Ankara bağımsız Kürdistan’dan artık neden korkmuyor?
Ruşen Çakır 01 Ocak 1970
Birçokları gibi ben de, ABD’nin 2003’te Irak’ı işgal etmesiyle birlikte kuzeyde ortaya çıkan Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (KBY) aslında bağımsız Kürdistan’ın ilk merhalesi olduğunu düşünüyordum. IŞİD’in (Irak Şam İslam Devleti-yeni adıyla sadece İD, yani İslam Devleti) Musul hamlesiyle birlikte yaşanan altüst oluşun Kürtlerde zaten varolan bağımsız devlet fikrini iyice alevlendirmiş durumda. Öyle ki 2014 yılı tamamlanmadan bağımsız Kürdistan devletiyle komşu olabiliriz.
İlginçtir, yakın bir zamana kadar Irak’ta Kürtlerin bağımsızlık ilanına ilk karşı çıkacak güç olarak Türkiye telaffuz edilirdi. Buna bağlı olarak yıllarca, Washington’un Ankara’yı bağımsız Kürdistan’a ikna etmek için açık veya örtük bir şekilde çabaladığı iddia edilirdi. Geldiğimiz noktada Ankara, Erbil’de bağımsızlık ilan edildiği takdirde tavır alacak merkezlerin en alt sıralarında yer alıyor. Bunun bir “Amerikan projesi” olduğunu sanmıyorum. Irak Kürtleriyle başta petrol anlaşmaları olmak üzere yoğun ekonomik ilişkiler de son derece önemli olmakla birlikte bu noktaya varılmasında belirleyici olmamıştır.
Öcalan’ın rolü
Ankara’nın “bağımsız Kürdistan”dan eskisi kadar rahatsız olmamasının, hatta yer yer bunu teşvik eder pozisyonlar bile alabilmesinin ardında yatan esas neden Türkiye’de Kürtler arasında bağımsız bir devlet kurma fikrinin şaşırtıcı derecede az taraftar bulmasıdır. Kürt siyasi hareketinin (KSH) bu kadar güçlü olmasına rağmen ayrı devlet fikrinin makbul olmamasının izahını da Abdullah Öcalan’da ve onun özellikle İmralı’ya hapsedildikten sonra geliştirdiği fikirlerde aramamız gerekiyor.
Hatırlıyorum, başlangıçta Öcalan’ın “ulus-devlet” fikrine eleştirel yaklaşımları bir tür takiyye olarak görülüp fazla ciddiye alınmamıştı. Fakat onun ısrarla pozisyonunu koruması, Türkiye Kürtleri için “demokratik özerklik”, bölgedeki tüm Kürtler içinse “demokratik konfederalizm” önermelerini geliştirmesiyle birlikte KSH’nin tabanında bağımsızlıkçı fikirler hızla marjinalleşti.
Öcalan bu düşünsel dönüşümü yaşamasaydı KSH bugünkü gücüne ulaşabilir miydi, bunu bilmemiz mümkün değil. Fakat eğer Öcalan ve ona paralel olarak KSH bağımsızlıkçı bir çizgide kalsaydı, Ankara’nın Irak’ta bağımsız bir Kürdistan kurulmasını engellemek için elinden geleni yapacağını kestirmek güç olmazdı.
Bundan sonra...
Gerek nüfus, gerek toplumsal, ekonomik ve kültürel düzey bakımından Kürtler için en önemli ülke hiç tartışmasız Türkiye’dir. Bu nedenle Irak’ta bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasının ardından Türkiye’de Kürtlerin şimdiki gibi herhangi bir statüye sahip olmadan devam etmelerini beklemek gerçekçi olmayacaktır. Kaldı ki, daha önce de ifade ettiğim gibi, bağımsız Kürdistan’ın kurulması, doğal olarak Türkiye’de Kürtler arasında ayrı devlet fikrinin yeniden yeşermesine de mutlaka sebep olacaktır.
Eğer Türkiye’nin bölünmesi istenmiyorsa çözüm süreci, Kürtlerin razı olacağı bir statüyü mümkün kılacak bir şekilde hızlı bir şekilde sonuçlandırılmalı; bütün bunlar yapılırken Irak, Suriye, hatta İran Kürtleri de muhakkak hesaba katılmalıdır.
Son olarak, Turgut Özal zamanından beri dile getirilen ve bugünlerde yine epey revaçta olan “Türkiye bölgede Kürtlerin hamisi olmalı” önermesini soğukkanlı bir şekilde sorgulamamız şart. Yeni tarz sömürgeci bir üslupla dile getirilen bu önermenin hiç de eşitlikçi olmadığını, kaldı ki gerçekleşmesinin de imkansız olduğunu düşünüyorum.
“Türklerin Kürtlere abilik/ablalık” yapması yerine Türkiye’deki Kürtlerin diğer ülke Kürtleriyle eşit temelde kardeşlik bağlarını güçlendirmelerini önermek çok mu zor?