Tehlike büyük ciddiye almak gerekiyor
Gökhan Bacık 01 Ocak 1970
Büyük bir felaket bize doğru yavaşça yaklaşıyor.
Libya’dan Irak’a devletler çökmüş vaziyette. Devletlerin çöktüğü alanlar “radikalizmin anavatanıdır.”
Bir mezbahada koyun keser gibi onlarca insanı yan yana yatırıp boğazlarını kesen bir felaket bu.
Bu felaketi ciddiye almak gerekiyor.
“Bizde olmaz”, “Bize ulaşmaz”, “Anadolu’nun hoşgörüsü buna izin vermez…” Bütün bunlara evet ancak tehlikeyi ciddiye alıp başka tedbirler alınmazsa bundan birkaç sene sonra bunlar züğürt tesellisi olarak elimizde kalabilir.
Suriye olayı başladığı zaman Gaziantep’te yaşıyordum. Herkeste büyük bir iyimserlik vardı. Halbuki bölgeye dışarıdan gelen pek çok insanın “aman dikkat edin burası çok karışacak” dediğini hiç unutmuyorum.
Halbuki IŞİD gibi radikal yapılar o kadar çabuk kök salabilir ki. Türkiye’de radikalizmin nasıl çabuk bir yere yerleştiği ve yayıldığı konusunda örgütlü bir bilinçsizlik var.
İki ay önce kimse bugün Irak’ta olup bitenleri konuşuyor muydu?
Şimdi bazı radikal yapıların Gaziantep dahil belirli şehirlerde küçük de olsa hiç taban oluşturmaya başlamadığını mı düşünüyorsunuz?
Twitter’dan IŞİD üyesi Türkler “cihat güncelerini” takipçileri ile paylaşıyor.
Türkiye’deki misafirler için uyum stratejisi şart
Türkiye, Suriye krizinde pek çok insana kucak açtı. Belli ki bu insanlar “uzun bir süre bizimle birlikte” yaşayacak.
Ancak özünde iyilik olan bir meselede bile dikkat etmek gerekiyor.
Şimdi Türkiye hızla ülkedeki Suriyeliler’in entegrasyonu üzerine kafa yormalı. Türkiye’de misafir edilen yabancılar konusunda bir uyum stratejisi yapılmazsa bu konuda bir sıkıntı çıkma ihtimali söz konusu.
Radikal gruplarla ilişki
Daha hassas nokta Türkiye’nin IŞİD dahil bazı radikal gruplarla ne yapacağıdır.
Devletlerin çöktüğü yerlerde devlet altı aktörler hızla yayılır. Elbette güvenliğin ve istihbaratın gerektiği zorunluluklar nedeniyle Türkiye (çoğu zaman istihbarat aracılığıyla) bu gruplarla bazı ilişkilere girecek demektir.
Burnunuzun dibinde bulunan ve “bazen sizin topraklarınıza giren bir grup” ile kaçınılmaz olarak bazen oturup konuşursunuz. Ancak bu zorunlu ilişki dengesini kaybetmemelidir.
Eğer “bu yapıların Türkiye lehine organize kullanılabileceği” veya “bu yapıların Esed rejimine karşı işe yarayacağı” gibi bazı gerçekleşmesi imkansız siyasi hesaplar için dengenin dışına çıkılırsa “kendi kendinize felakete davetiye çıkarıyorsunuz” demektir.
Siyaset içeriyi kollamalı
Türkiye’de siyasi dil hiç olmadığı kadar çirkinleşti. Eğer bir adım daha ileri gidilirse maalesef “sinkaflı küfürler” normal hale gelecek.
Şunu açıkça yazmak gerekiyor: Eğer siyaset ülkeyi soğutmazsa ve bu gerilim bir iki yıl daha devam ederse Türkiye’nin sosyal lifleri kopmaya başlayacak.
Türkiye’de toplumsal bölünme tanımlandı, pişti, sertleşti ve neredeyse “birbirinden düşman gibi bahsetme” aşamasına geldi.
Bir siyasetçinin “kendi tabanını elinde tutması için” onları başka bir vatandaş grubuna karşı motive etmesine siyaset bilinde bir isim koymak gerekirse sanırım “milli intihar” denilecektir.
Siyasetçinin çorbası pişsin diye ateşin içine memlekette ne varsa atıyoruz.
“IŞİD adam öldürüyor” diyoruz ama bu arada bizim gibi düşünmeyenlere “hain” diyoruz. Halbuki bir insanı öldürmeye en yakın hedefe koymak ona hain demektir.Türkiye şimdi parçalanmış haldeki Suriye, Irak, Lübnan gibi ülkelerdeki bütün risklere sahiptir.
Daha açık yazayım: İç barışa ve dış politikaya dikkat etmezsek teorik olarak Türkiye’nin de bir gün Lübnan gibi olma ihtimali yok değildir.
“Aman canım olur mu hiç” diyenler gitsinler bugün parçalanan Afganistan, Lübnan gibi ülkelerin bundan 20 yıl önceki gazetelerindeki tartışmalara baksınlar.