« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

16 Haz

2014

Erhan Başyurt 01 Ocak 1970

Çözüm süreci zorlu bir yaşam testi ile daha karşı karşıya.

Birileri gerginliği tırmandırmak için tahrik eylemleri icra ediyor.

Ardından barış dili yerini nefret diline bırakıyor.

O bilindik kısır döngü tekrarlanıyor.

Oysa barış “ihtiyaç olunca başlat, ihtiyaç kalmayınca bitir” şeklinde yürüyecek taktik bir hedef değil ve olmamalı da.

Barışa doğru bu kadar yol alınmış ve kamuoyu inanıp bu kadar prim vermişken, çözüm sürecini bitirmenin vebalini kimse taşıyamaz.

Tarih önünde kimse bunun hesabını veremez.

Sürecin aktörleri “günah keçisi” arayacaklarına, yerine gelmeyen vaatlere odaklanıp, sonuç odaklı ilerleme kaydetmelidir.

Cesaret yoksunluğu mu?

Türkiye’nin yeniden ateş çemberine itilmesine izin verilmemeli.

Terör örgütünün elde ettiği bölgesel avantajlar nedeniyle, barışa son verilmesi halinde sürecin başlamasından çok daha kötü bir evreye dönülecektir.

Çözüm sürecine ilişkin müzakereler başından bu yana kamuya kapalı yürütülüyor.

O zaman da silahın gücüne inananlar vardı, bugün de…

O zaman süreci her şeye rağmen başlatanların, bugün cesaret yoksunluğu göstermeleri, barışın dili ve arzusundan uzaklaşmaları kabul edilemez.

Sürecin başarısı halinde kimler kahraman olacaksa, sürecin çökmesine izin verilmesi halinde de onlar sorumlu olacaktır.

“Deveyi baştan sağlam kazığa bağlamayanların” deve kaybolunca sorumlu arama çabaları ne kadar boşsa, halkın açık destek verdiği bir süreci ellerinden kaçıranların da mesul arayışları o kadar beyhude olacaktır.

Barışı sağlamak kimi zaman savaştan daha fazla cesaret gerektirir.

Güçlü iken barışa evet diyebilmek ve sürdürebilmek daha çetin bir kararlılık gerektirir.

3 bakan masada ama…

Süreci sürdürme kararlılığı tabii ki tahrik eylemlerini sineye çekmeyi gerektirmez.

Devlet “otorite zaafı” içine düşmemeli.

Ancak önemli olan bu tarz eylemlere müdahale değil, ortaya çıkmasını engellemektir.

Bunun için de öncelikle şu sorulara cevaplar bulunmalıdır:

Yakın zamana kadar bu tarz eylemler yokken neden bugün ortaya çıkıyor?

Kandil ve İmralı’nın mesajları arasındaki uçurum neden kaynaklanıyor?

Kandil, İmralı ile görüşen aracılara neden artık güvenmiyor?

3 bakan yüz yüze siyasi müzakere için masada yer aldıkları halde ve yeni “yasal takvimli/taahhütlü bir yol haritası” için söz verdikleri halde bu güvensizlik neden?

“Hayır sulhtadır…”

Şayet kamuoyu “her şey yolunda gidiyor” diye bugüne kadar algı operasyonlarına kurban edilmediyse, aksaklıkların tespit edilmesi ve giderilmesi kolaylıkla mümkündür.

Müzakereleri yürütenlerin bütün bu soruların cevabını bilmemesi de beklenemez.

Madem süreç her şeye rağmen ilerliyor, hatanın telafisi de mümkün demektir.

Yaşanan aksaklıklar için dışarıda mesul aramaya gerek yok.

Eylemi yapanlar belli, güvenlik güçlerine operasyon izni vermeyenler belli, ortamı geren açıklama yapanlar da apaçık ortada…

Çözüm süreci, şartlar ne olursa olsun siyasi kaygılara ve değişen bölgesel süreçlere kurban edilmemeli.

Unutulmamalı ki; “Sulh hayırdır”, “Hayır sulhtadır…”

Ziyaret -> Toplam : 125,24 M - Bugn : 122257

ulkucudunya@ulkucudunya.com