« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

20 Ara

2006

KÜRTÇE DİL DEĞİL, AĞIZDIR!

Prof. Dr. Ahmet Bilge ERCİLASUN 20 Aralık 2006

Yeni Düşünce: Kürtçe; dil mi, lehçe mi yoksa ağız mıdır?

Ahmet Bican Ercilasun: Kürtçe, Güneydoğu Anadolu’da, Suriye’de, Irak’ta ve İran’da konuşulan bir ağızdır. Aslında bir ağız da değil birden fazla ağızdır. Başlıca dört şivesinden bahsediliyor. Ama esas itibariyle yazı dili oluşmamış bir ağızdır. Kelime hazinesine baktığımızda birçok kelimesi Türkçe’dir. Geriye kalanları da Arapça ve Farsça kelimelerden oluşuyor.

Y. Düşünce: Anadolu’da yaşayan Kürtlerin birbirleriyle anlaşma imkânları var mı?

Ercilasun: Ağız olmanın, konuşma dili olmanın özelliği budur. Standart bir dile sahip olmayınca, özellikle edebî dile, yazı diline sahip olmayınca anlaşma da güçleşiyor. Çünkü anlaşmayı ancak standart bir dil sağlayabilir. Bunların standart dili yok. Güneydoğu Anadolu’nun veya İran, Irak, Suriye gibi ülkelerin muhtelif yerlerinde bölgelerin içersinde hapis olmuş ağızlar veya konuşma dilleri şeklinde olduğu için analaşabilmeleri de mümkün olmuyor. Türkiye’de Zazaca ve Krumanca şivelerinin varlığından bahsediliyor. Hatta birçoğuna göre de ayrı ayrı dil olduğu da söyleniyor. Bu ağızların birbirleriyle anlaşmaları da imkânsızdır. Kürtçenin kelime hazinesi üç dilin varlığından oluşuyor. Türkçe, Arapça ve Farsça.

Y. Düşünce: Kürtçe bir dil ise edebiyat ve tarih alanında basılmış eserleri var mı?

Ercilasun: Hayır. Bugüne kadar basılmış eserleri yoktur. Ancak Kuzey Irak’ta son zamanlarda bir takım eserler basıldı. Türkiye’de de son zamanlarda birkaç eser basıldı. Ama bu birkaç eser Kürtçeyi yazı dili, edebî dil olma seviyesine çıkarmaz. Bir dilin edebî özelliğe sahip olabilmesi için belli şartlar aranır. Kürtçeye baktığımızda edebî özelliğe sahip olabilecek şartlardan hiçbirine sahip değildir. Bunu tekrar söylüyorum. Kendi içinde belli bir standardı olmayan, kendi aralarında bile anlaşamayan bir ağızdır.

Y. Düşünce: Millet anlayışı içersinde dilin yeri nedir?

Ercilasun: Millet anlayışı içersinde dil en önemli unsurlardan birisidir. Ama milleti oluşturan birçok unsur var. Dilin yanında soy ve kültür de çok önemlidir. Ortak vatan, ortak tarih, ortak ülkü birliği gibi kavramlar milleti oluşturan değerlerdir. Her millet için bütün bunların hep bir arada bulunması gerekmiyor. Bu unsurlardan biri veya birkaçı o toplulukta bir kimlik oluşturabilir. Toplulukta bir mensubiyetlik şuuru varsa o topluluğu millet haline getirmek için kâfidir. Gagavuz Türklerinin dinleri farklıdır. Fakat onların Türküm demeleri ve öyle hissetmeleri yeterlidir. Kürt kardeşlerimizin dilleri farklı olabilir, soyları da farklı olabilir ki soyları farklı değil, ama ortak tarih, ortak vatan, ortak ülkü onların Türk’e mensubiyetleri için yeterlidir. Nitekim bugüne kadar da böyle olmuştur. Bugünden sonra ancak dışarıdan bir takım tahriklerle farklı kimlik, farklı unsur oluşturmaları için çalışmalar olabilir ve yapılıyor. Tarih içinde bugüne kadar Kürtler farklı bir milliyet mensubiyetini ortaya koymamışlardır. Türkiye’deki Kürtler bugüne kadar kendilerini farklı mensubiyette hissetmemişlerdir. Bundan sonra hissederlerse bu demek ki dışardan bir tahrik söz konusudur. Doğal bir oluşum değildir.

Y. Düşünce: Bir toplumun dilini dil yapan değerler nelerdir ve o dilin dünya devletleri içerisinde kabul görmesi nelere bağlıdır?

Ercilasun: Her şeyden önce standart bir şeklinin olması gerekiyor. Buna edebî veya yazı dili de deniliyor. Bunun en az birkaç yüzyıllık bir tarihi olması gerekiyor. Henüz yazı dili olarak eser vermemiş dilleri standart dil sayamayız. Aslında bunlar dil de sayılmaz. Ancak konuşma dili olarak değerlendirilebilir. Kürtçede ağız ve konuşma dili seviyesinde kalmış bir dildir.

Y. Düşünce: AB Kürtçe dil konusunu hangi kriterlere göre değerlendiriyor? Bu meseleyi Türkiye’nin önüne bir sorun olarak neye dayanarak koyuyor?

Ercilasun: AB bunu kültürel haklar çerçevesinde ele alıyor. Fakat bu belgelerde görünen biçimidir. Bence AB’nin tamamı ve AB’ne mensup her yetkilinin aynı şekilde düşünmese bile işin arkasında farklı bir dil konuştuklarını ileri sürdükleri Kürtlerden farklı bir millet yaratmak, ayrı milletin sonunda da ayrı bir devlet meydana getirmek niyeti vardır. Bunu, hepsi için söylemiyorum. İçlerinde böyle düşünmeyenler de olabilir. Bazı yetkililerin niyetinin böyle olduğunu bilmeliyiz. Bir kısmı sadece kültürel haklar olarak değerlendiriyor olabilir. Ama bence bu işin temelinde Kürt kardeşlerimize kültürel haklar verilmesi hedefi değildir. Bununla Türkiye’yi bölmek, parçalamak ve zayıflatmak hedeflendiğini düşünüyorum. Tarihe baktığımızda bunu görebiliriz. Avrupa’nın önemli bir kısmı tarih boyunca Türkleri ve Türkiye’yi parçalama hedeflerinin var olduğunu görüyoruz.

Y. Düşünce: Kürtçenin edebî bir dil olmadığını, yazı dili olmadığını Avrupalılar bilmiyor mu, neden ısrarla bunun üstüne gidiyorlar?

Ercilasun: Meselenin temelinde şu var. Eğer ki siz Kürtçe ile televizyon, radyo yayını yaparsanız, Kürtçe ile eğitim yaparsanız söyleşimizin başında da belirttiğim gibi standart dil olmayan bir konuşma dilini kendi elerlinizle yazı dili haline getirmiş olursunuz. Kendi elinizle bir ağzı, bir konuşma dilini yazı dili haline getirmeniz mümkündür. Avrupa, bunu, kendi elimizle yapmamızı istiyor. Bir topluluğun yazı dili olduğu zaman kendisini ayrı millet olmayı hissetmesini doğurur. Ayrı millet olarak kendisini kabul ettiği zaman ve ettirdiği zaman ayrı millet olmanın gerektirdiği bir takım siyasî haklarda isteyecektir. Bütün mesele budur. Bu nedenle de Türkiye’de buna karşı olmak gerekiyor. Bir takım çevrelerin dediği gibi mesele bir takım kültürel haklar verelim ne olacak ki şeklinde değildir. Ne olacak ki, Kürtçe ile eğitim yapılsın, televizyonları olsun deniyor. Hayır öyle değil. Şu anda fiili olarak, tabii olarak ve tarihî olarak birbirinden farklı ağızlar şeklinde yaşayan bir dil var ortada. Siz bunu kendi vereceğiniz haklarla, hatta resmî televizyonunuzu ve okullarınızı da kullanırsanız devlet eliyle bu dili standart dil haline, yazı dili haline getirmiş olursunuz. Yazı dili olan topluluk da kendisini ayrı millet gibi hisseder. Ayrı millet gibi hissedince de ayrı haklar ister. Önce federasyon, arkasından ayrı devlet, en azından burası Türkiye Cumhuriyeti değil, Türk-Kürt ortak Cumhuriyettir gibi bir takım talepler gelebilir. AB’nin içindeki bir çok yetkilinin de niyeti budur. Buna çok dikkat etmemiz gerekiyor.

Y. Düşünce: Lozan anlaşmasıyla azınlıkların statüsü belirlenmişti. Ancak AB Kürt azınlığı gibi bir takım kavramları ortaya atmaya çalışıyor. Sizce, AB Sevr’i mi getirmek istiyor?

Ercilasun: Azınlıkların statüsü Lozan Antlaşması’yla belirlendi. Türkiye’de azınlık statüsünde olanlar; Rumlar, Yahudiler ve Ermeni’lerdir. Bir de daha sonra yapılan bir antlaşmayla Bulgarlara azınlık statüsü verildi. Bunların dışındakilerin tamamı Türk olarak kabul edildi. Müslüman olanların hepsi Türk kabul edildi. Bunların içersinde Kürtler de var. Kürtlerin veya Müslüman olan başka grupların Türk olmadığı kayıtlı değildir. Cumhuriyetimizin kuruluşunda da onlar Türk olarak kabul edildiler. Kendisini Türk kabul etmek istemeyen varsa başka devletin vatandaşı olarak onları misafir edebiliriz. Bu söylediğim azınlıklar dışında olanlar kendilerini Türk olarak kabul etmek zorundadırlar. Farklı kökenden olabilirler ama Türk milleti olarak kendilerini kabul etmek zorunlulukları vardır.

Avrupa tarafından kuvvetli bir Türkiye istenmiyor. Arkasında Sevr niyeti olmasa bile ki var, güçlü bir Türkiye istenmiyor. AB için güçlü bir Türkiye istenen bir olgu değildir. AB’ye Türkiye’yi gerçekten almaya niyetleri varsa ki ben böyle bir niyetlerinin olduğuna da inanmıyorum. Parçalanmamış, yekpâre 80 milyonluk Türkiye’yi olduğu gibi alsınlar. Ama Türkiye AB’nin tecanüsünü (homojen yapısını) bozar. Böyle yapıya sahip bir Türkiye’yi istemiyorlar. Serbest dolaşım hakkı verilmeden alalım diyorlar. Türkiye’nin serbest dolaşım hakkını alarak AB’ye girdiğini düşünün. 7 milyonluk Yunanistan, 10 milyonluk Bulgaristan var. Böyle bir hakkı elde ettikten sonra bu ülkelerin ulusu yarı yarıya Türk olur. Bu nedenle de AB Türkiye’yi istemiyor.

Y. Düşünce: Türkiye’de Türkçe’yi doğru dürüst kullananların sayısı oldukça az olduğu söyleniyor. Sizce doğru mudur?

Ercilasun: Bütün insanların kendi ana dillerine gerekli ilgiyi göstermeleri gerekiyor. Ama her şeyden önce devlete ve devletin Millî Eğitim Bakanlığı’na görev düşüyor. Türkiye’de otuz yıldan beri ana dilimizi çocuklarımıza doğru öğretemiyoruz. Sıkıntı buradan geliyor. Eğer dilimizi doğru öğretiyor olsaydık şimdiye kadar konuştuğumuz sıkıntıların hiç birini de konuşuyor olmayacaktık. Kendi dilini bilmeyen, edebiyatıyla, kendi kültür dili olarak bilmeyen insanlardan oluşan topluluk kendisini millet olarak bile hissetmez. Bu, o kadar önemlidir. Yabancı kültür ve dillerden etkilenmesini de önleyemezsiniz. İşyeri adları yabancıymış, insanlar yabancı kelimelerle konuşuyormuş bunların karşısında insanın tepki duyması için kendi dilinin tadına varması ve onu bilmesi gerekir. Türkiye’de klasiklerimiz çok, ama bunları genç nesillere aktarışımızda sorunlar var. Bunun da baş aktörü Millî Eğitim Bakanlığı’dır. Lise’yi bitiren her genç kendi dilini kültür seviyesinde bilmek durumundadır.

Y. Düşünce: Kürtçe’nin bir alfabesi var mıdır?

Ercilasun: Irak’ta bir alfabe oluşturuldu. Ama bu son yılların işidir. Siz her ağız için bir alfabe oluşturabilirsiniz. O mesele değil. Önemli olan yüzyıllara ulaşan bir geleneğinin olmasıdır. Böyle geleneğe sahip Kürtçe’nin bir alfabesinin olması veya yazı dilinin olması söz konusu değildir. Türkiye’deki Kürtlerle Irak’taki Kürtler arasında dil olarak anlaşmak mümkün değildir. Son zamanlarda Türkiye’de de bazı kitapları yayınladılar. Orada kullandıkları bazı alfabeler var. Bu alfabeler Latin esaslı alfabelerdir.

Y. Düşünce: Kürtçe’nin edebî bir dil olarak kullanılması mümkün müdür?

Ercilasun: Eğer siz televizyon, radyo yayını, eğitim müsaadesi verirseniz ve 10 yıl devam ederse veya 20 yıl devam ederse, bu, tabii mümkün olur. Bizim de karşı çıktığımız nokta burasıdır. Tarihî ve tabiî olarak bugüne kadar mümkün olmadı. Ama kalkıp bunu sunî olarak devlet eliyle yapmak isterseniz olur. Bunun örneği Rusya’da yaşandı. SSCB döneminde her Türk boyunun konuşma dili olan ağızları bir edebî dil haline soktular. Bu 70 yıl içersinde başarıldı. Orada bu birbirlerini ayırmak için yaptılar. Türkiye’de bu neden yapılmaya çalışılıyor? Sözde kültürel hakları vermek için yapılıyor deniliyor. Ama siz, devlet eliyle farklı ağızları birleştirmiş oluyorsunuz ve tek bir millet yaratıyorsunuz.

Y. Düşünce: Bahsedilen kültürel hakların verilmesi Türkiye’de ne gibi sonuçlar doğurur?

Ercilasun: Tecanüs dediğimiz, homojen yapıyı parçalayıcıdır. Birlik içinde bir yapı, bütünleşmiş bir yapıyı verilecek kültürel haklar parçalar. Fert olarak konuştuğu diline kimse karışmıyor. Ama bunlara toplu olarak bu tür haklar verildiğinde Türk milletinin tecanüsünü, homojen yapısını bozarsınız.

Y. Düşünce: Dünyanın bir çok yerinde ve özellikle de Rusya’da küçük topluluklar halinde Kürtlere rastlanıyor. Kürtler tarihte devlet kuramadıklarına göre bu toplulukların bu bölgelerde bulunmasının sebebi ne olabilir?

Ercilasun: Bu bölgelerde küçük topluluklardır. Bahsedilen bölgelerdeki büyük devletlerin sınırları içersinde bulunmuşlardır. Sasaniler, Selçuklular, Doğu Anadolu’da kurulan Türk beyliklerinin toprakları içersinde bulunmuşlardır. Karakoyunlular, Akkoyunlular ve son olarak da Osmanlı İmparatoluğu toprakları içerisinde bulunmuşlar. Demek ki Kürtlerin taşıdıkları kültürel yapı onları devlet kuracak seviyeye tarih boyunca çıkarmamıştır. Bu onu gösteriyor.

Y. Düşünce: Bunların dışında sizin söylemek istediğiniz başka bir şey var mı?

Ercilasun: Evet, benim eklemek istediğim ve çok önemli olduğunu düşündüğüm bir konu var. Müsaadenizle onu açıklayayım. AB’ye üyelik sürecimiz gündemde. AB’ye giren pek çok ülke egemenlik haklarının devredilebileceğini anayasalarına koymuşlardır. Yani AB’ye egemenlik hakkınızı “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” ilkesini değiştirmeden girmeniz mümkün değildir. Bunu bile bile AB’ye taraf olan insanlar ne Atatürkçü olduğunu, ne de milliyetçi olduğunu iddia edebilir. AB’ye girmeye taraf olmak demek Atatürkçülükten ve milliyetçilikten vazgeçmişsiniz anlamına geliyor. Hiç kimse buna rağmen Atatürkçü veya milliyetçi olduğunu iddia etmesin. Hiçbir kimse, hiçbir grup ve hiçbir parti bunu iddia etmesin.

AB kesinlikle doğru bir yol değil. Benim yiğit insanlara karşı bir diyeceğim yoktur. Yiğit biri çıkıp da diyebilirse, Atatürk’ün ortaya koyduğu “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesi artık eskimiştir, bu konuda Atatürkçü ve milliyetçi olmak gerekmiyor. Ben onunla tartışırım. Onlar bence yiğit insanlardır. Egemenliğimizi devrederek AB’ye girmeyi kabul ediyorsak benim bir diyeceğim yoktur. Ama ben hem milliyetçiyim, Atatürkçüyüm diyerek AB’nin bu açık şartına rağmen AB’yi istemek yiğitliğin dışında bir kavramla ifade edilebilir. AB’ye üye olan ülkelerin anayasalarına bakın. Egemenlik haklarını devrettiler.

Türk Dil Kurumu Eski Başkanı, Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi ile Mülâkat
Yeni düşünce Dergisi,Yıl: 18, Sayı: 711

Ziyaret -> Toplam : 125,06 M - Bugn : 87339

ulkucudunya@ulkucudunya.com