Son kararım…
Uğur Dündar 01 Ocak 1970
Beyefendi.
Bilim adamı…
Dostları onu “bilge insan, tevazu dolu bir kişilik” olarak tanımlıyor.
Çevresine göre kolay kolay kızmıyor, öfkelenmiyor, hiç küfür etmiyor.
Hatta en zor anlarda çalışma arkadaşlarına moral verebilmek amacıyla ince espriler bile yapıyor.
Tanıyanlar onun “iyi eş, örnek baba” olduğu görüşünde birleşiyor.
Halk Arenası’nda dikkatinizi çekmiştir. Eşinden büyük sevgi ve saygıyla söz ediyor, onu anlatırken parmağındaki yüzüğünü okşuyor.
Arapça ve İngilizce’yi ana dili gibi konuşuyor, ayrıca ileri düzeyde
Fransızca ve Farsça biliyor.
Bu dillerde eserleri, çevirileri
bulunuyor.
Buna karşın Cumhurbaşkanı’nın yabancı dil bilme zorunluluğu olmadığını söyleyerek, alçakgönüllü davranıyor.
Adı Doğu’da ve Batı’da
saygıyla anılıyor.
Uluslar arası etkinliklerde başköşeye oturtulduğu gibi, sözü dinleniyor,
önerileri kabul görüyor.
* * * * * *
Bazılarının önyargılı yaklaşımlarının aksine, Büyük Önder
Atatürk’e, onun emaneti olan
laik demokratik Cumhuriyet’e, Cumhuriyet devrimlerine, Atatürk milliyetçiliğinin simgesi olan “Türk Milleti” tanımına, üniter yapıya, tek dil ve tek bayrak esasına, sonuna kadar sahip çıkma kararlılığı sergiliyor.
Hilafetten yana olduğu, takiyye yaptığı ve adının cemaat tarafından siyasi parti liderlerine empoze edildiği iddialarını ise kesin bir dille reddediyor.
“Kürt sorunu mutlaka çözülmesi gereken bir ülke gerçeğidir”
diyor ama bunun yeri ve yönteminin ulusal uzlaşı yoluyla Meclis çatısı
olduğunu söylüyor.
Ona göre devletin din konularına
asla müdahale etmemesi gerekiyor.
Herkesin inanç ve ibadet özgürlüğüne sahip olduğunun altını çiziyor ve böylece Alevi yurttaşlarımızın cemevlerinin ibadethane sayılması taleplerine destek veriyor.
* * * * *
Gezi’yi yurtseverlik, Gezi gençliğine sopayla, biber gazıyla yönelen devlet şiddetini ise vahşet olarak yorumluyor.
Kimseyi ötekileştirmiyor, seçilmesi halinde her düşünce ve görüşten
yurttaşımızı ayrımsız kucaklamaya
hazırlanıyor.
Mezhepçi politikaları kınamakla kalmıyor, konumu ne olursa olsun hiç kimsenin mezhepçilik yapmaya hakkının bulunmadığını belirtiyor.
Mezhepçi kışkırtmaların ve
buna dayalı politikaların Ortadoğu’yu kan gölüne çevireceğini ve buna mutlaka dur demek gerektiğini haykırıyor.
“Devlette cemaat ve tarikat
yapılanmalarına asla yer yoktur” diyor.
* * * * * *
Muhafazakar ve mütedeyyin bir
çevreden geliyor, dini vecibelerini yerine getiriyor.
Ama bir Allah’ın kulu çıkıp da, onun inancını çıkarları için
kullandığını söyleyemiyor.
Tam tersine…
Yalana,
Talana,
Kul hakkı, yetim hakkı yemeye,
Yolsuzluk ve hırsızlık yapılmasına, kamu kaynaklarının hortumlanmasına şiddetle karşı
çıktığı anlatılıyor.
Yüreğinin insan sevgisi ve adalet duygusuyla dopdolu olduğu söyleniyor.
* * * * * *
Basının özgür olması gerektiğini ve sansürün asla kabul edilemeyeceğini vurguluyor.
Bu konuda çağdaş batı demokrasilerini ve gelişmiş demokratik hukuk devletlerindeki uygulamaları örnek gösteriyor.
Hukukun üstünlüğünü hayata geçirmek ve yargıya güven duyulmasını sağlamak için üzerine düşen tüm sorumluğu yerine getirme taahhüdünde bulunuyor.
Kamu düzeninin ancak hukukun üstünlüğü ve yargı kararlarına duyulacak güvenle sağlanabileceğini ifade ediyor.
Kamu gücü ve yetkisinin kin ve intikam duygularının bir aracı olarak kullanılmasının yaratacağı büyük tehlikelere dikkat çekiyor.
* * * * *
Önceki gece CHP ve MHP’nin yanı sıra toplam 5 siyasi partinin Cumhurbaşkanı adaylığını destekledikleri Ekmeleddin İhsanoğlu ile yaptığım röportajdan ve onunla ilgili araştırmalarımdan aklımda kalanlar bunlar…
Büyük ilgiyle izlenen programı bitirip otelime döndüğümde, uzun uzun düşündüm.
Tayyip Erdoğan’da bulunmayan tüm iyi özelliklerin Ekmel Bey’de var olduğuna kanaat
getirdim.
Ve yastığa başımı koyarken son kararımı verdim.
“Benim oyum Ekmel Bey’e” dedim.