« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

03 Eki

2011

Ebussuud Tefsiri Üzerine Ergun Göze ile Sohbet

Zeynep ULUANT 03 Ekim 2011

Şeyhülislâm Ebussuud Efendi’nin Kanunî devrinin meşhur sîmâlarından olduğunu biliyordum. Adını duyunca ilk aklıma gelen ise tarihe geçen fetvâlarıydı. Fakat hazırladığı tefsirin taşıdığı ehemmiyet ya da diğer mühim tefsirlerden farkı hakkında pek fikrim yoktu. Bu konudaki bilgi boşluğumu gidermek ve bu muhtevalı eser hakkında bilgi almak için babamla bir görüşme yapmaya karar verdim. Kendisi uzun zamandır bu çalışmayla uğraşıyor ve hasbihaller dizisini hazırladığımdan beri ona yönelttiğim mülâkat taleplerini şaka yollu geri çeviriyordu. Gün geldi, âdetâ bir emri vâkî ile gittiğim Boğaziçi Yayınevi’nde teybimi masaya koyarak sorularımı tevcih ettiğimde reddedemedi zira konu Ebussuud Efendi’nin emsalsiz eseriydi. İnsanın babası ile mülâkat yapması değişik ama hoş bir his diye içimden geçirerek ilk sorumu yönelttim.

ULUANT: Bu tefsirin vasf-ı mümeyyizi sizce nedir

GÖZE: Vasf-ı mümeyyizi her şeyden önce Ebussûud Efendi tarafından yazılmış olmasıdır. Çünkü Ebussûud efendi hem büyük bir din âlimi, hem büyük bir devlet adamı hem de Kanuni’nin güvenini kazanmış ve âdetâ saltanatına ortaklık etmiş bir insan. Mesela Kıbrıs’ın fethini ona borçluyuz. Keza Kanuni’nin seferlerde de yoldaşı. Süleymaniye’nin temelini de besmele ile atmıştır. Tefsiri de o sahada bir Süleymaniye âbidesidir.

Bu eseri Ebussuûd Efendi Arapça yazmıştır. Dolayısıyla Türkçe’ye kazandırılması gerekirdi. Yani o gün bu gün bütün İslam âleminde takdir edilen bir tefsirin Türkçeye kazandırılmaması büyük bir noksanlıktı. Böylece bu noksanlık bertaraf edilmiş ve görülmüştür ki bu eserde Ebussuûd Efendi kendinden önceki en meşhur ve kabul edilmiş tefsirleri ele alarak önce onların bir muhassılasını yapmış sonra kendisi bâzı ilavelerde bulunmuştur.

Onun hakkında en güzel tesbiti merhum Ömer Nasuhi Bilmen yapar. Nasuhi Hoca, İslam Dünyasının daha önceki iki en meşhur Tefsiri Keşşaf ve Beyzavi ile Ebussuûd tefsirini kıyaslayarak bu sonuncusunun ikisine de üstün olduğunu bildirmektedir. Demek ki Ebussuûd’un Tefsiri öncekileri aşmıştır. Bir Türk müfessirinin böyle bir eserini neden Türk okuyucusu görmesin.

İkincisi burada zaten tefsirin ismi de onu gösteriyor. “İrşad-ı aklıselim, ila mezâya-yı Kitab-il Kerim”. Selim akılla yazılmış bir tefsir. Kur’an’ın sırları selim akla açıklanmış. O devirde bilhassa daha çok spekülasyona müsait bu sahada aklı konuşturarak yazılmış bir dirâyet tefsiri…

Ama bunu yaparken tefsir tekniği bakımından benim gördüğüm çok önemli bir husus bir âyetten bahsederken o âyete benzer veya alakalı beş on âyeti derhal zikretmesi… Âyetler arasında bağlantı kurması… Bir başka hususiyeti biliyorsunuz tefsir dünyasının en büyük sıkıntılarından birisi İsrailiyyattır. Bundan yüzde yüz kurtulmak da mümkün değildir. Çünkü Beni İsrail peygamberlerinden Kuranı Kerim’de de bahs olunmaktadır..Tabiatıyla Kuranı Kerim’de bahsolunan kısımların da münakaşası yoktur.Ama beni İsrail’den İslam’a gerçek olarak dönmüş olanlar dahi bazı İsrailiyyat bilgilerini normalle karıştırmışlardır.Hüsnüniyetle de olsa bu böyle olmuştur. Ebussuûd efendi o devirde çok zikredilmiş bazı ifadeleri tefsirine almış, fakat bunların çoğunu, bahsin sonunda “Bunlara fazla kıymet vermek gerekmez” gibi bir değerlendirmeye tabi tutmuştur.

Hatta bundan önce şunu söylemek lazım, bir âyet hakkında yedi sekiz on yorum varsa onların hepsini almıştır. Sonra essah olan budur doğru olan şudur diye de kendi hükmünü belirtmiştir. Bir de şunu yapmıştır kendisi bir tefsirde bulunduktan sonra bunun mutlak doğru olmadığını belirtmek için doğrusunu Allah bilir demek hakşinaslığını göstermiştir. Bugün modern tefsirlerde böyle bir şey görmedim. Modern tefsirler her şeyi en iyi bilenlerdir, kati bilenlerdir. Onlar ne dediyse odur.

Bir de şunu gördüm. Ebussuud Efendi bir çok yerde Kuranın belâgati, azameti karşısında heyecanlanmakta ve hemence Allah’a münacatta bulunmakta, şükranını, hamd ü senasın, kulluğunu arzetmekte ve ona sığınmaktadır. O bakımdan, renkli samimi bir tefsirdir.Bir de bir bakıma çok canlı bir dille yazılmıştır.

Ne kadar can alıcı bir nokta ve müellifinin mahviyetini göstermesi bakımından ne derece mühim bir tesbit. İşte bu mevzuya örnek teşkil edebilecek ilâhi aşk ve heyecan yüklü satırlar ki Ebussuud Efendi’nin önsözünden alınmıştır: Celâl ve azamet sahibi, mülk ve melekût âlemlerinin tek yaratıcısı rabbimden beni, niyet ve arzumu gerçekleştirmeye muvaffak kılmasını; yanlış ve yanılgıya düşmekten korumasını; bu eseri en güzel şekilde tamamlamak için bana yol göstermesini; kıyamet gününde yararlanacağım en hayırlı hizmet saymasını niyaz ederim.

Ey yalvarıp yakarmak için yüzlerimizi koruyucu kapısına zilletle çevirdiğimiz yüce Mevlâ! Ey dilek sahiplerinin yüce katına el açtığımız Rabbimiz! Tevfik nurlarını üzerimize yağdır; bizi hakikatlerin ince sırlarına vâkıf eyle; hidâyet yolunda ayaklarımızı sâbit kıl;bizi buyruğuna ve rızâna uygun olarak konuştur.

ULUANT: Tefsiri hazırlarken nasıl bir yol tâkip ettiniz

GÖZE: Bu kitapta şu metodu takip ettik. Bir defa âyetleri veriyoruz, âyetlerin meallerini veriyoruz. Yirmi beş tane ayet, yirmi beş tane meal, sonra ilk âyetten başlıyoruz. Mesela Bakara sûresinden 25 âyet… Tefsir başlıyor. Orada yorum yaparken Arapça âyetin Latince yazılışını da veriyoruz.

ULUANT: Bu zamana kadar acaba neden Türkçe’ye çevrilmemiş
GÖZE: Beş asırlık bir ihmal. Sebebi sanırım o devirde bu tefsirle alâkalananların hepsinin Arapça bilmesi olmalı. Nitekim Elmalı’nın kaynaklarından birisi de Ebussuud tefsiridir...İşte bir bakıma biz o ihmali giderdik.

ULUANT: Acaba zor olduğu için mi bu kadar gecikti

GÖZE: Efendim şu bakımdan zor. Arapça yazılmış ve daha çok Arapça grameri üzerinde çalışılmış. Yani tefsir tercümesi zor. Çünkü neyi tercüme edeceksiniz Oturup Arap gramerini öğrenmek lâzım. Biz bunu bir bakıma imkânsız gördük.

ULUANT: O zaman Ebussuud Efendi’nin Arapça’sı müthiş olmalı.

GÖZE: Tabii hiç şüphe yok. Biz gramer kısımlarının tekrarlarını çıkardık. Bâzı kısımları her surede tekrar ediyordu. Bir de ancak bir Arapça bilenin anlayabileceği Türk’ün anlaması mümkün olmayan şeyleri nasıl anlatırsınız Onun dışında Arapça öğrenmek isteyenler için de en güzel kaynaklardan birisi Ebussuud Tefsiridir.

Türkoloji’de eskiden Arapça ve Farsça’nın da öğretildiğini hatırlatıyorum.
-Bir yerde gördüm, “Osmanlıca, Farsça ve Arapça’dan üstün bir lisandır” diyor. Gerekçesi de çok mantıki… Çünkü Osmanlıca’da üç lisandan istifade edilmiştir. Ama Arapça ve Farsça’da bu yoktur. Müsaade ederseniz biraz daha açayım. Mesela Fars kaidelerine göre Arapça kelimeler türetilmiştir. Arap gramerine göre Farsça kelimeler türetilmiştir. Ortaya ayrı bir güzellik, bir rokoko güzelliği çıkmıştır. Bu ayrı bir ifade zenginliğidir.

ULUANT: Bu tefsiri hazırlarken yaşadığınız zorluklar nedir

GÖZE: Çok uzun sürdü tabii..Üç sene…Hatta diyebilirim ki on beş sene sürdü çünkü on iki sene de tercüme edecek adam aradık bulamadık.

ULUANT: Nasıl buldunuz pekiyi

GÖZE: Kendisi geldi.

ULUANT: Buna bir prestij eseri diyebiliriz değil mi Kaynak nasıl buldunuz Çünkü bu peynir ekmek gibi satılacak bir kitap değil.

GÖZE: Vallahi kaynağı şimdi bulmaya uğraşıyoruz. Satarsak kaynak bulacağız. Çünkü sırf para kazanmak için çıkarmadık.

ULUANT: Satış konusundaki tahminleriniz

GÖZE: Kitap piyasasında bir tahminde bulunmak zor. Nasıl olacağı bu Ramazanda belli olacak diye düşünüyorum. Bir de tabiatıyla bu, reklama bağlı…

ULUANT: Reklamınızı iyi yaptığınıza inanıyor musunuz

GÖZE: Reklam yapmadık daha çünkü en iyi reklam parayla olur.

ULUANT: Peki para olmayınca nasıl yapacaksınız

GÖZE: Bakalım. Deminki sualin cevabı gibi belki kendiliğinden gelir.

ULUANT: Bence kütüphanelerin ve ilgili üniversitelerin bu eseri edinmeleri gerekli. Onların böyle bir talebi ya da haberi var mı

GÖZE: Ne haberleri vaaar ne talepleri var… Haberleri olanların da talepleri yok çünkü bugünlerde Türkiye kendisine düşmüş Zaten bugün imkânımız olsa da reklam yapmayız. Bu Tefsirin ruhu İslamın ruhuna mutabıktır. İslamın ruhu da tevhittir. Tevhidde ise Allahın birliği ile peygamberimizin risaleti kopmaz şekilde birbirine bağlıdır. Bunların ikisini ayırmak mümkün değildir. İşte bu Tefsir, bu tevhid vadisinde bir şampiyondur. Bu reklam çok az getirir. Faydasız olmaz belki. Nitekim geçen gün bir yazı çıktı hemen onbeş yirmi talep geldi.

ULUANT: Son sözünüz

GÖZE: Günün ihtiyacına bu bakımdan da en iyi cevap verebilecek bir Tefsirdir. Bu konu 12.Cildin sonunda “Yayınevinin Şükranı” bahsinde ayrıca ortaya konmuştur.

Önsözünde, “ En sonunda sâkin bir kafa bulma ümidim tamamen kayboldu. Baktım ki fırsat hızla kaçmakta, eldeki imkânlar yok olmakta, ihtiyarlık bastırmakta, gücüm zayıflamakta, ecel yaklaşmakta, hayat güneşi batmaya yüz tutmaktadır.” Diyen Ebussuud Efendi, Kanunî’nin kendisine “halda haldaşım, sinde sindaşım, âhiret karındaşım, tarîk-i Hakta yoldaşım” diye hitapta bulunacak kadar yakın tuttuğu, Budin Seferine onunla birlikte katılarak ilk Cuma namazını kıldıran bir müstesna zattır. Verdiği binlerce fetvâdan en mühim olanlarından birisi de şüphesiz Kıbrıs’ın fethi ie ilgili olanıdır ki bu zaferin kazanılmasında Sokullu ile zıt düşmekten hiç çekinmeden fetvâsını veren Ebussuud Efendi’nin rolü büyüktür. Hâfız’ın Dîvân’ını, şeriata aykırı olduğunu iddia eden bâzı dar görüşlülerin elinden verdiği fetva ile kurtaran da gene odur. Yaşadığı devrin birbirinden seçkin ilim ve sanat simalarının arasında sivrilen bu on beşinci asırlı bize o çağın bereketi hakkında da sağlam bir fikir vermektedir. Üç kız ve üç erkek evlat sahibi olmuş, iki erkek evlâdının ölümünü görerek en büyük acılardan birini yaşamıştır. Üstelik ölen oğullarından biri tarafından hayli yıpratılan Ebussuud Efendi anlaşılıyor ki muztarip bir babadır. Bütün bunları öğrendiğimiz “Yayınevinin Sunuşu” da bir çok mühim ve çoğumuzca mâlûm olmayan hususlara açıklık getirirken esere önemli bir katkıda bulunmaktadır.

Boğaziçi Yayınevi’nin hazırladığı bu güzîde eser inşallah hazırlanışındaki ihlas ve samimiyet mayasına uygun olarak lâyık olduğu ilgiyi görür. Bütün emeği geçenlerden Allah râzı olsun.

Muhteşem Süleyman Devrinin Muhteşem
Tefsiri Ebussuûd Tefsiri

Ebussuûd kimdir
Kanuni Sultan Süleyman’ın Şeyhülislamı.
Ali Kuşçu gibi dünya çapında âlimler yetiştiren bir aileden gelmekte.
30 Aralık 1490 da Eyüp sultandaki Sivasîler tekkesinde doğdu.
Kanuni ile fetihlere iştirak eden devlet adamı.
Arapça ve Türkçede şair.
Zamanının aşırı cereyanları karşısında aklıselimin temsilcisi
Süleymaniye’nin ilk harcını mübarek elleriyle koydu..
Kıbrıs’ın fethi fetvasını o verdi
Kıbrıs’a sefer açılmasını istemeyen Sokullu Mehmet paşaya karşı Divanı hümayunda padişah 2. Selim’i ikna etti.
Binlerce fetva vererek Şeyhülislamlar arasında fetva rekoru kırdı.
Fitne çıkaracak insan hürriyetini kısıtlayacak bir kitabın yasaklanması için istenen fetvayı vermedi. Bunun için büyük alman şairi Goethe onu bir şiiriyle kaç yüz yıl sonra methetti.
Kanuni sultan Süleyman’ın şahsi dostluğunu kazandı. Muhteşem Süleyman ona “sinde sindaşım, hal de haldaşım, dinde yoldaşım” diye hitap ediyordu.
Kanuninin cenaze namazını o kıldırdı.

TEFSİR HAKKINDA BİLGİ
Ebussuûd tefsiri, kendisinden önceki en meşhur keşşaf ve Beyzavi tefsirlerini örnek esas alıp onları geçen tefsir.

Son devrin büyük âlimi Ömer Nasuhi Bilmen diyor ki: “Ebussuûd tefsiri bizi Beyzavi tefsirinden müstağni kılabilir.”

Ömer Nasuhi Bilmen Ebussuûd tefsiri için “… Türk âleminin yüzünü güldürmüş, marifet ve fazilet çehresini yeni şeref halesiyle tezyin eylemiştir” demektedir.

Ömer Nasuhi Bilmen Ebussuûd tefsirini bilhassa peygamberimiz hakkında gösterdiği nezaket ve itina ve bazı ayetlerin hiç bir yerde bulunmayacak güzellikte yorumlanması bakımından övülmeye değer bulmaktadır.

Bu tefsir ehlisünnet itikadının zirvesinde yapılan yorumları ihtiva etmektedir.

Esas olarak ehlisünnet itikadı ve Hanefi fıkhı esas alınmakla beraber yer yer bunların mutezile ve diğer mezheplerle mukayesesini de yapmaktadır.

Neticeten Kur’ân’ın ana mihverinin tevhid olduğu

Tevhidin de sadece bir olan Allaha inanmaktan ibaret olmadığını, cahiliye devrinin insanlarının da Allaha inandıklarını ve asıl olanın hiçbir eş, ortak, benzer koşmadan Allah´ı tenzih ederek, “birleyerek inanmak” olduğunu en belagatli şekilde hemen her fırsatta anlatan bir tefsir.

Mealli, ayet asıları Arapça ve ayrıca Latin harfleriyle verilmiş

Kanunî Sultan Süleyman’ın, eserin ilk ciltleri saraya gönderilince, sevincinden ve saygısından ayakta karşıladığı tefsir…

Ebussuûd Hazretlerine “İkinci Ebu Hanife” dedirten tefsir.

Beş asır sonra Türkçe’de
Yetkin tercüme
Zengin redaksiyon kadrosu
Mükemmel dizgi ve tertip
Dört senelik gayretin meyvesi
Lüks baskılı, iki renk, ciltli, büyük boy 12 cilt 5904 tezhipli sayfa.

Ziyaret -> Toplam : 125,02 M - Bugn : 45717

ulkucudunya@ulkucudunya.com