Kimin çocukları kaçırılıyor!..
Saygı Öztürk 01 Ocak 1970
Güneydoğu’da etkili iki örgüt var. Biri PKK, diğeri ise Hizbullah… İkisinin de bağlantılı olduğu bilinen siyasi partisi var. PKK’nın partisi BDP, Hizbullah’ın partisi ise HÜDA Partisi. Geçmişte PKK-Hizbullah arasında yaşanan kanlı çatışmalar, son dönemlerde dağa kaçırılanların bazıları da Hizbullah yanlılarının çocukları olması nedeniyle yeniden alevlenecek gibi gözüküyor.
PKK, devletle anlaşmanın rahatlığıyla köylere baskın yapıyor, çocukları kaçırıyor. Karayollarında gündüz kimlik kontrolü yapıyor. Şantiyeleri basıyor, araçları yakıyor, çalışanları kaçırıyor, haraç alıyor. Devlet, karakol yapmak için neredeyse PKK’dan izin almak zorunda… “Kurtarılmış bölge” oluşturduğu izlenimi yaratıyor.
Aileler yalnız değil
Çocuklarının PKK tarafından zorla kaçırıldığını öne süren 9 aile Diyarbakır Belediyesi önünde eylem yapıyor, onların serbest bırakılmasını istiyor. Mehmet Sinan Böçüm’ün ailesinden sonra Hizan’da bir çocuğun ailesi daha kaymakamlık önünde oturma eylemi başlattı. Birkaç gündür Diyarbakır’da Büyükşehir Belediyesi önünde Ali Karaşin, Halime Gündüz, Fırat Aydın Eren ve Hatip Temel’in ailelerinin oturma eylemi başlamış durumda… Bu eyleme yörede destek verenlerin sesi cılız çıksa da, ailelere yalnız olmadıkları mesajı veriliyor.
Terör örgütü, bırakın silahsızlanmayı, silahlı kanadını güçlendirmek için her yola başvuruyor. Bugün silahlı güçlerinin sayısını, iki katına çıkardı. PKK’nın dağa götürdüğü ya da kaçırdığı çocukların sorunu yeni bir durum değil. Eskiden beri başvurduğu bir yöntemdi. O dönem örgütün kaçırdıklarına karşı pek tepki olmuyordu. İlk kez, Mehmet Sinan Böçüm’ün ailesinin çocuklarının getirilmesi için oturma eylemi başlatması ve bundan sonuç alması çocukları kaçırılan aileleri yüreklendirdi.
Sorumlusu hükümettir
Bu eyleme yasadışı örgütlerden, onların uzantısı olan partiden, ilişkisi olan sivil toplum kuruluşlarından da destek geliyor. Onlar, yaşananları şöyle aktarıyor:
“Çoğu 15 yaş sınırının altındaki çocuklar HDP yetkililerinin söylediği gibi kendi iradeleriyle dağa gitmediler. Tehdit, baskı sonucu kaçırıldılar. Ayrıca çocukların yaşları yasal olarak göz önüne alınırsa, onların iradesinin geçerli olması da söz konusu değil. Bu annelerin eylemi, oldukça medeni, hukuki, sivil, demokrat bir eylemdir. Bu eylem aynı zamanda sivil itaatsiz bir eylemdir. Sürekli sivil itaatsizlikten bahsedenler için de bir derstir. Haklıdırlar. Kürtlerin, hem devlete ve hem de PKK’nın diktatörlüğüne karşı demokratik kültür ve davranış biçimi içinde muhalefet etme hakları vardır.”
Bölgede, çocuklarının dağa çıkarılmasından birinci derecede iktidar sorumludur. PKK’nın başı Abdullah Öcalan, çocukların Kandil’de eğitime alınacağını söylememiş miydi? Kürt kökenli aydınların dediği gibi “Otoriter, totaliter, teokratik, oligarşik devletler, yönetimler, rejimler ve örgütler için insanların değeri yoktur. Bütün insanlar, uluslar, asker kabul edilir. Bu nedenle, herkesi, her yaşta insanı askere almak ve asker yapmak onlar için doğaldır. PKK da bu örgütlerden biridir. PKK, kendi diktatörlüğü, egemenliği, otoriter yapısı için bütün Kürtleri askeri kabul ediyor. Bu nedenle, sınır ve hukuk tanımazlıkla çocukları dağa çıkarıyor.”
Kızını dağa gönder
Kardeşi kaçırılan Sevim Uçakay, BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a “Kendi çocuğun nerede? Dizinin dibinde. Sizin çocuklarınız Amerika’da eğitimde. Benim kız kardeşim ise dağ başında. Gelip derdime derman olsunlar. ‘Kızım ne derdin var’ diye sorsunlar. Kız kardeşimi bana getirsinler” diye sesleniyor.
Çocukların dağa götürülmesinden alabildiğine memnun olanlar da var. HDP’li bir kadın milletvekilinin çocukları kaçırılan ailelere “Gurur duyun çocuklarınız dağa çıkıyor” dediği konuşuluyor. Ama o milletvekili gerçekten çocukların dağa götürülmesinden gurur duyuyorsa, kızını dağa göndermeli. Annelerin gözyaşını, feryatlarını henüz BDP ve HDP yetkilileri anlamış değil.
PKK’nın bölgedeki aleni baskıcı eylemleri ve totaliter bir tutum sergiler olması karşısında PKK dışındaki Kürt örgütleri bile seslerini çıkarırken, özellikle iktidarın, siyasi partilerin, insan hakları örgütlerinin, kadın örgütlerinin derin sessizliği ise hayli dikkat çekici…
Çözüm süreci bu olmalı
Hükümet yetkilileri zaman zaman “çözüm süreci”nden söz ediyor. İnanın, bu çözümün ne olduğunu kendileri de bilmiyor. Terör örgütü PKK, bu süreçten alabildiğine yararlanıyor. Bölge tamamen terör örgütüne terk edilmiş gibi bir hava var.
Batı illerimizde bir çocuk kaybolduğunda haklı olarak ortalık ayağa kalkıyor. Güneydoğu’da çocukların kaçırılması sıradan bir olaymış gibi kimsenin aldırdığı yok. Hükümet, olup bitenlere “çözüm süreci” deyip seyirci kalıyor. Eğer “çözüm süreci” diyorsanız bir an önce o çocukların serbest bırakılıp ailelerine ve okullarına dönmeleri sağlanmalı…