Tehdit ve tezgâh
Mehmet Kamış 01 Ocak 1970
Kendi partisi dâhil önüne geleni tehdit eden bir Başbakan! O aynı zamanda bir cumhurbaşkanı adayı.
Herkesi not ediyor. Kendisine oy vermeyen diğer kesimi bitirmek için, bileylene bileylene Çankaya yokuşunu tırmanıyor. Orada hem Cumhurbaşkanlığı yetkilerini hem de Başbakanın yetkilerini alacak ve aklı sıra ‘öteki’nin hakkından gelecek. AK Parti’nin kendisine yeterince destek vermediğinden şikâyetçi ama bu kez ‘onların da kasetleri var’ diye tehdit etmiyor. Çünkü kaset işi kendi oyunu da etkileyebilir. Tek meşruiyet kaynağı olduğu için oylara halel getirecek hiçbir harekette bulunmayacak. Bu kez şimdilik not etmekle yetiniyor. Seçimlerden istediğini elde ettiği zaman not defterini çıkaracak ve herkesle bir bir hesaplaşacak. İhtiyacı kalmadığı herkesi ve her kesimi birer birer cezalandırıp onlara dünyanın kaç bucak olduğunu gösterecek.
Bugün AKP’nin Hizmet Hareketi’ne kurmaya çalıştığı tuzak çok da yabancı değil. Çünkü eskiden beri devleti yönetenler bir gün devranın dönebileceğini hesap ederek yaptıkları şeylere hukuki zemin bulmak için gayret göstermişlerdir. Bu yüzden yaptıklarının yasal düzlemde olmasına dikkat etmeye çalışırlar. Yani o gün devlet yönetimini elinde bulunduranlar, toplumun belli kesimlerini cezalandırmak istediklerinde önlerine önemli bir engel çıkmıştır. O da, bu kesimlerin suçla aralarına çok büyük mesafeler koymuş olmalarıdır. Devlet yetkisini kullananlar buna karşı ne yapar? Onları suça bulaştırmaya gayret ederlerdi. O kesimlere tuzak kurar, evlerine, iş yerlerine silah bırakır sanki silahlı bir örgütmüş gibi muamele etmek isterlerdi. Geçmişte bununla ilgili çok planlar yaptılar, çok senaryolar yazdılar, çok gayret ettiler ama bir türlü muvaffak olamadılar. Allah bütün planlarını başlarına geçirdi.
Bu kez de başarılı olamayacaklar ve Allah o planları tuzak kuranların başlarına geçirecek, bunda kimsenin şüphesi yok. Ama bu olay Başbakan ve yakın çevresinin niyetini ve gizli ajandasını açık etmesi bakımından çok önemliydi. Yaşananlar, AK Parti’nin AKP’ye dönüştüğünün ve derin devletle kirli bir ilişki içine girdiğinin de en büyük delilidir. Çünkü onlar gibi masum insanlara suç tezgâhlamaya kalkıyorlar ve bu milleti anayasal bir suç olmasına rağmen yediden yetmişe fişliyorlar. Fişlemekle de kalmıyor onları ötekileştirip işten atıyor, devletten uzaklaştırıyorlar. Tıpkı 12 Eylül, 28 Şubat rejimi gibi... Kanunun yazdığı suçları işlemiyor olmanız sizin suçlu olmamanız için yeterli görülmüyor. 28 Şubat sürecini daha dün gibi hatırlıyoruz. O dönemde bir Çevik Paşa vardı. ‘Ne diyorsak o’ diyordu. Kanun, Anayasa, hukuk vs. gibi şeyler askıdaydı, olağanüstü bir hal vardı ülkede. İnsanlar fişleniyor, ordudan ve bürokrasiden namaz kılma şüphesiyle atılıyorlardı. Şirketler hatta kebapçılar bile fişlenmekten kurtulamıyordu. Şirketlere malî cezalar yağdırılıyordu. Tıpkı bugün Hizmet Hareketi’ne yapıldığı gibi!
Bugün de derin devletin adamlarını yanlarına alarak türlü planlar tezgâhlıyorlar. Daha dün millete komplo kurmaktan suçüstü yapılmış isimleri ekibe dâhil etmişler, her gün bir şeyler yazıyorlar. Ortada suç yok tezgâh var, adalet yok baskı ve tehdit var, boğazına kadar suça bulaşmış kişilerin daha çok bağırarak suçlarını bastırma gayretleri var. Bugünkü zalimler de geçmiş zalimler gibi mutlaka yaptıklarının hesabını verecek. Herkes de görecek inşallah.