Öcalan masası ve AKP'nin rolü
Mehmet Ali Güller 01 Ocak 1970
HDP bir süredir Türkiye'nin çeşitli merkezlerinde "Öcalan'a özgürlük" masaları açıyor; ellerinde megafon, yurttaşları çıldırtırcasına "Öcalan'a özgürlük" diye bağırıyor, imza istiyor.
Nitekim İstanbul Gaziosmanpaşa'da bu tahrik durumu bir gerilime ve saldırıya dönüştü.
Bölücülüğe özgürlük masaları
Türkiye'de herhangi bir konuda herhangi bir yerde imza masası açmak o kadar kolay olmuyor. İdareden izin almanız gerekiyor, aksi takdirde siz masayı daha açamadan masa toplanır ve gözaltına alınırsınız.
Peki, HDP'nin "Öcalan'a özgürlük" masaları izinli mi? Bildiğim kadarıyla değil, zaten idarenin bu amaçlı bir masaya imza vermesi normalde mümkün de değildir.
Peki, o zaman HDP bu masaları nasıl açabiliyor? Liseli gençlerin, "parasız eğitim" talebi için bile imza toplayamadığı koşullarda Türkiye'nin en önemli meydanlarında nasıl "Öcalan'a özgürlük" istenebiliyor?
Yoksa idare, "nasıl olsa Açılım'ın 3. aşamasında Öcalan'a özgürlük var" diyerek, olayı görmezden mi geliyor, getirtiliyor?
PKK'nin 2 hedefi
HDP'nin bu masaları neden açtığı ortada: Birincisi "normalleştirmek", ikincisi de "ayrıştırmak" için. HDP şu hesabı yapıyor:
1) Bu masalar küçük gerilimlere rağmen Kadıköy gibi meydanlarda açılabilirse, "Öcalan'a özgürlük" konusu kamuoyu nezdinde normalleştirilir.
2) Halk bu masalara saldırdığı takdirde Türk-Kürt ayrışması için fırsat doğar; sıradan Kürt, Kürt'e saldırı görüntüleriyle PKK'nin çekim alanına girer.
Sonuçta Açılım, çözüm değil, çözülme sürecidir; birlik değil, ayrışma projesidir!
Silah ve provokatör
AKP'nin ve kolluk kuvvetlerinin "Öcalan'a özgürlük" masalarına sessiz kalması, Açılım'ın anlamı içinde anlamlıdır. Hatta Gaziosmanpaşa olayında olduğu gibi başka açılardan da anlamlıdır:
1) Gaziosmanpaşa'da HDP'nin kışkırtıcı standına ilk olarak 1 Haziran günü, 30-40 kişilik bir grup saldırdı. Grup içerisinde elinde silah bulunan biri 4 el ateş edip, 2 kişiyi yaraladı. Şahıs ateşlediği silahı olay yerine atıp, grupla birlikte uzaklaştı. (Yurt gazetesi,1 Haziran 2014)
2) HDP'nin daha sonra tekrar stant açmasıyla bir gerilim daha yaşandı. O gün pembe tişörtlü bir şahıs önce HDP'lilerin arasında zafer işareti yaparken ve slogan atarken, daha sonra da ülkücü grup içerisinde bozkurt işareti yaparken DHA tarafından görüntülendi.
Normal bir ülkede bu şahıs, daha eylem sırasındayken polisin dikkatini çekmeli ve gözaltına alınarak kışkırtma engellenmeliydi. Ancak polis bunu yapmadı ve DHA'nın fotoğrafları iki gün boyunca sosyal medyada gündem olduktan sonra harekete geçerek pembeli provokatörü yakaladı.
Emniyet'in açıklaması da ilginçti: "Bu şahsın provokatif amaçlı olarak eylemlerde yer aldığı, hatta polis ya da MİT görevlisi olabileceği şeklinde çeşitli haberler ve yorumların yapıldığı görülmüştür. Yakalanan şahsın, Asayişe Müessir Fiillerinden dolayı 9 ve bakaya suçundan 1 adet olmak üzere toplam 10 adet kaydının olduğu, ayrıca Küçükçekmece 13. Asliye Ceza Mahkemesi'nce arandığı anlaşılmıştır." (Hurriyet.com.tr, 5 Haziran 2014)
Özetle Emniyet, "şahıs ajan değil, hırsızdır" diyordu! Ancak istihbarat örgütlerinin bu tip kışkırtmalarda tam da dosyası böyle olanları kullandığını önemle not etmeliyiz!
Ve şimdi de "olay yerine atılan silahın" akıbetinin peşine düşmeliyiz.
AKP ve PKK birlikte yararlanıyor
Birkaç gündür belirttiğimiz gibi; PKK'den çocuklarını isteyen anaları sonuna kadar savunalım, Lice yolunun açılması için TSK'nin operasyon yapmasını destekleyelim, PKK'nin meydanlara "Öcalan'a özgürlük" masaları kurmasına karşı çıkalım...
Ama fotoğrafın sadece görünen kısmıyla değil, arkasıyla da ilgilenelim. Cumhurbaşkanlığı seçimi süreciyle doğrudan ilgili bu gelişmeleri salt görünen kısmıyla değerlendirmeyelim. Çünkü AKP-PKK ortaklığının milletimizi ayrıştırma hamlelerine karşı mücadele, en başta her ikisinin yararlandığı bu tip olayları aydınlatmaktan geçer!