IŞİD krizi
Mustafa Ünal 01 Ocak 1970
Ankara’ya ‘rahat’ yok. Biri bitmeden, diğeri başlıyor krizin. O yüzden kimsenin yüzü gülmüyor.
Daha Soma’nın yarası kabuk bağlamadı. 301 canın acısı yüreklerde. Ardından Güneydoğu karıştı. Dağdan şehre inen terör örgütü unsurları yolları kesti, araçları durdurdu, kimlik kontrollerine başladı. Diyarbakır’da çocuklarını geri isteyen anaların eylemini anlamaya çalışırken askeri bölgenin içinde ‘bayrak indirme’ olayı yaşandı. Kalabalığın içinden fırlayan yüzü maskeli biri direğe tırmandı ve bayrağı yere attı.
Olayın çözüm sürecine etkisi ile askerin pasif tutumunu tartışırken bir anda gündem Irak’a kaydı. İlkin Musul’dan kara haberler duyulmaya başladı. Mahiyeti tam anlaşılamadı. IŞİD diye kısaltılan ‘Irak, Şam İslam Devleti’ örgütünün Musul’u ele geçirdiği duyuldu önce. Adında ‘devlet’ geçse de bir örgüt. Suriye’de bazı bölgeleri kontrol ettiği biliniyordu. Hakkında bazı malumatlar vardı ama kamuoyu derinliğine bilgi sahibi değildi. Hedefinin ne olduğu, Türkiye için risk oluşturup oluşturmadığı meçhuldü. Ne zaman ki Musul’da Türk Konsolosluğu’nu ele geçirdi, Başkonsolos Öztürk Yılmaz’la birlikte 49 çalışanı ‘rehin aldı’, IŞİD ciddi olarak Türkiye’nin gündemine girdi. Bugüne kadar yaşanan en ağır rehine krizi çünkü. Sivillerle birlikte rakam 80’e ulaştı. Sonradan öğreniyoruz ki baskın ‘son dakikada’ ortaya çıkıvermiş değil. Adım adım yaklaşmakta olan bir tehlikeymiş. Sorgulanması gereken çok yönü var. Musul Valisi’nin bile şehri terk ederken çocuk ve kadınların da aralarında bulunduğu konsolosluktaki tahliyenin neden geciktiği soru işareti. İzahı yok.
Aydınlatılması gerekiyor ama şu günün konusu değil. Öncelik hiçbirinin burnu kanamadan Türk rehinelerin kurtarılması... Bu siyaset üstü milli bir sorun. Herkesin hükümete yardımcı olması şart. Her olayı hükümet perspektifinden değerlendiren bazı kalemlerin daha ciddi olması lazım. Söz konusu vatan çünkü. Uçuk senaryoların Gezi gibi, faiz lobisi komplo teorilerinin ne yeri ne de zamanı. Baskını, hükümete darbe, Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığını veya Davutoğlu’nun başbakanlığını engellemek için iç ve dış mihrakların bir oyunu demeye getirenler var. Acınası bir hal. Durum ciddi. Ve vahim.
Dün akşam üzeri bu yazıyı yazarken bazı olumlu sinyaller gelmesine rağmen rehineler IŞİD’in elinden alınmış değildi. Herkesin buraya yoğunlaşması gerekiyor. İktidar da muhalefet de. Bir milli sorun üzerinden siyasi hesap yapılmaz. Söz konusu olan Türkiye çünkü. Karşımızda klasik bir muhatap yok. Devlet değil bir örgüt. Ne Şam, ne de Bağdat yönetimiyle ortak hareket edecek durumda değiliz. Esed’le ilişkiler tamamen kopuk. Maliki ile limoni. Türkiye göbeğini kendi kesmek zorunda. NATO bile ‘Bize düşen rol görmüyoruz.’ dedi. NATO Genel Sekreteri serbest bırakma çağrısı yapmakla yetindi.
Hükümet çevreleri rehineler konusunda iyimser. Türkiye bölgeye de örgüte de yabancı değil. Belli kanalları açması zor olmasa gerek. Belki siz bu yazıyı okurken sorun çözülmüş olacak. Uzaması durumunda ise krizin ağırlaşacağı ve farklı seçeneklerin devreye sokulacağını tahmin etmek zor değil. Rehinelerin kurtarılması problemi bitirmeyecek. Bir IŞİD sorunu var. Dün hiç hesapta yokken bugün bölgede yeni bir yapı ortaya çıktı. Suriye topraklarında başlattığı devletleşme projesini Irak’a taşıdı. Ele geçirdiği tek şehir Musul değil. Bağdat’ı gözüne kestirdi. IŞİD’in ilerleyişinin nerede duracağını ve ne tür sonuçlar doğuracağını bilmek zor. Bölge hassas dengeler üzerine kurulu. Her gelişmenin Türkiye’yi derinden etkileyeceğine kuşku yok. ‘Sıfır sorun’ derken bölge ‘çok soruna’ dönüştü. Suriye, Mısır, Türkiye’ye çok Irak... ‘Nerede yanlış yaptık?’ diye düşünme vakti. Ve özeleştiri zamanı.
Vaktiyle ekilen rüzgarlar, fırtınaya dönüşmekte. Türkiye’ye ‘rahat’ yok.