Seçimin havası veya Erdoğan’ın gerginliği
Mustafa Ünal 01 Ocak 1970
Haftaya bugün sandığa gidiyoruz. Ancak memleket ‘seçim havasına’ giremedi. Sokakta heyecan, coşku yok. Garip bir sessizlik var.
Renkli görüntüler ara ki bulasın. Seçimin alameti hiç yok değil, var elbette. Fakat yetersiz. İşte Erdoğan meydanlarda. Her gün iki miting. Muhalefet sahaya tam inmedi. Son düzlükte yani 7 gün içinde hava değişir mi? Ülkeyi etkisi altına alacak seçim rüzgârı eser mi?
Niye olmasın...
Çok da kolay değil. İlk kez yaşanan seçim bu. Halk, cumhurbaşkanını vekilleri yoluyla değil bizzat kendisi seçecek. Vatandaş partilere, amblemlere oy vermeya alışkın. Cumhurbaşkanını bugüne kadar hiç seçmedi. Onun için propaganda süreci acemiliklerle geçiyor. Acemilik millette de var, partilerde de.
Lideri Erdoğan aday olduğu için iktidar partisi ne yapacağının farkında. Motivasyon sıkıntısı yok. Muhalefet için ise durum farklı. Ekmeleddin İhsanoğlu partilerinden veya siyasetin içinden gelen biri değil. Onlar için en büyük motivasyon gidişatı durdurmak. Yani Erdoğan’ın seçilmesini önlemek. Muhalefet partilerini ortak aday etrafında buluşturan da bu düşünce.
Seçim atmosferine girilememesini, yaşanan acemilikleri doğal karşılamak lazım. Tabii bu havanın katılım oranını nasıl etkileyeceği merak konusu. Yurtdışından gelen rakamlar tam bir hayal kırıklığı. Katılım çok düşük. Yüzde 10’un altında. İnanılır gibi değil. Oralarda iki ilk bir arada yaşandı. Cumhurbaşkanlığı seçimi ve bulunduğu yerde sandığa gitme.
İlk kez sandık ayağına geldi. Gurbetçiler bugüne kadar ancak sandığa gider gümrük kapılarında oy kullanırdı. Sandığa rağbetin az olmasının sebepleri var elbette. Randevu sistemi önemli faktör. İnternete aşina olmak lazım. Yaz ayına denk gelmesi ilgiyi azalttı. Yaz ayları gurbetçiler için tatil demek. Anadolu şehirleri yabancı plakalı araçlarla dolu. Her yıl olduğu gibi.
Yurtdışı oy oranının düşüklüğü içerisi için de mesaj. Tatiline mola vermeyecek seçmen oranını kestirmek zor. Önceki seçimlere göre katılımda azalma olacağı muhakkak.
Peki, adayların propaganda performansı nasıl? Gözler Erdoğan’ın üzerinde. En iddialı o. Erdoğan bildiğiniz gibi. Sürpriz yok. 30 Mart’ta kaldığı yerden aynen devam. Bıkmadan, usanmadan aynı şeyleri, aynı kelimelerle hatta aynı ses tonuyla söylemeyi sürdürüyor. Üslubunu ‘Ramazan’ın atmosferi’ bile değiştiremedi.
Konuşmaları, mesajları cumhurbaşkanlığından ziyade genel seçim havasında. Cumhurbaşkanlığı politika yapılacak makam değil. Buna rağmen Erdoğan’ın konuşmalarına tümüyle ‘parti siyaseti’ egemen. Devletin imkânları bugüne kadar hiçbir seçimde böyle kullanılmamıştı. Başta TRT devlet bütün kurum ve kuruluşlarıyla Erdoğan’ı cumhurbaşkanı seçtirmek için seferber olmuş durumda.
Ve çok gergin. Sesine de sözüne de yansıyor. Dövüşür gibi, kavga eder gibi. Siyaset mücadeledir, doğru ancak böyle kavga dövüş değil. Partisi dışındaki herkesle kavgalı. Muhalefet, Gezi, Paralel... Sadece partisiyle barışık. Ve tabii bir de terör örgütü PKK ile... Bu haliyle her kesimden mürekkep topluluğun içine karışması çok zor. Soma örneğinde olduğu gibi.
Siyasetçi hele cumhurbaşkanlığına aday ise sadece kendi mahallesinde değil her yerde dolaşabilmeli. Espri yok, mizah yok. Havası adayların ismini bile telaffuz etmesine mani. Rakiplerine ‘Sayın İhsanoğlu veya Sayın Demirtaş’ diye seslenmek çok mu zor? Üslubu, sözleri herkesi kuşatan, toplumun her ferdini içine alan yaklaşımdan uzak.
Peki diğer iki aday? Erdoğan’la kıyaslayacak olursak onun gibi gergin değiller. Hem İhsanoğlu hem Demirtaş yeri geldiğinde mizah yapmaktan çekinmiyor. Örnek mi? İhsanoğlu “Ekmek istiyorsan Ekmel, lavaş istiyorsan Mansur Yavaş” dedi. Demirtaş’ın bağışta bulunan rakibi İhsanoğlu’na cevabı: “Hocam zahmet etmişsiniz teşekkür ederim. Yalnız öbüründe çok var ondan. Hepsini bana yatırabilirsiniz.”
Son bir hafta. Erdoğan gergin. İhsanoğlu sakin. Demirtaş kontrollü. Sokak sessiz. 7 gün sadece seçimin değil Türkiye’nin kaderini de belirleyecek.