« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

19 Ağu

2014

Yaklaşan tehlikenin farkında mısınız?

Levent Gültekin 01 Ocak 1970

Irak’ta Saddam devrilince ülke dağıldı. Libya’da Kaddafi alaşağı edildi ve artık Libya dikiş tutmuyor.

Mısır, Mübarek gittikten sonra iflah olmaz bir hale geldi.

Bu ülkelerin durumuna bakınca hepimiz şöyle dedik: “Demek ki bu diktatörler baskı ve sindirmeyle halkları bir arada tutuyormuş.”
Evet, otoriter yönetimle Saddam Irak’ın, Kaddafi Libya’nın, Mübarek de Mısır’ın varlığını koruyan, sürdüren tek unsur haline gelmişti.

Çünkü bu liderler ülkelerinde hiçbir kurum ve ortak değer bırakmadılar.

Her şeyi kendi kontrolleri altına aldılar. Ülkede söz söyleyecek, karar verecek hiçbir unsur bırakmadılar. Tek bir adamın dediği oluyordu. Herkes, her konuda onun ağzına bakıyordu.
O neyi severse kıymetli olan oydu. Onun hoşlanmadığı kişi veyahut kurum gözden düşüyordu.

Bu liderlere yakınlık gösteren düşük profilli sanatçılar el üstünde tutuluyor; daha değerli sanatçılar görmezden geliniyordu.

Söz konusu ülkelerde başarının kriteri liderin takdirini kazanmaktı.
Kimin hangi ihaleyi alacağını, kimin ne kadar zengin olacağını bu liderler belirliyordu.

Çalışmanın, değer üretmenin, liyakatin kıymeti kalmamıştı.

Tek kriter, iktidara gösterilen bağlılıktı.

Bu ülkelerde ne bağımsız bir medya vardı, ne de bağımsız bir yargı. Ne emeğinin hakkıyla yükselen bir işadamı vardı, ne de ilmiyle itibar elde eden bir bilim adamı.
Aydınlar susturulmuş. Tek ortak değer lidere tapınmaydı.

Her şeye tek karar veren o liderlerdi.

Hem ordu komutanıydı, hem de yargıç. Hem bilim adamıydı, hem de eğitimci.

Kendilerini ülkeyi bir arada tutan ve temsil eden tek unsur kılmışlardı.
“Tek adam” olmuşlardı.
Seçkiniyle, normal vatandaşıyla herkes kendini bu “tek adama” ayarlamış, uyarlamıştı.
Dolayısıyla baştaki tek adamlar devrilir devrilmez ülkeler de dağıldı.

Benzer bir tehlikeyle karşı karşıyayız.

“Tek adam” giderek bir ülkenin bütün değerlerini, imkanlarını elinde topluyor.
Hiç kimsede kendisinde daha üstün, daha faydalı olma potansiyeli görmüyor.

Görüyorsunuz, Türkiye’nin tüm birimleri bir tek kişi tarafından yönlendiriliyor.

Kurumlarımızın içi boşaltılıyor. Demokrasilerde olmazsa olmaz dediğimiz medya bütünüyle işlevsizleştiriliyor.

Ne özgür hareket edebilen yasama kaldı, Ne de güven duyabileceğimiz bir yargı. Ne sivil toplum kuruluşlarının bir etkisi kaldı, ne de toplumsal muhalefetin.

Ne toplum olarak sözüne itibar edebileceğimiz bir kanaat önderi kaldı, ne de milletin kazanımını üstün tutan bir aydın zümresi.

Türkiye’de her alanda belli bir mertebeye yükselmiş insanlar birer birer kişilik erozyonuna uğruyor.

Çünkü asıl işlerini yapamaz durumdalar.

Artık herkesin asıl işi, tek işi, iktidara uyum sağlamak oldu.

Siyasetin üslubu da, ticaretin kuralları da, medyanın hassasiyetleri de “tek adama” göre belirleniyor.
Böyle giderse kısa bir süre sonra ülkemizde de tek bir adam bizim her şeyimiz olacak.

Ve bir süre sonra hepimiz ülkemizi korumak için bu adamın otoriter yönetim anlayışına ihtiyaç duyar hale geleceğiz.

Onu sevmek, Türkiye’yi sevmek anlamına gelecek. Ona tereddütsüz uymak, en kutsal vazife haline gelecek.

Onu eleştirmekse vatana, millete en büyük ihanet olup çıkacak.

Türkiye’nin yaşaması, birliği, insanların birbiriyle anlaşabilmesi “Tek adam” sayesinde mümkün olacak.
Tek adam demek “en önemli adam” değil, “önemli tek adam” demektir.
Dolayısıyla ülkemizin anlamı da, önemi de, değeri de “tek adama” bağlı olacak.
Demokrasi ve özgürlük istediğimiz anda Türkiye’nin düşmanı durumuna düşeceğiz.

Aynen Irak’ta olduğu gibi. Tıpkı Libya’da yaşandığı gibi.

Halbuki 21. yüzyıl dünyasında siyasetin alanı daralıyor. Bunu ben söylemiyorum, uzmanlar söylüyor.

“Gelişmiş” dediğimiz ülkelerde yöneticiler değil, sivil toplum kuruluşları, bilim insanları, sinemacılar, müzisyenler, akademisyenler, yazarlar… Ön plana çıkıyor.
Herkesi bir arda tutacak ortak değerler güçlendiriliyor.

Sorunlarını çözememiş, gelişme yoluna girememiş ülkelerde ise en önemli konu siyaset.

İngiltere denince aklımıza Başbakan David Cameron değil, o ülkenin kurumları, üniversiteleri, yazarları, aydınları, medyası ve dünyaya kattıkları teknolojik ve ekonomik değerler geliyor.

Fransa denince aklımıza François Hollande değil, yine üniversiteleri, filozofları, yazarları, sinemacıları hatırlıyoruz.

Güney Kore’yi bile 10 yıldır sineması ile tanıyoruz.

Fakat Libya denince, Irak, Mısır, İsrail denince yalnızca siyasi liderler akla geliyor.

Gelişmemiş, geri kalmış ülkelerde “tek adamlar” var.
İşte o tek adam gidince ülkeler de parçalanıyor.

Türkiye bilimde kaybedip, sanatta kaybedip, demokraside kaybedip, eşitlikte kaybedip siyasette kazanamaz.

77 milyonluk bir ülkeye tek adam yetmez.

Umarım Tayyip Erdoğan bu tehlikenin farkına varır da balkon konuşmasında söylediği ilkeler etrafından yeni bir yönetim anlayışı sergiler.

Kendi başarısını hakikaten Tüm Türkiye’nin başarısı ve sevinci kılabilir.

***

Zafer sarhoşlarına bir hatırlatma
Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı seçilince çok sevindiniz. Şimdi Ahmet Davutoğlu başbakan oluyor. Görüyorum ki çok mutlusunuz. “Devrim” naraları atıyorsunuz. Kazandığınız zaferden dolayı birbirinizi tebrik edip kendinizden geçiyorsunuz.
Zaferinize gölge düşürüp keyfinizi bozmak istemem ama siz kazanırken İslam büyük itibar kaybediyor. Bunun farkındasınız değil mi?
İlginç olan Müslümanlık bu kadar yara alırken sizin İslam adına zafer narası atabiliyor olmanız.
"Suriye’yi kurtaracağız" deyip silahlı yönteme destek oldunuz. Suriye’de destek olduğunuz o teröristler şimdi bütün Ortadoğu’yu kana buladı.
Besleyip büyüttüğünüz IŞID Ortadoğu’da resmen katliam yapıyor.

Kadınları, kızları kaçırıp, ya köle pazarında satıyor ya da tecavüz ediyor.

Çağımızın bu en acıklı manzarasına rağmen sizin sevinç çığlıkları attığınızı görmek ağrıma gidiyor.
TV’de 3 IŞID teröristinin arasında ailesinden alınmış götürülen 17 yaşında bir genç kız gördüm. O kızın gözlerindeki yaşlarda sizin elleriniz görünüyordu.

Zaferinizi, “IŞID’dan kurtaramayacağımızı anladığımızda kendi kadınlarımızı kendimiz öldürüyoruz” diyen o yaralı babanın felaketinin üzerine bina ettiğinizi size hatırlatmak isterim.
Demem o ki başınızı yastığınıza koyduğunuzda evlerinden, yurtlarından kovulan milyonları ve katledilen o insanları da unutmayın.

Çünkü tüm bu felaketlerde katkınız var.

Ziyaret -> Toplam : 125,26 M - Bugn : 17084

ulkucudunya@ulkucudunya.com