Heykel Olayı: Derin PKK mı Yaptı?
Sedat Laçiner 01 Ocak 1970
Birileri otursa, “Kürt sorununda ne yapsak da ortalığı karıştırsak” diye düşünse herhalde bu soruya bulabileceği en iyi yanıt Diyarbakır Lice’ye Mahsum Korkmaz’ın heykelini dikmek olurdu… Mahsum Korkmaz, PKK tarafından efsane sayılıyor. Örgüt Lübnan’da bulunan üssüne dahi onun adını vermişti… Kod adı ‘Agit’ olan Mahsum Korkmaz, 15 Ağustos 1984 tarihinde Eruh’ta düzenlenen baskında asker Süleyman Aydın’ı şehit eden teröristlerin başındaydı.
Türkiye’ye ilk şehidini verdiren PKK’lının kalaşnikovlu, terörist kıyafetli heykelini büyük bir zafer kazanmış kahraman edasıyla Lice’ye, üstelik sözde PKK şehitliğinin yanıbaşına dikmek benzini döküp kibriti çakmaktan başka bir şey değildi…
Bu eylemi yaparken PKK kanadının hedefi Hükümeti sınamak, kendilerince kazanımlarında bir adım daha ilerleyebilmekti. PKK, hiç şüphesiz süreci istismar ediyor; bir yandan silahlı gücünü arttırırken, diğer taraftan siyasi taleplerini şiddetsiz arttırabilmenin zevkini yaşıyor. Adım adım mevzi kazanmaya, önce fiilen, sonra hukuken otonom bir Kürdistan oluşturmaya gayret ediyor.
Nitekim PKK, sözde şehitliklerini devlete ve ülkeye kabul ettirmeyi başardı. Bugün bölgede sözde PKK şehitlikleri var, törenler düzenliyorlar, istedikleri her yerde örgütü ve Öcalan’ı öven pankartlar açıp, sloganlar atabiliyorlar ve bunların hiçbirinde güvenlik güçlerinin engellemesiyle karşılaşmıyorlar. “Aman sürece zarar gelmesin” düşüncesi devletin elini kolunu bağlıyor.
İşte heykel meselesi de aynı mantıktan ortaya çıktı. Eğer Mahsum Korkmaz heykeli bir şekilde yerinde durabilseydi, devlet “sürece zarar gelmesin” deyip heykeli sineye çekmiş olsaydı bölgede PKK’lıların heykel ve büstlerinin sayısı bir anda artardı ve hayatın sıradan olaylarından birine dönerdi.
Başka bir deyişle, PKK bir mevzi daha kazanmış olurdu ve özellikle Abdullah Öcalan’ı ülkenin pek çok il ve ilçesinde Atatürk heykellerinin karşısına dikmiş olurdu. Ama, olmadı… En azından şimdilik…
İşin aslına bakılırsa heykel birkaç gün yerinde durdu ve yetkililer yıkmak vs. için herhangi bir girişimde bulunmadı. Toplumda büyüyen tepki heykele karşı operasyonu getirdi.
DEVLETİN HABERİ OLMAMIŞ
İşin en vahimi ise Mahsum Korkmaz heykelinden devletin önceden haberinin olmamasıdır. 19 Ağustos 2014 günü NTV’de bir programa konuk olan Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, heykel dikilmesinin sürece provokasyon olduğunu söyledikten sonra, heykelden haberlerinin olmadığını, girişimi gazete ve televizyon haberlerinden öğrendiklerini iddia etmiştir:
“Aniden bir heykel olayı çıktı Lice'de. Ben Perşembe günü çözüm süreci ile ilgili önemli açıklamalarda bulunuyorum, İmralı heyeti önemli açıklamalarda bulunuyor, iş en ciddi şekilde yürüyor tam o günde bir heykel çıkıyor ortaya. Bir iki gazete hemen ertesi gün haber olarak veriyor bunu. Çözüm sürecinden mutlu olmayan, bu işlerin bitmesini istemeyen kesimlerden de beyanatlar geliyor. Tabi olayla ilgili araştırıyoruz kabul edilebilir bir şey değil. Mülki idarenin de konuyla ilgili fazla bilgisi yok. Esas bilgisi olması gereken jandarmadır ama onların yeterli bilgisi yok. Bilgi olunca gereken yapıldı tabi. Sürece provokasyondur bu.”
Sayın Atalay Hükümetin bu konu ile ilgili en yetki ismi desek yanlış olmaz. Böylesine ağır bir provokasyondan haberinin olmaması, hatta Hükümet’in hiçbir üyesinin, mülki amirlerin ve güvenlik güçlerinin haberlerinin olmayışı asıl düşündürücü olan noktadır. Konuşmada “esas bilgisi olması gereken jandarmadır” deniyor, ancak esas bilgisi olması gereken birim istihbarattır.
Bir heykelin yapılması zaman alır. Çizimi yapılan ve bir kalıba çevrilen heykelin dökümü ve anıt yerine getirilmesi, ardından dikilmesi, bunlar da hep zaman alır. Böyle bir girişime çok sayıda kişi katılır. Dolayısıyla devletin bu konuda haberdar olmaması, heykelden basın yoluyla haberdar olması sürecin çok ama çok büyük bir istihbarat zaafı ile yürüdüğünü göstermektedir. Adeta kör giden bir sürece ise yeni provokasyonların olması kaçınılmazdır.
HEYKEL, PKK’YA AİTTİR
İşin aslına bakacak olursak heykel olayı ne kadar provokasyondur, daha doğrusu üçüncü aktörlerce mi yapılmıştır, yoksa taraflardan biri olan PKK tarafından mı yapılmıştır, o da tartışılır. Sayın Bakan’a soracak olursak HDP’nin, Öcalan’ın ve hatta Kandil’in (PKK’nın) da heykelden haberi yoktur. Öyle ki Akşam gazetesi 20 Ağustos 2014 günkü nüshasında“Paralel PKK” manşetini atmış ve PKK’nın içinde Öcalan’ın ve Kandil’in kontrol edemediği bir PKK’nın daha olduğunu iddia etmiştir. Gazeteye göre bu PKK bir nevi derin PKK’dır ve barıştan hazzetmemektedir.
Kanaatimce bu tür yorumlar naif yorumlardır. PKK’nın barış için iradesinin bulunduğu, hedefinin terörü bitirmek olduğu iddiası gerçeklerden uzak, aşırı iyimser ve ölümcül bir yorumdur. Nitekim heykelin kaldırılması esnasında çok sayıda PKK’lının güvenlik güçlerine direniş göstermesi ve yüzlerce kişilik bir grubun heykeli savunması, askerleri yaralamaları, araçlara saldırmaları örgüt bağlantısının açık kanıtlarıdır.
Olaylar esnasında bir askerin ve bir örgüt sempatizanının (veya üyesinin) ölmesinden sonra örgütün başta Diyarbakır olmak üzere çeşitli yerlerde yaptırdığı gösteriler de heykelin örgüt tarafından sahiplenildiğinin açık kanıtlarıdır. Heykelin kaldırılmasından sonra Van’da bir teğmenin şehid edilmesi ve bir diğer askerin PKK saldırıyla yaralanması da açık bir şekilde heykelin kaldırılmasına yanıt gibi durmaktadır.
Heykelin kaldırılmasından sonra örgüt Diyarbakır-Bingöl yolu üzerinde araçlara ve güvenlik güçlerine saldırmaya başlamıştır. Sonuçta yetkililer çareyi yolu trafiğe kapatmakta bulmuşlardır. Genelkurmay Başkanlığı heykelin kaldırılması esnasında direnişin PKK içinde kontrol edilemeyen bir gruptan değil, bizzat PKK’dan geldiğini belirtmiştir. Açıklamada, birliklerin intikali ve heykelin kaldırılması esnasında, aralarında bölücü terör örgütü mensuplarının da bulunduğu 200-250 kişilik grup tarafından sabah 06.20 - 09.00 saatleri arasında roketatar, piyade tüfeği ve el yapımı patlayıcı maddeleriyle silahlı saldırıda bulunulduğu belirtilmiş ve helikopterlerde dahi kurşun izlerinin tespit edildiği ifade edilmiştir.
Olaydan bir gün sonra yine bir grup PKK'lının Diyarbakır'ın Kocaköy ilçesinde roketatarlar ve uzun namlulu silahlarla jandarma ve polis lojmanlarına saldırmaları da kayda değer bir diğer gelişmedir...
Olayla ilgili olarak PKK medyasına baktığımız zaman da heykelin örgüt tarafından sahiplenildiği açıkça görülebilmektedir. KCK/PKK yaptığı açıklamasında, “Kürt halkının en dokunulmaz değeri olan şehitlerine saldırı, Kürtlerin tüm değerlerine saldırıdır”demiş ve “Kürdistan direnişe” çağırılmıştır.
HEYKELİN BAŞINA BASMAK
Olaydan sonra yaşanan bir diğer talihsiz gelişme ise heykele karşı operasyona katılan bazı askerlerin heykelin üzerine, kafasına vs. basarak verdikleri görüntülerdir. Bu görüntüler medyada yayıldıkça olay bir başka kışkırtmaya dönmüştür. PKK, Mahsum Korkmaz heykeli dikerek devlete meydan okurken heykeli yıkan güvenlik güçlerinin heykelin başına basarak verdiği görüntü de kışkırtıcı olmuştur. PKK’ya yakın gazetenin manşetinde yıkılan heykelle fotoğraf çektiren askere dönük “Kaldır ayağını alçak” denmesi dikkat çekicidir.
PKK’lıların açıklamaları ve medyalarında yer alan haberlerde heykelden vazgeçilmediği, aynı heykelin ve Öcalan heykellerinin yakın zamanda Diyarbakır’a dikileceği belirtilmektedir.
Kısacası ortada PKK’dan bağımsız bir kışkırtma yoktur, kışkırtmayı yapan bizzat PKK’nın kendisidir. Zaten PKK süreç boyunca bu tür hamlelerle adım adım özerkliğini kurmak istemektedir.
PKK, TERÖRDEN VE ŞİDDETTEN UZAKLAŞMIYOR
En üzücü olanı ise sürecin örgütü terörden ve şiddetten uzaklaştırmaması, bu konuda zaafa dahi uğratmamasıdır…
Sürecin başından beri örgüt güçlenmektedir, bölgede hâkimiyetini arttırmaktadır, bu arada bir terör ve şiddet yapılanması görüşmeler yoluyla meşrulaşmaktadır…
Örgüt diğer taraftan silahlı güçlerini Suriye ve Irak’a kaydırmakta, Türkiye’de zarar görmemeleri için büyük bir fırsat yakalamaktadır…
En kaygı verici husus ise PKK, devlet eliyle Kürtlerin meşru, doğal temsilcisi pozisyonuna getirilmiş olmaktadır.
Umarız olmaz, ancak bir anda süreç çökecek olsa karşımıza yeniden çıkacak olan PKK geçmişten çok daha güçlü ve çok daha yıkıcı bir örgüt olacaktır.
PKK, TERÖR ÖRGÜTLERİ LİSTESİNDEN ÇIKAR MI?
Heykel olayları esnasında Başbakan Yardımcısı Sayın Beşir Atalay’ın PKK’nın merkezi Kandil ile doğrudan görüşme istemesi de dikkat çekici bir diğer gelişmeydi. Öcalan ile MİT’in ve diğer yetkililerin görüştüğü kabul edildikten sonra bunun yeterli olmadığı, heyetin doğrudan Kandil’e gitmesi gerektiği belirtildi. Atalay yukarıda zikrettiğimiz konuşmasında şunları belirtti:
“Bizim MİT müsteşarlığımız daha çok İmralı ile görüşüyor ama görüşme heyetleri bundan sonra biraz genişleyecek. MİT dışından da devletin diğer kurumlarında da katılım olacak. HDP heyeti ile siyasi boyutta biz görüşüyoruz. Oluşacak yeni heyetimizin Kandil'le de direkt görüşmesini ben arzu ediyorum. Hem MİT hem kamu güvenliği müsteşarlığından oluşacak heyetimizin. Bu yasanın getirdiği hususlardan birisi açık bir politika”.
Bu sözlerden anlıyoruz ki devlet sadece istihbarat birimiyle değil, diğer kurumlarıyla da PKK ile görüşme halinde ve görüşmeler örgütün silahlı merkezi olan Kandil’le de doğrudan gerçekleştirilecek.
Böyle bir modelin eşinin benzerinin olmadığını belirtmeliyiz. Bu şartlar altında PKK’nın daha uzun süre terör örgütü muamelesi görmesi de zor görünmektedir… Çünkü hiçbir terör örgütü ile bu şekilde yüksek düzey görüşmeler yapılmaz, müzakerelere geçilmez. Bu nedenle devletin fiili duruma ek olarak, PKK’yı resmi olarak da terör örgütleri listesinden çıkarması gerekebilir. Zaten örgüt bu hususta ısrarlı görünmektedir.
Bu durumda diğer devletlerin de PKK’yı terör listelerinden çıkarması söz konusu olabilir. Öyle ya, Türkiye’nin terörist muamelesi yapmadığı bir örgütü başka devletler neden terörist sınıfında tutsun. Özellikle Türkiye ile sorun yaşayan ülkelerin bu yola girmesi ise daha kolay olabilir.
ALMANYA’DAN GÖZDAĞI
Bunun ilk işaretlerini Almanya vermeye başladı bile Alman devlet televizyonu 1. kanalıARD’de yayınlanan bir programda konuşan Beyrut Heinrich-Böll-Vakfı Başkanı ve siyaset bilimi uzmanı Bente Scheller Irak’ta Peşmerge güçleri ve PKK’nın IŞİD’e karşı birlikte savaştığını belirterek, Batı’nın göndereceği silahların PKK’nın da eline geçeceğine dikkati çekti. Scheller ayrıca, Türkiye’de hükümetin çözüm süreci kapsamında PKK veAbdullah Öcalan’la görüşmeler yaptığını, bu yakınlaşmanın ABD ve AB’yi PKK’nın terör örgütü kapsamından çıkartılması konusunda yeni bir değerlendirmeye sevk edebileceğini savundu. (aktaran T24)
Hiç şüphesiz PKK’nın terör listesinden çıkarılması gerektiği yönündeki yorumların Almanya’dan gelmesi bir tesadüf değildir. Belki de bazı yetkililer bundan dolayı Almanya’yı provokatörlükle de suçlayabilirler. Ancak Türkiye devleti ile örgüt arasında görüşmelerin geldiği düzey, bu tür ‘provokasyonları’ doğal ve kolay kılmaktadır.
Özetleyecek olursak, Mahsum Korkmaz’ın heykelini Lice’ye diken PKK’dır ve bunu bilerek-isteyerek yapmıştır.
Bundan sonraki günlerde yeni heykel vakalarıyla karşılaşırsak şaşmayalım.
Heykelin kaldırılmasında sonra başlayan olaylar ve Van’da bir askerimizin şehit edilmesi ve bir askerimizin yaralanması karşılıklı saldırıları tetikleyebilir.
Çünkü süreç örgütü daha az şiddete meyilli hale getirmemiş, tam aksine silahın ne kadar etkili olduğuna inandırmıştır.
OKUDUĞUM KİTAPLAR
Son olarak, kitap köşemizde Aytekin Yılmaz'ın İletişim Yayınları'ndan yeni çıkan'Yoldaşını Öldürmek' adlı kitabını tüm okurlarımıza tavsiye etmek isterim.
Kendisi de uzun yıllar hapishanede yatmış olan Yılmaz kitabında PKK'nın ve sol örgütlerin kendi içlerindeki infazlarını birinci elden anlatmış. kan donduran, sözde devrimci örgütlerin kendi yoldaşlarına karşı dahi ne kadar acımasız ve insafsız olabildiğini gösteren bir kitap...
Kitaptan pek çok yeni bilgi öğrendim ama en önemlisi hapishanede kalan PKK'lıların dünyasını daha iyi anlamaya başladım.
Yılmaz'ın kitabına göre sadece 1990-99 yılları arasında PKK ve sol örgütler toplam 1.030 iç infaz gerçekleştirmiş... Çok çarpıcı rakamlar bunlar...
Kitabın son derece akıcı bir dili var ve 192 sayfayı ara vermeden bitirmek mümkün...