Bürokrat tasfiyeleri
Emre Uslu 01 Ocak 1970
Erdoğan hükümeti son altı aydır bürokraside yoğun tasfiyeler yapıyor. Özellikle 17 Aralık Rüşvet ve Yolsuzluk soruşturmasından sonra bürokrasideki tasfiyeler yoğunlaştırıldı. Hükümet bu tasfiyeleri “paralel yapıyı” ortadan kaldırmak için alınmış bir tedbir olarak savunuyor.
İlk dönemlerde güvenlik bürokrasisinde yapılan tasfiyeler, daha sonra adliye, maliye, bankacılık sektörü ve eğitim bürokrasisi gibi önemli bürokratik kademelere sıçradı.
Tasfiye edilenlerin arasınca Gülen Cemaati’yle ilgisi olmayan kişilerin olduğunu yakinen biliyorum. Ancak hükümet başarılı bir algı operasyonu ile tasfiye edilenlerin hepsini Gülen Cemaati mensubu olarak sunmayı başardı.
Hükümet tasfiye ettiği bürokratları Gülen Cemaati’nden diye sunarken aslında gözlerden başka bir şey kaçırıyor. Yeni atanan bürokratların kim olduklarını...
Yeni atanan bürokratların kim olduklarını yazmadan önce bir konuyu hatırlatmam gerekiyor. Türkiye’de yeni bir siyasi karar alınmadan önce mutlaka bürokratik tasfiyeler yapılır. Yeni siyasi adımlar için bürokratik altyapı hazırlanır ve daha sonra o altyapı üzerine yeni siyasi proje inşa edilir.
1940’lı yıllarda Türkiye Almanya’nın yanına doğru meyil ederken Nihal Atsız gibi Türkçüler ve Irkçılar baş tacı edilirken, 1944 yılında o Türkçüler tutuklanmıştı. 1950’lerde NATO’ya girerken solcular tutuklandı ülke yeni bir dünyaya dâhil oldu. 1968 kuşağı güçlenirken 1971’de müdahale olmuş solcular bürokrasiden tasfiye edilmişti. O çalkantılar devam etti ve 1980’li yıllarda solcular tasfiye edildikten sonra Türkiye liberal ekonomik politikaların benimsendiği açık piyasa rejimine girmişti.
1993’lü yıllarda Türkiye Kürtlere karşı sert önlemler alırken bürokrasiden gelebilecek itirazları önlemek için sosyal demokrat, dindar ve liberal bürokratik kadrolar temizlenmiş yerine Ülkücü kadrolar doldurulmuştu. Böylece 1993’ten 1998’e kadar olan dönemdeki faili meçhul cinayetlere varan savaşçı Kürt politikasına zemin hazırlanmıştı.
AKP iktidara geldiğinde de benzer bir süreç yaşandı. AKP’nin iktidarda kalıcı olduğu anlaşılınca bu sefer ulusalcı kadrolar tasfiye edildi. Şimdi AKP yeni bir tasfiye hareketi başlattı. Tasfiye etmek istediği kim varsa paralel yapı deyip tasfiye ediyor. Bu tasfiyeler yeni bir rejimin altyapısını oluşturmak için kuruluyor. İşte bu nedenle tasfiye edilen bürokratlara değil yerlerine gelen bürokratlara odaklanmakta fayda var.
AKP’nin yeni bürokratik kadrolarında kritik yerler AKP’ye kayıtsız koşulsuz biat eden, mümkünse AKP ideolojisine yakın bürokratlardan seçildi.
Ancak tüm bürokraside aynı ideolojik görüşe hizmet edecek kadar bürokrat bulmak çok zor. Bu nedenle AKP bir havuz oluşturdu ve o havuzda yeni atanacak bürokratlarda aradıkları temel kriter şu: Yeni kurduğumuz rejime itiraz eder mi etmez mi? Bize engel olur mu olmaz mı kriteri.
AKP’nin atadığı tüm bürokratların ortak özelliği AKP’nin yeni kurduğu rejime, yeni siyasi projesine itiraz etmeyecek bürokratlar olması. Yeni politika Anayasa’ya aykırı bir politika olsa da, --ki çoğunlukla öyle politikalar benimsediler--, yeni bürokrasi kademesinden itiraz istemiyor AKP.
Bunun nedeni şu: AKP “başkanlık sistemi” adı altında yeni bir rejim kuruyor. Mevcut durumda fiilen uyguladığı yarı-otoriter rejimi, kurumsallaştırmak istiyor. Bu rejimin geleceğini sağlamlaştırmak için de bürokrasiyi ve eğitim sistemini dönüştürmek istiyor.
Mevcut anayasaya aykırı kurulan yeni rejime itiraz edebilecek kim varsa temizlenirken yerine de itiraz etmeyecek bürokratlar atanıyor.