Başbakan’ın sanal dünyası
Mehmet Kamış 01 Ocak 1970
Başbakan, AK Parti Genel Merkezi’nde yabancı ülkelerin Türkiye büyükelçilerine verdiği iftarda, Hizmet Hareketi’ni şikayet ediyor ve kendisi gibi yabancı elçilerin de Hizmet’e savaş açmalarını istiyor.
‘Uluslararası istihbarat örgütleriyle ilişki’ iddialarına onların da inanmalarını bekliyor. Hem, ‘Hizmet yabancı ülkelerin çıkarları için çalışıyor’ diyor hem de bu şikâyeti yabancı elçilere yapıyor. Savaş çağrısında bulunduğu ortam ise iftar yemeği. Yani Başbakan, o esnada dünyanın dört bir tarafında iftarlarını açan ya da açacak olan Müslüman bir topluluğu yabancı elçilere şikayet ediyor. Neresinden bakarsanız bakın her şeyiyle tutarsızlık. Hayatlarında kriminalle hiç işi olmamış insanları lafla örgüt haline getirebilir misin? Kendi yakınlarını bile inandıramadığın bir meselede büyükelçileri ikna edip onları öcüleştirebilir misin?
Irak karmakarışık, 35 gündür Musul’daki konsolosumuz ve çalışanlar dâhil 49 vatandaşımız rehin olarak tutuluyor. Kerkük’ün durumu ortada. Suriye’de kan gövdeyi götürüyor. Yüz binlerce Suriyeli, Türkiye’nin her şehrine dağılmış, sorun sosyal bir kangrene dönüşmüş durumda. İsrail Gazze’de binlerce Filistinliye bomba yağdırıyor. Ortadoğu’da ve dünyada bizi ciddiye alan tek bir ülke kalmamış. Bütün bunlar hiç konuşulmazken Başbakan’ın gündeminde Hizmet Hareketi var. Hadi diyelim ki, bir Müslüman topluluğunu ve bir iyilik hareketini, hem de iftar zamanında yabancı büyükelçilere şikayet ettin, birtakım suçlamalarda bulundun. İnsan bunları söylerken en azından birkaç belge göstermez mi, delil ya da herhangi bir mesnede dayanmaz mı? Müddei iddiasını ispat etmeye çalışmaz mı? Durum böyle olmuyor tabii ki! Gerçeklerle hiç alakası olmasa da o, zihninde kurguladığı cümleleri alt alta getirip söylüyor.
Tıpkı 12 Eylül öncesi çok zor şartlarda koşturup, çabalamasını kızı Esra üzerinden anlatması gibi. Hatırlayacaksınız, 80 öncesi güya kızı Esra yatak odasının kapısına bir not asıyor; ‘‘Babacığım bir geceni de bize ayır.’’ diyor. Sonra ortaya çıkıyor ki kızı Esra’nın doğumu 14 Ekim 1983. Başbakan’ın birçok yerde anlattığı bu olayın gerçeklerle alakasının olmadığı, kızının o dönem henüz doğmadığı ortaya çıkıyor. Sadece bu değil tabii ki, Başbakan’ın söylediği onlarca sözün daha sonra öyle olmadığı kaç defa gündeme geldi. Bunları şimdilik burada tekrar etmeyeceğim. Ama görünen o ki, hakkında çok büyük rüşvet ve yolsuzluk iddiaları bulunan hükümet, kendini kurtarmak için başka bir suçlu icat etmeye çabalıyor.
Bir doktor arkadaşım tıpta mitomani diye bir hastalıktan bahsetti. Onun anlattıklarına göre mitomaniyi yalan söyleme hastalığı olarak tercüme edebiliriz. Söz konusu hasta, suçunun ya da bir açığının üstünü örtmeye çalıştıkça yalan söyler ve bir süre sonra ürettiği yalanlara kendisi de inanmaya başlar. Zamanla vicdanlarından uzaklaşan mitomanlar, gerçek bir varlık elde edebilmek için sürekli yalan söylemeye devam eder. Yalanları ortaya çıksa dahi onu düzeltmek için bir çabaya da girişmezler. Çünkü yalan söylemek onlar için normal bir şeydir. Vicdan mekanizmaları oluşmadığı için pişmanlık duymazlar. Eğer vicdan azabı duyuyorlarsa o kişiler mitomanik hasta değildir. Başbakan böyledir demiyorum ama biz konuştuklarını gerçekle ilişkilendirmekte bir hayli zorluk çekiyoruz.