Palavrayı bırak...
Mustafa Mutlu 01 Ocak 1970
Perşembe, 12 Haziran 2014 07:16
AKP'nin yerel seçimlerden önce yayınlanan son reklam filmini hatırlıyor olmalısınız...
Hani; karanlık bir el, gönderdeki Türk bayrağının ipini kesiyordu da bayrak tam yere düşmek üzereyken, Türkiye'nin dört bir köşesinden koşan ve dev bir kule oluşturan milyonlar tarafından kurtarılıyordu.
Sonra da övünçle göndere çekiliyordu!
Tüm bunlar olurken de Başbakan, kırk yıllık tiyatroculara taş çıkartırcasına fonda İstiklal Marşı'nın şiirini okuyordu...
GERÇEĞE BAK!
Kaderin cilvesine bakın ki; o reklam, yayınlanmasının üzerinden üç ay bile geçmeden "gerçek" oldu...
Diyarbakır'daki bir askeri birliğe giren bir PKK'lı, direğe tırmanarak Türk bayrağını indirdi.
Bırakın milyonların koşup bu çirkin eylemi engellemesini, nöbetçi askerler bile, "Başbakan açılıma zarar verdiğimiz için kızar" diye düşünerek olaya müdahale etmedi.
Reklam filminde hisli bir sesle İstiklal Marşı'nı okuyan Başbakan ise her zamanki gibi suçu başkalarına atmayı tercih etti; uyguladığı siyasi politikalarla ellerini kollarını bağladığı emir eri askerleri görevden aldırdı. Sonra da utanıp sıkılmadan kameraların karşısına geçip her zamanki gibi bağırdı, çağırdı:
"Herhalde o bayrağı indireni, Ankara'dan gelip de ben indirmeyeceğim!"
PKK'ya, Apo'ya yükseltemediği sesini, bayrağın indirilmesine tepki gösteren yurtseverlere karşı yükseltti.
***
AKP işte bu dostlar!
Dilindeki ile elindeki hep başka...
Dilinde tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek vatan...
Elinde koskoca Türkiye Cumhuriyeti'ni birkaç eşkıyaya teslim eden sözüm ona "açılım" kitapçığı!
***
Yukarıdaki iki fotoğrafa tekrar tekrar bakın; çünkü bugünkü Türkiye; bu iki fotoğraftan ibaret:
AKP; bütün kutsal değerlerimizi reklam malzemesi yaptı ama...
Avucumuzun içinden kayıp giden "vatan", umurunda bile değil!
GÜNÜN SORUSU
Genelkurmay Başkanı Necdet Özel: Önce Balyoz'dan yargılanan tutsak arkadaşlarınızın güvenini kaybettiniz. Sonra "Başbakan'ın adamı" görüntüsü verdiniz. Bayrak indirme olayındaki tavrınız ise silah arkadaşlarınızın sabrını taşırdı; hakkınızda suç duyurusunda bulunanlar bile oldu. Sorum size:
Bu duruma düşen bir komutanın istifa etmesi "şart" değil midir?
SUÇ VE CEZA!
Bunlar çaldı; ayakkabı kutularını doldurdu...
Soruşturma başlatan savcı gitti, emri uygulayan polis gitti, haberi yazan gazeteci gitti...
Soma'da maden faciası oldu, yüzlerce madenci öldü...
Taşeron gitti, mühendis gitti, müfettiş gitti...
Terörist, Türk bayrağını askeri kışladaki gönderinden indirdi...
"Sakın çatışmaya girmeyin" emrini uygulayan nöbetçi er gitti, güvenlikçi gitti, subay gitti...
***
İyi de arkadaş; suçu hep bunlar işliyor, cezayı hep başkaları çekiyor...
Bu, nasıl iş?
GÜNÜN İSYANI!
Gaziantep Düztepe Cemevi'ndeki bir cenaze törenine katılan vatandaşların üzerine, motosikletli dört saldırgan tarafından ateş açıldı.
İsyanım, Can Yücel'in dizeleriyle, bu kalleş emri verene: (Sevgili Artuk Koca'nın aktarmasıyla...)
Ağzının tavanına salıncak kurayım...
Hem sallanayım, hem ağzının ta ortasına s....yım!