir katkıda bulunmadılar, bulunamadılar. Sadece isimleri, itibarları ve kariyerleri ile Hükümet’in almış olduğu pozisyonu desteklemiş oldular. Hükümet’in herkese kavga ilan ettiği şu günlerde, “yandaş” entelektüellerden alıp benimsediği ve kullandığı bir fikir var mı? Başbakan sadece siyaset yapıyor, siyasetin gereklerine uygun pozisyon alıyor, arkasını sağlam tutmak için yeni düşmanlar belirliyor. Kalem sahipleri ise el mahkûm bu gerçeklere göre pozisyon belirlemek düşüyor. Mesele siyaset olunca ahlâka yer olmadığını bütün entelektüeller zaten bilirler.

İktidarlar da dahil her şey geçici. Öyleyse yandaşların yeniden yoldaş olacağı geleceğe, elden geldiğince kırılmış dökülmüş gönül bırakmamak lâzım.

Ziyaret -> Toplam : 125,28 M - Bugn : 33192

ulkucudunya@ulkucudunya.com