Bağımsız Kürt devleti mi geliyor?
Sedat Laçiner 01 Ocak 1970
Kürtler temelde dört ülkeye yayılmış durumdalar: Türkiye, Irak, İran ve Suriye. Nüfusları 20-30 milyon arasında tahmin edilen Kürtler için ‘yeryüzünde devleti olmayan en büyük halk’ da denir. Kürt nüfusun en yoğun olduğu ülke ise 12-20 milyon nüfus tahmini ile Türkiye… İran’da 4-6 milyon, Irak’ta 3-5 milyon, Suriye’de ise 1-1,5 milyon Kürt olduğu sanılıyor. Karma evlilikler, asimilasyon ve kendilerini saklayanlar nedeniyle bu rakamları kesinleştirmek kolay değil… Bu nedenle rakamlara yaklaşık değerler olarak bakmak gerekiyor.
Tarih boyunca Kürt ayaklanmaları olmuş, ancak kayda değer bir Kürt devletinden bahsedebilmek kolay değil. Kürtlerin Araplar, Türkler ve Farslar ile olan dil, renk ve din benzerliği Müslümanlığa geçişle birlikte ayrı bir devlet talep etmelerini zorlaştırmıştır. ‘İslam milleti’ anlayışı sonucunda Osmanlı’nın sonuna kadar Kürtlerin ezici bir çoğunluğu kendilerini farklı bir millet olarak görmemişlerdir. Bu anlamda Kürtler için Fransız Devrimi’nden ve Batılı ulusçuluk akımlarından en geç ve en az etkilenen halklardan biridir demek mümkündür.
MAHABAD KÜRT DEVLETİ
Yakın tarihte tek bağımsız Kürt devleti Sovyetler Birliği’nin bir tür ‘kukla-devleti’ şeklinde ortaya çıkan Mahabad Cumhuriyeti’dir. İran’ın kuzey batısında kurulan bu küçük devlet çok kısa bir ömüre sahip olmuştur. Sovyetler Birliği bu yolla Kürtleri (ve Azerbaycan Türklerini) ayaklandırarak İran’ı parçalamayı ve İran’da kendisine yakın devletler oluşturmayı hedeflemiştir.
Sonrasında Kürt milliyetçileri yeni bir Mahabad hayali ile yanıp tutuşmuşlardır. Özellikle Irak Kürtleri Bağdat Yönetimi’nin artan baskıları sonucunda silahlı mücadeleye yönelmişlerdir. Barzani ve Talabani peşmerge hareketleri 1970’li yıllardan günümüze silahlı Kürtçü akımlar olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir. Irak Kürtçülüğü 1970’li ve 1980’li yıllarda hem İran, hem de İsrail tarafından güçlü bir şekilde desteklenmiştir. Bu destek silah ve para teminine, istihbarat paylaşımına kadar varmıştır.
Bu yıllarda ABD ve diğer Batılı ülkelerin de Kürtçü hareketler ile yakından ilgilendiğini görüyoruz. Bahsettiğimiz ülkeler ve İran Türkiye Kürtçülüğü ile de yakından ilgilenmiş, ayrılıkçı düşünceyi Türkiye’de güçlendirmeye çalışmışlardır.
Türkiye Kürtçüleri ile ilk ilgilenenler aslında Ruslar ve İngilizlerdir. Ancak Osmanlı İmparatorluğu yıkılıncaya kadar bu çabalar hep boşa çıkmış, Türkler ve Kürtler tek bir millet gibi hareket etmişlerdir. Nitekim bir İngiliz diplomatı Kürtler üzerinden ayaklanma çıkarma çabalarından yorulmuş bir şekilde şöyle yakınmıştır: “Bu Kürtler kendisini Türk sanıyor”.
Türkiye Kürtleri arasında ayrılıkçılık 1960’lara kadar marjinal bir görüş olarak kalmış, ancak devletin insan haklarına aykırı ve özensiz politikaları sonucunda Kürt ayrılıkçılığı Türkiye’de de kök salmaya başlamıştır. Bu ayrılıkçılığın zirvesi ise şüphesiz PKK’dır. 1980’lerin başından bugüne kadar mücadelesini sürdüren PKK yöntem olarak terörü ve silahı tercih etmiş, bağımsız bir devlet fikrinden ise asla vazgeçmemiştir.
Bağımsız devlet hayalleri kuran Kürtlerin en büyük kâbusu ise Türkiye, İran, Irak ve Suriye arasında sıkışmış olmaları ve bir noktada bağımsızlık ilan etmeleri halinde diğer Kürt nüfusa sahip devletlerin gazabını üzerlerine çekecek olmalarıdır. Bu nedenle fiilen ayrı bir devleti olan Kuzey Irak Kürtleri bile birkaç hafta öncesine kadar bağımsızlığın gerçekçi bir hedef olmayacağını ifade edip durmuştur.
ABD, KÜRT DEVLETİNE KAPI AÇTI
Kürtlere ayrı bir devlet imkânını bahşeden ise ABD’nin 2003’te Irak’ı işgali olmuştur. İşgal esnasında Şii ve Kürt hareketlere dayanan ABD, Irak’ta merkezkaç güçleri desteklemiş ve böylece ülkenin bölünmesini hızlandırmıştır. Irak’taki bölünme hızla Suriye’ye sıçramış, Suriye’de de ayrı bir Kürt devleti hayali güç kazanmıştır. 2004’de Suriye’nin Kamışlı kasabasında yaşanan Kürt ayaklanması bu etkinin açık kanıtlarındandır.
2003’den bu yana Irak’ın kuzeyinde fiili bir Kürt devleti var ve Kürtler bunu bir yönüyle Arapların birbirine girmesine, Şii-Sünni iç savaşına borçlular. Suriye’de de benzeri bir hikâye yaşanıyor, Araplar birbirine girdikçe, iç savaş derinleştikçe Kürtler önce silahlanma hakkına, ardından ayrı bir devlet kurma şansına kavuşuyorlar. Suriye’de bir devletten bahsetmek için henüz erken, çünkü kavga sadece Araplarla değil, Kürtler de PYD (PKK) ve Barzani destekli gruplar arasında süregiden bir çekişme ile bölünmüş durumdalar.
Irak ve Suriye’de Kürtleri bağımsız bir devlete en çok yaklaştıran gelişme ise El Kaide uzantılarının cihat adı altında her iki ülkede başlattığı savaş… El Nusra ve IŞİD’in vahşi saldırıları kamuoyu nezdinde Kürtlere kendilerini meşru savunma hakkını veriyor. Bu bağlamda PKK gibi bir terör örgütü dahi her türlü silaha kolayca kavuşuyor, bu silahları dünyanın gözü önünde kullanıyor, buna rağmen terör örgütü olarak değil, meşru bir savunma örgütüne dönüşüyor. Irak ve Suriye iç savaşlarının PKK’ya en büyük katkısı belki de bu olacaktır, yani kendisini savunma hakkı üzerinden meşrulaşma.
IŞİD, KÜRT BAĞIMSIZLIĞINI HIZLANDIRABİLİR
Birkaç aydır zirveye çıkan IŞİD saldırıları ve Musul’dan Bağdat’a doğru süren yayılma Kürtlere on yıllardır hayalini kurdukları imkânı sunabilir, yani bağımsızlığın. Şu anda Sünni Arap aşiretlerin de desteğini alan IŞİD, yoğunlukla Şii Araplara karşı çarpışıyor. Şiilerse IŞİD tehlikesi karşısında neredeyse Kürtleri unuttu, Kürtler tali bir konu haline gelmeye başladı. Hatta Bağdat’ın bile düşmesinden korkan Şiiler, Kürtlerden yardım isteme noktasına geliyor.
Irak Kürtleri, IŞİD sayesinde bağımsızlığın önündeki üç önemli engelden daha kurtuluyor. Bunlar İran, Türkiye ve ABD. Geçmişte bağımsız Kürt devletini sakıncalı bulan İran, bugün IŞİD’e karşı Kürtleri silahlandırmaya bile hazır bir kıvama gelmiş durumda. Eğer IŞİD saldırıları artarak devam eder ise İran Kürtlerin her isteğine razı gelir.
Aynı şekilde Türkiye de geçmişte şiddetle karşı çıktığı ‘bölünmüş Irak’ fikrine alışmış durumda. Türkiye için Kürt, Sünni ve Şii olmak üzere bölünmüş bir Irak ehven-i şer gibi duruyor. Türkiye ayrıca petrol ve ticaret nedeniyle Kuzey Irak Kürt bölgesinde istikrarın devam etmesini arzu ediyor. Türkiye son yıllarda Barzani’nin bölgedeki en yakın müttefiklerinden biri haline geldi. Türkiye Irak Kürtlerini yanında tutabilmek için bağımsızlığa da razı görünüyor. İlginçtir, Ankara Hükümeti bu konularda ana partner olarak Türkmenleri değil Kürtleri görüyor. Böylece bağımsız bir Kürdistan önündeki Türkmen engeli de önemli oranda ortadan kalkmış görünüyor.
Son olarak, IŞİD ve El Kaide tehlikesi ABD’in Kürt politikasını da değiştiriyor. Son 2 yıldır bağımsız Kürdistan fikrine çekince koyan ve Bağdat ile birlikte hareket eden ABD, IŞİD’e karşı bağımsız bir Kürt devletine destek olabilir.
Kısacası, IŞİD ve Araplar arasındaki bölünme sayesinde Irak’ta ve hatta Suriye’de bağımsız bir Kürt devleti çok uzak bir hayal gibi durmuyor.
TÜRKİYE’NİN BÖLÜNME TEHLİKESİ VAR MI?
Türkiye’ye dönecek olursak, dünyada en büyük Kürt nüfusa sahip ülke olarak Türkiye’deki Kürtler arasında da Kürt milliyetçiliği hızla yayılıyor. Bu sürece Irak ve Suriye’nin etkisi ise olağanüstü… Silahlı Kürt askerleri, Kürt bayrağı, meclisi ve benzeri devlet aygıtlarının Kürt versiyonları Diyarbakır’daki veya İstanbul’daki Kürt gençlerini ayrılıkçılık konusunda romantik duygulara sevk edebiliyor…
1,5 yıldır devam eden Açılım’ın da genç nesilleri etkilediği, bu süreçte gençler arasında PKK-kaynaklı Kürtçülüğün daha fazla yayıldığı bir gerçek. PKK, kendisini ‘Türkiye Kürtlerinin koruyucusu’ olarak lanse ediyor ve devlet ile örgüt arasındaki görüşmeler sayesinde örgüt meşrulaşıyor.
PKK, şimdilik silahlı güçlerini sınırın güneyinde kullanmak, daha sonra kuzeye, yani Türkiye’ye yönelmek istiyor. Bu süre zarfınca bağımsızlık çalışmaları silahlı araçlardan daha çok sivil araçlar üzerinden yürütülecek, ancak silahın gölgesi bağımsızlık çabalarının üzerinden hiç eksilmeyecek, çünkü PKK bu bölgede silahsız olanın yok olmaya mahkûm olduğunu düşünüyor…
PKK’nın ‘bağımsız Türkiye Kürdistanı’ hayallerindeki en büyük temennilerinden biri ise Türkler arasında yaşanacak güçlü bir bölünme. Irak ve Suriye’de Araplar arasında yaşanan mezhepçi ve ideolojik bölünmeler nasıl Kürtlere ayrı bir devlet getiriyorsa, Türkiye’de Türkler arasında yaşanacak siyasi veya dini kutuplaşmalar da ayrılıkçı Kürtçü hareketi güçlendirecektir. Başka bir deyişle PKK, Türkiye’de de kutuplaşmalardan besleniyor.
Özetle, Kürt ayrılıkçılığı belki de en şanslı yıllarını yaşıyor. Elbette bunu söylerken bölgenin tam bir ateş çemberi haline geldiğini, dört bir taraf yanarken bu yangının ortasında ev kuranın evinin her zaman tehlikede olduğunu da hatırlatmak gerekir. Arapların, Türklerin veya Farsların kavgalarından yararlanarak ortaya çıkacak siyasi yapıların her an yok olma ve katliamlarla ezilme tehlikesiyle karşı karşıya olacağı kesindir.