« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

30 Haz

2014

Mesele ve çözüm

Ahmet Selim 01 Ocak 1970

Zaman zaman PKK şiddet eylemleri yapıyor, şiddet ve tehdit mesajları veriyor… Ayrıntılara hiç girmeyelim.

Deniliyor ki: “Bu durum PKK içinde bir kesimin provokasyonudur. Öcalan ve ona bağlı olan PKK’lılar, şiddetten ve kavgadan yana değiller, barış istiyorlar. Barış istemeyen şiddet eylemcileri diğerleridir; yani Öcalan’a karşı çıkanlardır.”

Bunu nasıl kesin söyleyebiliyorlar, hangi verilere dayanıyorlar, bilmiyorum. Ama ben bu değerlendirmeyi tereddütle karşılıyorum. Öcalan’ın ve PKK’nın (onlara bağlı olanların) bir oyun içinde bulunması güçlü bir ihtimal olarak görülüyor. “Vay efendim çözüme karşı mısın?” denilmesinden de çekiniyorum doğrusu!

Öcalan’ın PKK’nın ve çevresinin barış samimiyetine hiçbir zaman inanmadım zaten. Esasen bu gibi konularda hüsnüzan saflığı ile hareket edilmez. Önce suizanlar üzerinde durulur, sonra negatif ihtimaller birer birer (tahkiken) elimine edilmeye çalışılır. Usul budur.

Sayın Başbakan, sürekli olarak “tek millet, tek ülke, tek devlet, tek bayrak” diyor. Bugüne kadar bunu kabul ettiğini PKK ve çevresi beyan etti mi? Öcalan, bu sözün aleyhinde dahi açıkça konuştu. Bir meselenin öz değerleri üzerinde beyanda bulunma işi, sonsuza kadar ertelenir mi? Bir gün konuşulacak. Zurnanın ‘zırt’ dediği yerlere sıra bir gün gelecek.

Bekleyişler, olabilirlik duygularının seviyesini yükseltir; burası unutuluyor. Kabul beyânında bulunmasanız da, kesin ve açık bir biçimde reddedilmesi gereken bir hususta sessiz kalmak, bir cevap verememe gibi hallerle yetinmek, karşı tarafın umudunu artırır. Bir şeyi gecikmiş olarak reddetmek, vaktinde reddetmekten daha çok tepki alır. Hiçbir mesele ertelenerek çözülmeyeceği gibi, sürekli ertelemek her meseleyi ağırlaştırır.

Her ihtilaf görüşmesinde önce kanunun ciddi hudutları belirlenir ve ona göre hazırlık yapılır. “Bir başlayayım da nereye nasıl varacağımızı şartlar gösterir” mantığıyla bir görüşme süreci başlatılırsa; onun adı, güç dengelerinin oluşturacağı bir dalgalanma sürecidir; çözüm süreci falan hiç değildir.

Öcalan, yıllar öncesinde kendisiyle konuşan bir gazeteciye, “ben gidersem yerine çok kötüleri gelir, çok fena olur” demişti. O, kendi istediklerini hep bu metotla kabul ettirmeye çalışır. “Ben olmazsam fena olur, benim istediklerim yerine gelmezse, kötü insanlar çok kötü tepkiler gösterirler” taktiğini o hep kullanır. Bana öyle geliyor ki; İmralı, elini güçlendiren bir kart (bir faktör) olarak kullanıyor Kandil’i. Devletin yetkilileri ve ilgilileri elbette bunu da dikkate alıyordur. “Üzerinde düşünüp de böyle bir ihtimalin yok olduğuna mı inandıkları veya böyle bir şey var ise de şimdilik üzerine gitmenin gerekmediği ama uyanık durmak lüzumunu da ihmal etmedikleri” gibi çeşitli hususlar üzerinde bir şeyler söyleyecek bilgiye sahip değiliz.

Ortada bir ‘çözüm’ değil, bir ‘çözüm meselesi’ var. Meseleyi biliyoruz ama ‘çözüm meselesi’ olarak öngörülenleri doğru dürüst bilmiyoruz. Ve yine biliyoruz ki aslî mesele, ülkenin bir numaralı meselesidir ve çözüm hakkında da daha açık, daha şeffaf olmak mutlaka gereklidir.

“Aslî mesele nedir? Aslî çözüm nedir?” konuları üzerinde yeterince düşünülmedi, düşünülenler açıkça ifade edilemedi. Asıl sıkıntı fikrîdir ve işte budur. Fikrî bir yanlış veya ihmal, ‘pratik, pragmatik, stratejik, taktik’ ayarlamalarla düzeltilemez, giderilemez. Etnik âidiyet ve millî âidiyet kavramları arasındaki bilimsel ve reel farklar bile âdeta görünmezleştirildi; bu durum, hakikat severlik faziletine sahip gerçek bilim insanları ve gerçek aydınlar tarafından, şu veya bu sebeple, yeterince vurgulanıp aydınlatılamadı.

Aslî mesele; millî, hayatî, şümullü, çok derin ve hassas bir meseledir. Hâlen konuşulan “aktüel öz’ün meselesi” ise; müphem, tedirginlik verici bir nitelik taşıyor.

Ziyaret -> Toplam : 125,68 M - Bugn : 117855

ulkucudunya@ulkucudunya.com