« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

04 Ağu

2014

Mağduriyet ve medyanın sorumsuzluğu

Nazlı Ilıcak 01 Ocak 1970

Bazı gazeteciler ya meseleye derinlemesine vakıf olmadıkları için ya da kötü niyetle “İşte istediğiniz bu değil miydi? Yargı, suç izafe edilenlerin yakasına yapışıyor” diye tweet atıyor, yorum yapıyor.

Oysa…

1) Sırf insanları gözaltına alıp, tutuklamak için özel mahkemeler ihdas edildi: Sulh Ceza Hâkimlikleri.

2) Buralara, yolsuzluk operasyonlarında tutuklananları serbest bırakan, mal varlığı üzerindeki tedbiri kaldıran hâkimler getirildi. Sosyal medyada Başbakan’a bağlılıklarını bildiren yargı mensupları devreye sokuldu.

3) Şimdilik suçlamaların pek çoğu, Selam Tevhid Örgütü’nün takibini yapan polisler üzerinde yoğunlaşıyor. Önemli ithamlar içeren Selam dosyası, asıl savcıların (Adnan Çimen ile Adem Özcan) elinden alındı, başka bir savcıya (İrfan Fidan) devredildi. Bu savcı da daha mahkemeye intikal etmeden takipsizlik kararıyla dosyayı kapattı. Buna mukabil, casusluğun izini süren polisler, casusluk iddiasıyla gözaltında ya da tutuklu.

4) Selam dosyası “algı operasyonu” için kullanıldı. “Çok sayıda insanın haksız yere takip edildiği” izlenimi yaratmak maksadıyla, Star “7 bin kişi dinlendi” manşetini attı; cemiyetten herkesin tanıdığı isimleri sıraladı. Başsavcı Hadi Salihoğlu, dolaylı dinlemeleri de hesaba katarak 2 bin 280 rakamını verdi. Sonra, hâkim kararıyla ve doğrudan dinlenen hedef kişi sayısının, 3 yılda toplam 250 olduğu ortaya çıktı. Bunlar adli dinlemelerdi; mahkeme kararıyla ve gerçek isimlerle dinlenmişlerdi. Dolaylı dinlenenler, hedefte olan şahıslar değil. (Onlar hedefteki şahıslarla bir şekilde telefonla irtibata geçenler) Ama tapeleri muhafaza ediliyor. Zira adli süreç başlayınca, o gün ehemmiyetsiz gibi gelen konuşmalar, bir anlam kazanabiliyor.

5) Bir kısım Emniyet İstihbarat Şubesi mensubu ise yasa dışı dinleme, resmi evrakta sahtecilik, adliyeyi yanıltmak iddiasıyla gözaltında veya tutuklu. Ali Fuat Yılmazer ile Erol Demirhan “örgüt kurmak” iddiasıyla karşı karşıya. Yani, telefonları dinleyerek, TCK 312’ye göre darbe yapmak istemişler. 17 ve 25 Aralık darbe teşebbüslerini (!) öğrendik ama acaba bunlarınki hangi darbe?

6) Polislerle ilgili olarak savcılığın yürüttüğü bir soruşturma mevcut değil. Avukatların açıklamalarına göre sadece Mülkiye müfettişlerinin raporu doğrultusunda sorgulama yapılıyor. Dinlemelerde hâkim kararı olduğu beyan ediliyor. Hâkimin verdiği kararı müfettiş inceleyip, değerlendiremez. Bunun farklı bir prosedürü var.

7) Bir ilave not: Adli soruşturmada, teknik takibi yapılan kişilerin tapeleri muhafaza ediliyor. İstihbari dinlemede ise bu tapeler bir suç isnadı yoksa 15 gün içinde imha ediliyor. Avukatlar, istihbari amaçlı dinmelerde kanunun öngördüğü gibi bütün tapelerin imha edildiğini açıkladı. Hükümeti devirme amacı güdüldüyse, bu konuşmaların muhafaza edilip belirli maksatlarla kullanılması gerekmez miydi?

***

Mağdur edilen insanlara ilişkin kelam etmeden önce ya dosyaların içeriğini biraz inceleyiniz, gelişmeleri yakından izleyiniz ya da daha sonra mahcup olacağınız yazılar yazmayınız.

Star’ın yalanı

“7 bin kişi dinlendi” yalanından sonra Star, yeni bir yalana imza attı. “Selam dosyasında Balyoz taktiğiyle sahte delil üretildi” diyor. Böylece, yeni müttefik Balyozcular’dan da sempati toplamaya çalışıyor. Gazetenin iddiasına göre, “Selam dosyasının hard diskleri, 17 Şubat 2013 günü savcılığa gönderilmiş; ama içinde 20-22 Aralık 2013 tarihli belgeler varmış. Dizi pusulasıyla savcılığa gönderilen hard disklere yeni belgeler Balyoz usulüyle eklenmiş.”

Dosyanın savcılarıyla görüştüm. Adem Özcan, kendisine hard disklerin, tek seferde 2013 Aralık sonunda gönderildiğini, daha önce dizi pusulasıyla savcılığa ulaşan bir hard diskin söz konusu olmadığını belirtti.

Ayrıca, Adnan Çimen de, “HSYK’yı ilk günden itibaren göreve çağırdık. Bundan 4-5 ay önce inceleme kararı verdi ama müfettişler bir türlü soruşturmayı neticelendirmiyor. Sonuçlansa, iddiaların külliyen yalan olduğu ortaya çıkacak” diyor.

Yargı bu kadar yıpratılırken HSYK niçin harekete geçmiyor? Müfettiş raporunun bir an önce tamamlanmasını niçin talep etmiyor?

Organize suç mu usulsüz dinleme mi?

Türkiye’de her zaman usulsüz dinlemelere rastlandı, rastlanıyor. Dinleme kararları mahkemeden çok kolay alınıyor. 2005’te Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) kurulmadan önce, aşağı yukarı hiçbir denetim yoktu. TİB ile dinlemelere bir çekidüzen getirildi. Hâkim kararları TİB’e gönderiliyor; denetleniyor, ona göre izin veriliyor. İsmet Berkan yazmış: “Şu anda rakamlar nedir bilmiyorum ama bir dönem, herhangi bir anda, tam 80 bin kişinin telefonu mahkeme kararıyla dinleniyordu. Bu insanlar ayda ortalama 25 farklı kişiyle konuşuyor olsalar (dolaylı dinlemelerle birlikte) 2 milyon kişinin konuşmaları kayıt altına alınmış olur. 3 aylık bir dinleme sonunda, rakam 6 milyona ulaşabilir. Bu da yetişkin nüfusun %10’undan fazlası eder.”

Dünyada da dinlemeler bu ölçüde yaygın. Türkiye’de en fazla dinlemeyi ise “ön istihbarat” (yani suç işlenmeden bilgi toplama) maksadıyla çeşitli vilayetlerdeki İstihbarat birimleri yapıyor. 2007-2010 arasında, izlenen 10 binlerce telefon konuşmasını Mülkiye Başmüfettişleri incelemiş,
İstanbul’da sadece 207 usulsüz dinleme bulmuşlar. Bunun 51’inde Ali Fuat Yılmazer’in parafı mevcut. Hepsinde mahkeme kararı alınmış ama eksik isim yazılmış. Mesela Leyla Alaton’a “Leyla”, Fikret Bila’ya “Fikret”, Fatih Altaylı’ya “Fatih Altay”, Hikmet Taşdelen’e “Hikmet” vs… 2-3 tane de izahı mümkün olmayan yanlış var. Yılmazer’in avukatından öğrendiğim bilgileri paylaşıyorum. Yılmazer, ifadesinde usulsüzlüğü kabul ediyor fakat işlerin yoğunluğu arasında, önüne gelen binlerce belge içinde 40-50 tanesine gerekli özenin gösterilmemiş olabileceğini belirtiyor.

Özetlemek gerekirse, bir yıl içinde 10 binlerce karar alınıyor. İstihbarat’ta çalışan 39 polis sadece 207 usulsüz dinleme kararıyla karşı karşıya. Bunların 20’si tutuklandı. Ali Fuat Yılmazer ile ondan sonra İstihbarat Şube Müdürü olan Erol Demirhan’a “Hiyerarşik yapı içerisinde yasa dışı örgüt kurdular” suçlaması yapıldı. Diğerlerinde “atılı suçun vasfının değişmesi ihtimali göz önünde bulundurularak, resmi evrakta sahtecilik, aleni olmayan konuşmaların kayda alınması, usulsüz dinleme, haberleşme gizliliğini ihlal, kişilerin verilerini izinsiz kayda alma” gibi isnatlarda bulunuldu.

Ali Fuat Yılmazer ile Erol Demirhan’ın kurdukları “örgütün” herhalde TCK’nın 312’nci maddesine dayanarak hükümeti devirmeyi amaçladığı ileri sürülecek. Acaba cebir ve şiddet unsuru nereden bulunacak? Dinlenen telefonlar darbe maksadıyla kimlere servis edildi? Nerelerde kullanıldı? Amaç, hükümete zarar vermek ise niçin 15 gün içinde kimseye sızdırılmadan tapeler imha edildi? Ayrıca 2007-2010 arasında gerçekleşen bu dinlemelerin, 17 ve 25 Aralık 2013 yolsuzluk operasyonlarıyla ne ilgisi var? Ve Cemaat ile nasıl bir irtibat kuruluyor?

Hukukun bu kadar ayaklar altına alındığı bir dönem hiç yaşanmadı!

Ziyaret -> Toplam : 125,33 M - Bugn : 93652

ulkucudunya@ulkucudunya.com