Hiçbir yere gitmiyoruz
Tarık Toros 01 Ocak 1970
Bu seçim esasen bir referandumdu. Olay tamamen Tayyip Erdoğan yandaşlığı ve karşıtlığına indirgendi. Diğer adayların kampanyalarının sonuca artı veya eksi bir katkısı olmadı. Seçmen “parti” değil “lider” üzerinden oy kullandı.
Siyasal İktidar, çekirdek seçmenini 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde konsolide etti, başarıyı görünce bunda devam etti.
Adil olmayan seçim, kullanılan devlet imkânları, medyanın sindirilmesi gibi konular çok konuşuldu. Bunları tekrar konuşmaya lüzum yok. Elbette, karşıtlığın beslediği atmosferde bu argümanlara sıkı sıkıya yapışmak icap ediyordu.
İktidarın kendi çekirdek kitlesinin ihtiyaçlarını görmesi, onlarla kurduğu ilişki de yabana atılmamalı.
Halkın önemli bir bölümü devletten geçiniyor, hele kadınlar… Dul, yetim, yaşlılık, çocuk gibi çeşitli isimlendirmeler altında yardımlarla hayatlarını idame ettiriyorlar. Yine vatandaşın büyük bölümü borçlu, ekonomik açıdan çeşitli ipotekler altında.
Unutmayalım, evinin geçimini düşünen seçmen sayısının çokluğu ve onların istikbal kaygılarını öne alan politika üretilemeyişi, topyekûn siyasal sistemimizin bir sonucu. Çok partili hayata geçildiğinden beri değişmedi bu.
Yaşam değil “geçim” biçimi
Toplum pastasında hayli büyük oran işgal eden bu grubun, “yaşam biçimi” kaygısı yok.
Bilakis…
Asıl, hane bütçesinin sarsılması, her ay yatan ücretin kesilmesi ile yaşam biçiminin değişeceğini düşünüyor.
Gerek yardımlar, gerekse ekonomik koşullar, partilerin değil devletin güvencesinde olmalı. Fakat öyle olmadı. 2002’den itibaren ilmek ilmek örülen bir sistemin sonuçlarını 2011 seçimlerinden itibaren görmeye başladık.
Partisiz seçmen oranı, dengeyi değiştirecek boyutta değil. Lakin muhalefet partileri ve adaylar onları da ikna edemedi. Umutsuz seçmenler, vurdumduymazlar ve kararsızların sandığa gitmeyişi de hesaba katılmalı.
Özellikle son bir yılda gemi azıya alan kutuplaşma siyaseti, 30 Mart’tan sonra yeni meyvesini Cumhurbaşkanlığı seçiminde verdi.
Maalesef hiçbir siyasi kimliğin, diğerini kucaklayan ve rahatlatan bir söylemi yok.
Siyasal İktidar, taraftarları ile birlikte inşa ettiği bu yeni kimlik üzerinde yürüyor ve adeta bir duvar gibi hiçbir negatif gelişmeden etkilenmiyor.
Bir kadın gazeteci, “Halk Müslüman olduğu için sorgulamıyor” diye özetlenebilecek (asla katılmadığım) görüşü üzerinden meydanlarda hakaret edilerek yuhalanırken, öbür tarafta Peygamberle, Kur’an ayetleriyle pot üstüne pot kıranlar göze görünmüyor. İstediğiniz kadar bunlarla üstüne gidin, adeta betonlaşmış kitleye çarpıp dönüyor!
Çare, sorunları konuşmak…
Ülkenin yığınla sorunu beklemede… Kamuoyu hepsini unuttu:
301 şehit verdiğimiz Soma’yı, Musul’da 49 rehinimizi…
Ne bileyim; kuraklık tehlikesini, ekonomik gidişatı konuşamıyoruz.
Geçen hafta Diyarbakır-Bingöl Karayolu’nda tanker faciasında 30 kişi öldü, bileniniz var mı? Sorgulayan oldu mu?
Aynı Diyarbakır-Bingöl yolunu teröristler haftalarca kapattı, yayın yasağı olmadığı halde çoğumuzun haberi bile yoktu.
Türkiye, bu seneyi fena ıskaladı.
Yeni yılda Anayasa’yı, devletin bozulan balans ayarlarını düzeltecek reformları konuşmalı.
Otoriter siyaset, bu umudu harcayalı çok oldu.
Yeni inşa edilecek siyasal anlayışın Türkiye’nin sorunlarını konuşarak işe başlaması gerekiyor.