Komutan o gün şu emri verdi
Saygı Öztürk 01 Ocak 1970
Güneydoğu’da yollar kesiliyor. Askeri birlik içinde bayrağımız indiriliyor. Musul’da konsolosluğumuz basılıyor, personel rehin alınıyor. Türkiye bataklıkların içine çekilmeye çalışılıyor. İç sorunlarımız yetmiyormuş gibi dış sorunlar da giderek büyüyor, karmaşık hal alıyor.
Askerimiz, polisimiz sanki Güneydoğu’da “formalite gereği” bekletiliyor. Yolların kesilmesine bile müdahale edilmiyor. Askeri birliğimizin içinde bulunan bayrağımızın indirilmesine bile sadece seyirci kalınıyor. Siz seyirci kaldıkça, onlar bir adım daha atıyor.
Onların davaları bile alınmıyor
Güneydoğu’da görev yapıp da yargılanmayan, iftiralara uğramayan asker kalmadı. İşin bir başka ilginç yanı, Güneydoğu’da görev yapan askerin, polisin savunmasını o yörede bulunan avukatların hiçbiri üstlenmiyor. Askeri, polisi düşman görenler olduğu gibi, bu davaları almaları halinde bağlı bulundukları barolarla sıkıntı yaşayabileceklerini öne sürenler de az değil.
O yüzdendir ki, Diyarbakır’da, Şırnak’ta, Hakkari’de, Van’da davaları devam eden askerlerin, polislerin savunmalarını genelde Ankara’dan “hatır” için giden avukatlar üstleniyor. Onların çoğunluğunu da ya silahlı kuvvetlerden emekliye ayrılmış ya da sonradan hukuk fakültesini bitirip avukatlık yapanlar oluşturuyor. Yani askerleri asker kökenliler savunuyor.
Hükümet yetkilileri, AKP milletvekilleri de “Balyoz Davası”nda silahlı kuvvetlere kumpas kurulduğunu açıklıyor. Açıklıyor da ne oluyor? Aylardır değişen bir şey yok. Onlar cezaevinde yatmaya devam ediyor. Anayasa Mahkemesi önünde 45 gündür “Adalet Nöbeti” tutuluyor, her cumartesi “Sessiz çığlık” eylemleri gerçekleştiriliyor, yine değişen bir şey yok.
O şimdi Kandil’dedir
Kendi ülkemizde, üstelik askeri birliğimize, bu ülkenin vatandaşı giriyor ve bayrağımızı indiriyor. Bayrak indirene karşı asker “gereğini yapmış olsaydı” şimdi Başbakan ve bazı bakanlar bu durumu şiddetle eleştiriyor olacak, o asker de hedef haline getirilecekti. Asker müdahale etmeyince, bu kez Başbakan bunun hesabının sorulacağını söyledi.
Güvenlik güçleri, yaşananları gördükçe sorumluluk almak istemiyor, görevini yerine getirmiyor. Çünkü görevini yerine getirdiği zaman, kendisinden önce aynı yerlerde görev yapanların bugün nasıl yargılandıklarını biliyor. Bayrak bir milletin namusuymuş, bayrak ataların mirasıymış, bayrak şehitlerin kanı, gazilerin parçalanmış kolu, kopmuş bacağıymış, bayrak Mustafa Kemal Paşa‘ymış kimsenin umrunda değil.
Bayrağımızı indirenleri askeri birliğin içindeyken yakalamayanlar, onun bir yerde dağa çıkmasına da göz yumdular. Bayrağı indiren genç sözde aranıyor. Yakalanabilecekken yakalanmıyor, kaçtıktan sonra yakalanması için çalışmalar yapıldığı söyleniyor. Ara ki bulasın. Belki o genç şimdi Kandil’de ya da ülkemizin Güneydoğusu’nda oluşturdukları Kandillerin birindedir. Bayrağı indirene bir şey olmadığına göre sıra Diyarbakır Valiliği önündeki bayrağı indirmeye gelmiş demektir.
‘Bayrak Türk halkının namusudur’
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde, bayrağımızı indirmeye çalışan Rum genci, bayrak direğine çıkarken öldürülmüştü. Dönemin Kolordu Komutanı Hasan Kundakçı, “Bayrağa uzanmanın cezasının ne olduğunu gördüler. Bir daha da bayrak indirme girişimleri asla olmadı” diyor.
28. Mekanize Piyade Tümeni 61. Mekanize Piyade Alayı 1. Tabur 3. Bölük’te Piyade Onbaşı olarak görev yapan Hasan Sünnetçioğlu, o gün yaşadıklarını gönderdiği mektupta şöyle anlatıyor:
“1996 yılının Temmuz ayıydı. Kıbrıs Rum Kesimi’nden Türk tarafına saldırılar yapılacağı istihbaratı gelmişti. 28. ve 29. Mekanize Piyade Tümenleri olarak teyakkuza geçtik. 10 Temmuz 1996’dan itibaren askeri sınır boyunda arazide gece gündüz kampetlerde yatırdık. Gecenin nemiyle ıslanan asker, sabah ayazıyla donar, gündüzün güneşiyle kavrulurdu.
19 Temmuz günü Rum kesiminden motorlu bir grup sınırımıza hareket etti. Öğlen saatlerinde kirli sakallı ve ağzında sigara olan kilolu bir Rum, sınırda bulunan yüce Türk Bayrağımıza koşmaya başladı. Bölük komutanımız Levent Yüzbaşı telsizle ‘Köprü’ kodunu kullanan 39. Mekanize Piyade Tümen Komutanı Tümgeneral İbrahim Tülü paşaya iletti. Gelen emir şöyleydi:
‘Bayrak Türk halkının namusudur. Sende o namusun erisin asker.’
Levent Yüzbaşı, ‘anlaşıldı komutanım’ dedi. Yüzbaşım, Kıbrıs Polis Müdürü’ne ‘Namus hepimizin. Yetki sizdedir. Gereğini yapmak ya da yapmamak Bayrağa uzanana kadar sizde, uzanırsa bizde’ dediğinde, Polis Müdürü ‘anlaşıldı yüzbaşım’ karşılığını verdi.
Ağzında sigara ile bayrağa tırmanan motorcu bedelini, Kıbrıs polisinin silahından çıkan kurşunla vuruldu ve direğin dibine düştü. 18 yıl önce Kıbrıs sınırındaki Bayrağımızı böyle koruduk.”
Bugün, bayrağımız yerlerde, konsolosluk görevlilerimiz dinci bir terör örgütünün elinde. Vatandaşlarımızın serbest bırakılması karşılığında dinci terör örgütü kim bilir neyin pazarlığını yapıyor. Bu ülkenin ilgili makamlarının yaptığı yardımlar yetmedi mi?