« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

16 Haz

2014

Barış süreci, hamaset ve akıl

Nazlı Ilıcak 01 Ocak 1970

Barış süreci engebeli bir yola girdi. Bir tarafta umut dolu sözler, öte yanda yoğun bir çatışma ve sert bir söylem.

Tayyip Erdoğan, çocukları kaçırılan ya da dağa giden annelerin çığlıklarına ilk defa sahip çıktı; BDP ve HDP’yi hedef alarak, bu gelişmelerden onları sorumlu tuttu. Oysa İmralı’yla bir diyalog olduğuna göre, Öcalan’ın devreye girmesi sağlanabilirdi. Belli ki amaç, kamuoyuna açık bir tartışmayla siyasi rant devşirmekti.

Bu arada, Diyarbakır’da çözüm süreciyle ilgili bir çalıştay toplandı; AK Parti umut dolu mesajlar verdi. Eve dönüş için hazırlıklar yapılıyordu; yasal düzenlemeler gerçekleşecekti…

1 Haziran’da İmralı’ya HDP’li bir heyet gitti. Öcalan, onlara barış sürecine olan inancını tekrarladı: "En önemli realite sürecin yeni bir aşamaya gelmiş olmasıdır. Gelinen noktada ciddi bir başlangıç için önemli bir umut vardır ve bu umut korunarak geliştirilmelidir."

Öte yandan, mayıs ayının son haftalarında, kalekolların yapımına karşı tepki mahiyetinde başlayan yol kesmeler, giderek çatışmaya dönüştü. Sonunda, Lice’de 2 vatandaşımız öldü. KCK, çatışmaları destekleyen ve yayılmasını talep eden bir açıklama yaptı: “AKP elinde hiçbir silah olmadığı halde tamamen sivil ve barışçıl gösteri yapan halkımızın geliştirdiği demokratik tepkilere dahi tahammül etmemiştir. AKP devletinin hiçbir katliam ve saldırısının karşılıksız kalmayacağını belirtirken, Lice şehitlerini Kürdistan'ın ve Türkiye metropollerinin her tarafında en geniş ve radikal serhildanlarla sahiplenmeye çağırıyoruz.”

KCK Yürütme Kurulu üyesi Duran Kalkan da, aynı mahiyette bir çağrıda bulundu: "Lice ve Meskan direnişleri daha şimdiden tarihe iz bırakan, önemli sonuçlar veren direnişler haline geldi. Bu direnişler sayesindedir ki, AKP hükümeti İmralı'ya gitmek, Amed'e gelmek, Önder Apo'ya ve halkımıza yalvarmak zorunda kaldı. Ön­der Apo'nun öz­gür­lüğüne ve Kürt so­ru­nunun çö­zü­mü­ne ka­dar, direnişin ke­sin­ti­siz sür­dü­rül­me­si ge­rek­ti­ği gö­rü­şün­de­yiz. Bu te­mel­de di­yo­ruz; dur­mak yok mü­ca­de­le­ye de­vam. Öz­gür­lük di­re­ni­şi sa­de­ce bir­kaç yer­de olmama­lı, tüm Kür­dis­tan'a hat­ta Tür­ki­ye'ye, met­ro­pol­le­re, Tür­ki­ye top­lu­mu­nun emek­çi­le­ri­ne ya­yıl­ma­lı­dır. 2014’ü Ön­der Apo ve Kürdistan'ın öz­gür­lük yı­lı ha­li­ne ge­ti­re­ce­ğiz.”

Verilen gazla, yüzü maskeli bir genç, Diyarbakır 2. Hava Kuvvet Komutanlığı bahçesindeki Türk bayrağını indirdi. Bu olay yurdun dört bir tarafında telin edildi.

HDP, ikinci defa İmralı’ya gitti. Öcalan’ın provokasyona dikkat çektiği açıklamaları kamuoyuyla paylaşıldı. İşte Öcalan’ın sözleri: "Bizim hiçbir ulusun ulusal değer ve simgelerine karşı olumsuz ve rencide edici bir yaklaşımımız olmamıştır, olamaz. Türkiye halkını bize karşıtlaştırmayı amaçlayan son bayrak provokasyonunun da her iki tarafın gerekli kurumları tarafından ivedilikle soruşturulması ve sonuçlarının tüm halkımızla paylaşılması elzemdir. Bu tarz provokasyonların halkların ortak geleceğini amaçlayan demokratik ulus çözümlemelerini hedef aldığını herkesin bilmesi gerekir."

***

Bütün bu konuşmaları alt alta koyup okuyunca, insanın aklı karışıyor. KCK kötü polisi, Öcalan iyi polisi mi oynuyor? Barış sürecinin bu aşamasında, Erdoğan’ı iyice köşeye sıkıştırmak için mi KCK, eylemleri yurt sathına yaymayı istiyor? Umut veren bir aşamaya geldik derken, şiddetin tırmanışı neyin nesi? Kim, ne hesap yapıyor?

Ne kadar kafalar karışırsa karışsın, ana hedef barışın sağlanması olmalıdır. Bu yüzden hiç kimse yangına körükle gitmesin. Hamaset aklın önüne geçmesin.

Derviş ve kuş

Uzun yıllar AK Parti’ye oy verdiğim bilinen bir gerçek. Çok sayıda olumlu icraatını destekledim. Gelişmelere hep “güven” penceresinden baktım. Neden güvendim? Aşağıdaki “derviş hikâyesi” nedeninin anlaşılmasını kolaylaştırır sanırım:

Bir gün yaralı bir kuş Hz. Süleyman’a gelerek kanadını bir dervişin kırdığını söyler. Hz. Süleyman dervişi hemen huzuruna çağırtır ve ona sorar:

-Bu kuş senden şikâyetçi, neden kanadını kırdın?

Derviş kendini şöyle savunur: -Sultanım, ben bu kuşu avlamak istedim. Önce kaçmadı, yanına kadar gittim, yine kaçmadı. Ben de bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım. Tam yakalayacağım sırada kaçmaya çalıştı; o esnada kanadı kırıldı.

Bunun üzerine Hz. Süleyman kuşa döner ve şöyle der: -Bak, bu adam da haklı. Sen niye kaçmadın? O sana sinsice yaklaşmamış. Sen hakkını savunabilirdin. Şimdi kolum kanadım kırıldı diye şikâyet ediyorsun.


Kuş kendini savunur: -Onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Avcı olsaydı hemen kaçardım. Derviş olmuş birinden bana zarar gelmez, bunlar Allah’tan korkarlar diye düşündüm ve kaçmadım.

Hz. Süleyman bu savunmayı doğru bulur ve kısasın yerine getirilmesini ister. “Kuş haklı, hemen dervişin kolunu kırın” diye emreder.

Ancak bu emre kuş itiraz eder: “Efendim, sakın böyle bir şey yaptırmayın” diyerek öne atılır.

“Neden” diye sorar Hz. Süleyman.

Kuş sebebini şöyle açıklar: “Efendim, dervişin kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapar. Siz en iyisi bunun üzerindeki derviş elbisesini çıkarın. Çıkarın ki, benim gibi kuşlar bundan sonra aldanmasın.

***

Dindar insanda, kul hakkı yememe duygusu, Allah korkusu, hata yapılmasını engelleyen günah/sevap, cennet/cehennem inancı vardır diye düşündüm. Ben de galiba, derviş kıyafetinin kurbanı oldum.

Ziyaret -> Toplam : 125,24 M - Bugn : 122735

ulkucudunya@ulkucudunya.com