Azınlık tuzağı!
Güler KÖMÜRCÜ 25 Aralık 2007
Arka arkaya örtülü operasyonlar, seri biçimde kirli bilgilendirme ve de kara propagandalarla psikolojik savaş gazisi olan toplumumuzun zaten uzun süredir uyumada olan kolektif bilinci nihayet 'hamur' haline de getirildi işte. Olan biten çoğunluğun umrunda bile değil...
Malum denizaşırı yerlerdeki 'amcaların' psikolojik harekât teknikleriyle hamur haline getirdikleri Türk halkının milli refleksleri/algısı, istenilen son biçime dönüştürüldükten sonra... At fırına kızart ye... Yenilmek, fırınlanmak üzere olan 'vatanının üniter yapısıdır' ey bir avuç kalmış okur.
Herhangi bir ülkenin, konuşulmasını dahi kendi ulusal güvenliği ve ulusal bütünlüğü açısından hassas bulacağı bazı konular, son zamanlarda Türkiye'de yoğun tartışma konularını oluşturmakta.
Önceki gün yayınlandı; DTP Van Milletvekili Özdal Üçer, Ağrı parti binasında Kürtçe yaptığı konuşmadan sonra, Türkçe açıklama da yapmasını isteyen gazetecilere, "Kürtçe bilen tercüman edinmeleri" önerisinde bulundu. DTP'li Milletvekili Üçer, "Türkçe açıklama yapmayacağım. Ben söylediklerimi kendi dilimde söylüyorum. Sizler de Kürtçe bilen birer tercüman edinin" dedi. Sizce, neye ısındırılıyorsunuz efendim?!
Dünün gündeminden bir habere bakıyoruz, Ülkü Ocakları eski yöneticisi Prof. Mümtazer Türköne diyor ki; "1994 Avrupa Azınlık Dilleri Şartı veya Bölgesel Dillerin Korunmasına Dair Çerçeve Sözleşmesi'nde Türkiye'nin hâlâ imzalamadığı bazı haklar var. Ana dilde dilekçe verme, ana dilde ifade verme hakkı, bölge halkının referandum yapıp bir kentin adını değiştirmesi gibi. Bunların yapılmasında bir sakınca yok. Diyarbakır'ın adı Amed (PKK jargonunda Diyarbakır'a verilen ad) olabilir.'' Bir daha, bir daha okur musunuz lütfen?!
'Kürtçe ve Azınlık dili' vurgusundan yola çıkalım... Ben sustum, sözü konunun değerli bir uzmanına bırakıyorum, uzmanımız diyor ki; "Son günlerde değişik ortamlarda ısrarla 'Kürtler, kültürel haklar ve azınlık' kelimelerinin yan yana getirilip tartışmaya açılması kasıtlıdır. Kürt vatandaşlarımızı 'azınlık statüsünde' gösterip, arkasından da sözde uluslararası azınlık hukukunun devreye girmesini sağlayarak, Güneydoğumuzu federasyon/özerk yapıya dönüştürme projesine zemin yaratılıyor. Kamuoyuna, medya vasıtası ile yansıyan görüşlere göre, Türkiye'de özellikle Kürtlere yasal bir 'azınlık' statüsünün tanınması gerektiği, hatta daha da ileri gidilerek bunun anayasal bir hüküm haline getirilmesi gerektiği iddia edilmekte. Benzer iddiaların gerisinde, Türkiye üzerinde oynanan çok tehlikeli bir plan vardır." (Bu arada tam şu günlerde 'yeni anayasamıza' da son şekli verilmek üzere.) Bu çerçeveyle 'okur' filtrelerinizi oluşturunuz lütfen.
Tekrar ilgili habere dönelim; ZAMAN GAZETESİ Yazarı Prof.Mümtazer Türköne'nin açıklamasındaki bir başka 'detaya' bakalım, Türköne bey 'Ülkü Ocakları eski yöneticisiy'MİŞ. Yine ben sustum, gerçeği MHP Milletvekili Tuğrul Türkeş'ten öğreniyoruz, diyor ki Sayın Türkeş; '(AKP Milletvekili Özlem Hanım'ın kocası) prof. Mümtazer Türköne hiç bir zaman Ülkü Ocakları'nda yöneticilik yapmadı. Mümtazer Türköne, sadece MHP ile değil DYP ve diğer partilerle parçabaşı çalıştı yani kendisine sipariş verildiğinde akademik görüşlerini, isteyenlere profesyonelce, raporlarıyla aktardı. Ayrıca zaten hiç bir ülkücü asla Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin üniter yapısı aleyhine söz söylemez, Atatürk'ün çizdiği ufuktan kopmaz, kopan da ülkücü, vatansever olamaz. Bu arada her nedense medyamız, Mümtazer Türköne olumlu bir açıklama yaptığında Türköne'yi "AKP Milletvekilinin profesör KOCASI'' unvanıyla sunuyor; yanlış, tartışmalı, hatalı bir açıklama yaptığında ise "eski ülkücü'' unvanıyla servis yapıveriyor, nedeni çok açık ortada.'
Son bir tamamlayıcı görüş; politik psikiyatrinin önemli bir ismine göre, 'Son aylarda, olmayan görevlerle yüklenen çeşitli bazı şahıslar üzerinden kamuoyuna "Bakın milliyetçiler-şahinler dahi artık etnik ayrıştırıcı hatta bölücü tezlere zemin oluşturacak tartışmalar açmaya başladı, siz de artık direnmeyi bırakın ey aklı karışık sade vatandaş, teslim olun'' demeye getiriliyor.'
Herhangi bir ülkenin, konuşulmasını dahi kendi ulusal güvenliği açısından hassas bulacağı konular, Türkiye'de artan yoğunlukla tartışılmaya devam ediyor...