Kumpasın hası veya iyi tatiller Reza
Mustafa Ünal 01 Ocak 1970
Yaşanan, olağan yargı süreci değil. Darbe dönemlerinden farksız. Bayrama 6 gün kala, sahur vaktinde operasyon normal olabilir mi? Bugüne kadar örneği yok.
Ne kaçma şüphesi ne delil karartma ihtimali söz konusu. İlk sinyali Erdoğan verdi. İki gün önce gazetecilere ‘Şimdi yargı süreci başlıyor. Sulh ceza hakimleri bu süreci götürecek.’ dedi. Bu kez davanın sadece savcısı değil. Daha öte...
‘Süreç başlayacak.’ dedi. İşte başladı. Yargı düğmeye bastı. Daha o cümle atmosferde kaybolmadan. Bu operasyon dünya yargı tarihine geçse yeri. Garabetiyle tabii. ‘Sulh ceza hakimliği’ sırf bunun için ihdas edildi. Hiçbir dönemde siyasi irade yargıyla böylesine oynamamıştı. Hükümet, hukuku bitirmek pahasına gözünü kararttı.
Hukukun üstünlüğü can çekişirken üstünlerin hukuku yürürlüğe girdi. Muktedirin hukuku yani. Birkaç gün önce iktidarın isteği doğrultusunda HSYK Sulh Ceza Hakimliği’ne ‘uygun’ atamaları yaptı. En dikkat çekeni de operasyonun merkezi İstanbul’daki atamalardı. 17 Aralık’ta suçüstü yakalanan Reza Zarrab’ı serbest bırakan yargıç sulh ceza hakimi oldu. Beklentileri boşa çıkarmadı. Polislerin gözaltı ve arama kararlarının altında onun imzası var.
Yalnızca sulh ceza hakimliği değil, hükümetin son dönemde yaptığı yargı düzenlemeleri ‘Cemaat’le savaşı’ amaçlıyordu. Kaderin cilvesi ‘Terör örgütü PKK ile barış’ kanunları da aynı zaman dilimine denk düştü. İktidara göre PKK terör örgütü değil. Örgüt değil. Öcalan, barış havarisi. PKK’ya ‘özde terör örgütü’ denmeye ramak kaldı.
Türkiye’nin operasyona uyandığı sabah Şanlıurfa sınırından iki askerin şehit olduğu haberi geldi. İktidar çevresi ‘Askerlerin kaçakçılar tarafından vurulduğunu’ söyledi. Gerçeği Genelkurmay açıkladı. Sınırda PKK-PYD ile çatışmaya girildiği, 2 askerin şehit düştüğü... Ne pahasına olursa olsun devir ‘PKK ile barış, Cemaat’le savaş’ devri. O yüzden hakikatleri gözleri var görmeyecekler, kulakları var duymayacaklar.
Kumpasın kimin işi olduğunu cümle âlem gördü. İktidarın ‘kumpas kurmayı’ ne kadar iyi bildiği bütün çıplaklığıyla ortaya çıktı. Şu an Meclis’te görüşülen torbanın içi de ‘kumpas maddelerle’ dolu. Ergenekon ve Balyoz davasının ‘savcısı’ olarak yola çıkanların yolsuzluk ve rüşvetten yakalanınca ‘kumpas manevrasıyla’ nasıl göz boyacılığı yaptığı şimdi daha iyi anlaşıldı.
Hiçbir kurum hatasız değil. Polisin içinde elbette yanlış yapanlar, suça bulaşanlar olabilir. Olay farklı. Dalganın boyutu ve operasyona hedef olan isimler ‘gerçek niyeti’ ortaya koyuyor. Başsavcılığın açıklaması da operasyonu izah etmekten çok uzak. Niyet halis değil. İşin özü 17 Aralık. Büyük rüşvet ve yolsuzluk operasyonu yani.
Reza Zarrab adında genç bir İranlının ulusal güvenlik duvarlarını aşarak rüşvetlerle AK Parti hükümetine sızması. Ve dört bakanın koltuğunu yitirmesi. 17 Aralık görünürde büyük yolsuzluğun adıymış. Suyun yüzündeki değil, buz dağının altı varmış daha. Hırsızı yakalayan polislerle yargı mensuplarının oradan oraya gönderilmesi ve taa Fizan’a kadar sürülmesi yetmedi.
İktidar ‘karşı operasyon’ başlattı. Hırsızı yakalayan polisin peşine düştü. Fıkra gerçek oldu. Polislerin hemen hepsine ‘kelepçe’ vuruldu. Amaç ‘kelepçeli görmek ve göstermek’. Her muktedirin rüyasıdır. Emeline ulaştı. Ama hedefine ulaşması zor. Baksana bir polis kendinden emin, metin bir tavırla kelepçeli ellerini havaya kaldırarak ‘Haram lokma yemedim. Kanun dışı hiçbir işim yok’ diye meydan okudu.
Bundan sonra mı? Erdoğan’dan al haberi. ‘Operasyon başka alanlara sıçrayabilir’. Üstünlerin hukuku ne buyurursa o. Mesaj yerine ulaşmıştır. Arefe, bayram fark etmez.
Lüks yatıyla Akdeniz’de adaları turlayan Reza Zarrab’a bundan iyi tatil hediyesi olamazdı. Reza! Bu gece rahat uyu. Bak seni yakalayan polisleri kelepçelediler. Sana verilen sözler tutuldu. PKK ve KCK da rahat olsun. Şehir teröristi eylemcileri suçüstü yakalayan polisler de gözaltında. İyi uykular Reza...