Ne Mursi, ne Sisi: Ekmeleddin İhsanoğlu
Ruşen Çakır 01 Ocak 1970
Akşam Gazetesi dünkü nüshasının çatısından, Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun CHP ile MHP’nin ortak cumhurbaşkanı adayı olarak açıklanmasını “Çatıda Sisi var” başlığıyla, dalga geçerek duyurdu. Kasıt açık: Mısır’da General Abdülfettah el Sisi komutasındaki ordunun Müslüman Kardeşler’den Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi devirmesine, o tarihte İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Genel Sekreteri olan İhsanoğlu’nun sessiz kalmasını hatırlatarak muhafazakâr seçmenin ona yönelmesinin önünü almak. (Hatırlanacaktır, zamanında Başbakan Erdoğan ve iktidar partisinin bazı sözcüleri İhsanoğlu bu nedenle eleştirmiş, ama İİT’nin arkasındaki esas güç olan ve darbeyi alenen destekleyen Suudi Arabistan ve diğer Körfez yöneticilerine dokunmamışlardı.)
İktidara yakın çevreler kendisine Sisi muamelesi yaparken, muhalefet kanadı içinde özellikle laikliğe duyarlı çevrelerde, İhsanoğlu’nu zıt bir şekilde Mursi gibi bir İslamcı görenlerin seslerinin gür çıktığına tanık olduk.
Sağcı aydınların son örneği
Babası sürgün olduğu için Mısır’da doğan ve Türkiye’ye ilk kez 27 yaşında geldiği için Mısırlı bazı kişilere benzetilmesi bir yere kadar anlaşılabilir ancak İhsanoğlu’nun Sisi ve/veya Mursi’ye benzetilmesi haksızlık olur. Hele siyasi rakiplerinin onu itibarsızlaştırmak için ortamlara göre bu iki zıt benzetmeden uygun olanını kullanmaya kalkmasıysa tek kelimeyle ayıp olur.
Prof. İhsanoğlu’nu belli ölçülerde tanıyorum ve onun İslamcı olduğunu kesinlikle düşünmüyorum. Benim gözümde o, bir zamanlar Türk siyasetinde epey etkili olan, fakat Milli Görüş partilerinin (RP, FP, AKP) öne çıkmasıyla, bir müddet onlarla birlikte hareket edip daha sonra sahne gerisine çekilmek zorunda kalan milliyetçi-muhafazakâr aydın tipolojisinin (ki Türk-İslam sentezi bu kişiler tarafından geliştirilmişti) son örneklerinden biri. Geçmişte bu sağcı
aydın grubu tarafından epey hırpalanmış ve şeytanileştirilmiş olan CHP’nin yıllar sonra o profile yakın birini bir tür kurtarıcı olarak sahiplenmesi kuşku yok ki kaderin bir cilvesi.
İhsanoğlu’nun şansı
İhsanoğlu’nun artıları ve eksileri üzerine çok şey söylendi, daha da söylenecek. Sanıyorum en büyük dezavantajı Türkiye’de fazla tanınmıyor olması. Bu açıdan bakıldığında, onunla birçok açıdan benzer özelliklere sahip olan Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç daha isabetli bir tercih olabilirdi. Üstelik Kılıç, İhsanoğlu gibi “ aristokrat” değil de daha çok “halk adamı” izlenimi veriyor.
MHP seçmeninin İhsanoğlu’na antipatik bakmasını gerektirecek pek bir şey söz konusu değil. Buna karşılık CHP adayına oy vermeyi düşünmekle birlikte siyasi nedenlerle İhsanoğlu’na sıcak bakmayanlar olacaktır. Eğer HDP, adı sıkça geçen Selahattin Demirtaş’ı veya onun gibi güçlü bir ismi aday gösterirse, ilk turda bu tür seçmenin bir bölümünün oylarını alabilir. Bu arada, ikinci turda BDP/HDP oylarını kazanma potansiyelinin fazla olmaması da İhsanoğlu’nun ciddi bir handikapı olduğunun altını çizelim. CHP örgütünün bir kısmının kampanyaya yeterince önem vermeme ihtimali de İhsanoğlu’nu zorlayabilir.
Bununla birlikte ilk anda dile getirilen “ CHP ve MHP Köşk’ü Erdoğan’a hediye etti” tespitlerinin fazlasıyla abartılı ve acımasız olduğu da ortada. Örneğin Prof. Nilüfer Göle’nin “İhsanoğlu’nun adaylığı Türkiye’nin çıtasını yükseltti. Kontratak yerine kontrast stratejisi” yorumu yapmış olması dikkat çekici. Nitekim AKP çevrelerinden gelen ilk tepkilerde de belli bir özgüven eksikliği, şaşkınlık ve kararsızlık dikkat çekici.