Adli ve istihbari dinleme
Nazlı Ilıcak 01 Ocak 1970
Yasa dışı dinlemeler suçtur. Bunu önlemek için, 2005’te Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) kuruldu. TİB, mahkemeden gelen kararları inceliyor, bir sakatlık görürse, dinleme talebini geri çevirebiliyor. Kişileri teknik takibe alacak Emniyet İstihbarat ya da adli kolluk birimlerinin,gerçek isimle hâkime müracaat etmesi mecburiyeti var. Ancak, o an gerçek ismi tespit edemezse, IMEI numarası üzerinden dinlemeyi yapabiliyor. Terör örgütlerinin Emniyet İstihbarat tarafından takibinde, çoğu zaman hakiki adlar bilinemediği için, kod ismi ya da sadece IMEI numarasıylahâkime başvurulması mümkün.
***
Son gelişmeler, Emniyet İstihbarat’ın dinleme taleplerinin bazılarında, hâkime eksik ya da yanlış bilgiler verildiğini ortaya koydu. Burada yasa dışı bir uygulama söz konusu. Zira, hâkim, kimi, neden dinlendiğini bilmeden karar verirse, denetimin ne anlamı kalıyor? Maalesef böyle uygulamalara her zaman rastlandı, rastlanıyor. Çarpıcı bir örnek: Milli İstihbarat Teşkilâtı (MİT), 2008-2009 yıllarında, İstanbul 11. ve 14. Ağır Ceza mahkemelerinden aldığı kararla, Taraf yazarları Ahmet Altan, Mehmet Altan, Yasemin Çongar, Markar Eseyan ve Amberin Zaman’ı,Elizabet, Çaşıt, Vahan, Demi ve Pastör gibi kod isimleriyle dinlemişti. Bu yasa dışı dinleme ortaya çıkınca, Başbakan’ın MİT’çiler hakkında soruşturma açılması talebini reddettiğini de hatırlatalım.
***
İstihbari dinleme ile adli dinleme arasında önemli bir fark var. İstihbari dinleme, Polis Vazife ve Selahiyeti Kanunu’nun (PVSK) 7’nci maddesine göre, adli dinleme ise, Ceza Muhakemesi Kanunu’na (CMK) göre gerçekleşiyor.
İstihbari dinlemede amaç, suç işlenmeden önleyici ve koruyucu tedbirleri almak. CMK’da düzenlenen adli dinlemelerde, kuvvetli şüphe ve başka yolla delil elde etme yolunun bulunmaması ön şartı mevcutken, PVSK’ya göre, önleyici mahiyette yapılan iletişimin denetlenmesi faaliyetinde böyle bir şart aranmıyor. Asıl amaç, suçun, oluşmadan önce engellenmesi için bilgi toplamak. Maksat, suçun faillerinin yakalanması, suçun aydınlanması değil. Emniyet İstihbarat’a, hâkim izni alınmak kaydıyla, esnek hareket ve geniş bir takdir alanı veriliyor.
Önleme amaçlı istihbarat çalışması, Ceza Muhakemesi Kanunu tasarısının genel gerekçesinde de tarif ediliyor ve adli dinlemelerle aradaki fark ortaya konuluyor: “İstihbarat teşkilâtları tarafından yürütülen faaliyetler, SUÇ İLE İLİŞKİLİ OLMAYIP, ulusal güvenliğin sağlanması amacıyla, demokratik hukuk devletine yönelik tehdit unsurlarına ilişkin DÜZENLİ VE SİSTEMLİ BİLGİ TOPLAMA VE DEĞERLENDİRME faaliyetidir. Organize suçlar ve terörizme yönelik faaliyetlerin, EYLEME DÖNÜŞMEDEN BELİRLENEBİLMESİ amacıyla, ülkelerin istihbarat servisleri bilgi toplar ve analiz eder. Devlete yönelik tehlikelerin, YAKIN BİR TEHDİT HALİNE GELMEDEN, yani doğmadan bertaraf edilmesi için, bilgi toplama, değerlendirme, iletişime müdahale, takibe alma, gözleme ve tarassut gibi yetkiler söz konusudur.”
Dolayısıyla, istihbari dinlemelerde, yukarıda da belirttiğim gerekçeler yüzünden, yanlışlar daha sık yapılabiliyor. Bunları hoş görmek mümkün değil ama, her halükârda, yasa dışı dinleme fiili,“örgüt suçu” ya da “casusluk” faaliyeti kapsamına giremez. Görevi ihmal ya da suistimal söz konusudur.
Cemaat nerede?
İstihbari dinlemelerde 2007-2010 yılları (Ergenekon örgütünün takibinin yapıldığı zaman dilimi) mercek altına alındı. Bu kapsamda, dönemin İstihbarat Şube müdürleri Ali Fuat Yılmazer ve Erol Demirhan ile bazı polisler tutuklandı. Bu gelişmeyi, Pensilvanya’nın Erdoğan’a darbe teşebbüsüyle nasıl irtibatlandırabilirsiniz? Bir kere, o tarihlerde Fethullah Gülen, ölülerin bile mezarlarından kalkıp oy kullanmasını savunuyor; Cemaat’e yakın isimler, kapı kapı dolaşıp AK Parti’ye oy devşiriyordu.
Cemaat ile ilgisi yok, peki “hükümete darbe yapmaya kalkışan örgüt” iddiasını nasıl temellendireceksiniz? 2007-2010’da Tayyip Erdoğan’la istihbarat el ele, yan yana Ergenekon’u takip ediyorlardı. Darbe teşebbüsü lâfı, yolsuzluk soruşturması üzerine 2013 Aralık’ında ortaya çıktı.
Eğer iddia edildiği gibi, Aydın Doğan veya kızı veyahut Leyla Alaton ya da Fatih Altaylı, eksik ya da yanlış isimlerle usulsüz dinlemelerin muhatabı olduysa, bunu hükümete karşı bir darbeye bağlamaktan ziyade, Başbakan’ın talimatıyla ilişkilendirmek ancak mümkün olabilir. Ama muhtemelen, şüphe üzerine ve Ergenekon çerçevesinde gerçekleşen iletişimin tespiti çalışması söz konusudur. Özen gösterilmemiş ve 10 binlerce konuşma içinde 207 adet usulsüz dinleme ortaya çıkmıştır. Mutlaka bunların hesabı sorulmalıdır. Fakat, örgüt ya da darbe teşebbüsü içine sokmak mantıken kabul edilemez bir durumdur.
Sorular
*1. Sulh Ceza hâkimi Bekir Altun, istihbaratçı polisleri sorguladı. Sonra “Yorgunum”gerekçesiyle Selam Örgütü dosyasının polislerinin sorgulamasına girmedi. Acaba bunun sebebi, gerçekten yorgunluk mu? Yoksa, Selam dosyasındaki dinleme kararlarının pek çoğunda hâkim sıfatıyla kendisinin de imzasının bulunması mı?
*Selam örgütünün son savcısı Adem Özcan açıkladı: "İki örgüt şüphelisi kendi aralarında yaptıkları konuşmada ‘Emin' kod adlı kişiden bahsetmişlerdir. Bu kişinin daha sonra Hakan Fidan olduğu ortaya çıkmıştır. Ancak Fidan ile ilgili hiçbir işlem yapılmadı."
Acaba “Emin” kod adlı kişinin Hakan Fidan olduğu nasıl ortaya çıktı? Sakın polisin dinlediği Selam örgütü üyesi “Emin İstihbarata geldi, eskisi gibi takip edilmiyoruz” mealinde bir cümle sarf etmiş olmasın?
*Selam örgütü kapsamında, Star, 7 bin kişinin dinlendiğini iddia etti; İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu ise “2 bin 280 kişi dinlendi” dedi. Savcılar ise, 3 yılda hâkim kararıyla dinlenen hedef kişi sayısını 234 olarak belirtiyor. Kimin doğru konuştuğu, HSYK’nın görevlendirdiği müfettiş raporunu tamamlayınca anlaşılacak. Aradan 4-5 ay geçti. Niçin müfettiş raporunu açıklamıyor? Bütün dinlemelerde hâkim kararı alındıysa ve gerçekten de rakam savcıların belirttiği gibi 230 civarındaysa, son operasyonun ciddiyeti tartışılır hale gelir diye mi, iş uzadıkça uzuyor?