Apo kıçını kurtarsın diye…
Emin Çölaşan 01 Ocak 1970
Sevgili okuyucularım, ülkemizde olup bitenleri hayretle, dehşetle, ibretle izliyoruz. Ortada şimdi cumhurbaşkanlığına soyunan bir malum şahıs var.
Devletin tamamı onun elinde.
Yasama emrinde, yürütme emrinde, yargı öyle. (Aman yanlış anlaşılmasın, yürütme derken hırsızlığı rüşveti değil, hükümet gücünü kastediyorum!)
Bu durumda Türkiye’de iki ayrı devlet ortaya çıktı.
İlki Batı’da… Toplumun en ufak bir tepkisine bile tahammülü olmayan, her olaya elindeki polis gücüyle gaddarca müdahale eden devlet.
İnsanların üzerine acımasızca saldırıyor, biber gazı sıkıyor, TOMA’lardan su sıkıyor, gaz bombası atıyor, plastik mermilerle saldırıya geçiyor.
Ölen ölür kalan sağlar bizimdir!
* * * *
İkinci devleti Güneydoğu’da izliyoruz. Kibar, nazik, uysal, teröristlerle hiçbir sorunu olmayan, terör olaylarına anlayışla yaklaşan devlet!
Devletin karayolları kapatıldı. Kamera çekimlerini ve fotoğrafları mutlaka görmüşsünüzdür.
Terör örgütü karayollarında trafiği durdurmak için derin hendekler açmış, yollara kaya parçaları yığmıştı.
Bunlar insan eliyle olmadı.
Bölgeye iş makineleri, dozerler ve kepçeler getirdiler, yolları güpegündüz ve askerlerin gözü önünde kazdılar.
Bunlar olurken neredeydi devletin askerleri, özellikle de kasım kasım kasılan, hiç utanmadan Abdullah Öcalan’a takdirlerini sunan valileri!
Asker kışlasında, polis karakolunda gözaltında! Emir, Ankara’dan en yüksek yerden gelmiş, öyle olmaya mahkûm.
Ancak olay olursa dışarı çıkmalarına izin veriliyor ve hepsi de uyarılıyor:
“Aman haa dikkatli olun, vatandaşa kibar davranın!..”
Çünkü üzerine gaddarca gidilen, ateş edilen, polis kurşunlarıyla vurulan Batı’daki vatandaş, vatandaş değil!
* * * *
Karayolunu kesmişler, birkaç da çadır kurmuşlar. Çadırlarda örgüt paçavraları asılı. 100 metre mesafede asker var. Megafonla rica ediyor:
“Lütfen olay çıkarmayalım. Size anlayışla yaklaşıyoruz, siz de bize yardımcı olun!..”
Teröristler askere ateş edip beşini yaralıyor, TOMA’ları yakıyor, küfrediyor. Dün bir askerimiz daha yaralandı.
Türk Ordusu’ndan tık yok.
Genelkurmay Başkanı makamında.
Tayyip’le birlikte olayları izlerken içlerinden “Aman kimseye zarar vermeyelim de zor durumda kalmayalım” diye dua ediyorlar.
* * * *
Peki ama bu işler nasıl oluyor? Türkiye’de ilk kez tanık olduğumuz bu manzaralar niçin gerçekleşiyor?
Yanıtı gayet basit.
Batı’daki olaylarda sokağa dökülen kitleler Tayyip’e oy vermiyor. Tayyip, ağzıyla kuş tutsa onlardan oy alamıyor.
Bu yüzden polis gücünü onların üzerine salıyor.
Ancak Güneydoğu’daki Kürtçü kesimden de oy alamıyor. 30 Mart seçimlerinde bütün belediyeleri Kürtçü partiye kaptırdı.
Ama şimdi bir umudu var:
“Doğrudur, bana oy vermiyorlar ama cumhurbaşkanlığı seçiminde ben bunlara muhtacım. Yanımda tutmam gerekiyor. İster yol kessinler, ister başka eylem yapsınlar, benim askerim ve polisim bunlara kibar davranmak zorunda. Üzerlerine gidemem…”
* * * *
Türkiye’de Kürtçü kesimin oyu yüzde 6-yüzde 7 dolaylarında. Bu oran Tayyip için çok önemli.
30 Mart seçiminde yüzde 43 oy aldı.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde 50’yi tutturmak için bu yüzde 7 oya ihtiyacı var.
İşte bu yüzden terör örgütüne ve gözlerinin önünde mevzilenen teröristlere anlayışla, kibar, uysal davranıyorlar.
İşte bu yüzden İmralı’daki katilin ayağına MİT Müsteşarı’nı, devlet görevlilerini gönderip uzlaşma istiyorlar… Ve ricalarda bulunuyorlar:
“Aman Sayın Apo ocağına düştük. Seninkilerin ağustos ayında sayın başbakanımıza oy vermesini sağla, hemen ardından seni tahliye etmek de bizim boynumuzun borcu olsun!..”
Apo bunlara güvenmiyor, yeni gelin gibi nazlandıkça nazlanıyor, istedikçe istiyor:
“Benim yanıma hükümetin bakanları gelsin, pazarlığı onlarla yapalım. Çözüm yasalarını Meclis’ten hele bir geçirip özerklik yolunda adımlar atın, oturup sonra konuşuruz…”
Karşımızdaki şu tabloya bakınız:
Apo vereceği ödünlerle kendi kıçını kurtarmanın, Tayyip ise Kürtçülerin vereceği ödünlerle cumhurbaşkanı seçilmenin peşinde.
* * * *
Sevgili okuyucularım, hepiniz çeşitli yaşlarda olan insanlarsınız. Belki 17, belki 80 yaşındasınız.
Böyle bir durumla daha önce hiç karşılaştınız mı, duydunuz mu?
Bu gibi kirli pazarlıklara tanık olacağınızı günün birinde aklınıza getirir miydiniz?
Bu azılı katil bundan tam 15 yıl önce bu günlerde İmralı’da yargılanıyordu. Duruşmalara ben de gitmiş ve görmüştüm.
Elleri ayakları titriyor, idam korkusuyla ötüp duruyor, her şeyi itiraf ediyor, mahkeme heyetine yalakalık yapıyordu.
O zaman hiç aklına gelir miydi ki aradan geçen süre içerisinde Tayyip’in değerlisi olacak, devlet yetkilileri onun ayağına gidip yalvaracak, “Aman Sayın Apo” diyecek, “Bize bir emriniz var mı” diye soracak…
Ve her gün kendi adamlarından oluşan heyetleri kabul edecek, sahte barış mesajlarını kamuoyuna onlar aracılığı ile iletip devletle ve Türk Milleti ile alay edecek ve aba altından sopa gösterecek!
* * * *
Peki ama bütün bu rezillikler ve kepazelikler niçin oluyor?
Tayyip’in cumhurbaşkanı seçilmesi için oluyor!
Türkiye Cumhuriyeti Devleti Tayyip’in kaprislerine, komplekslerine ve inadına kurban edilmek isteniyor.
Bu ülkede biz yokuz, sadece Tayyip var!
Tayyip cumhurbaşkanı seçilecek ve Apo kıçını kurtaracak!
Bu ülkenin milyonlarca yurtsever insanı da bu rezaleti tiyatro seyreder gibi seyredecek!
Öyle mi dersiniz!
Acaba mı!