Bayrak indirmek, heykel dikmek
Mustafa Ünal 01 Ocak 1970
Terör örgütü yolları kesti. Gören olmadı. Elinde silah, üzerinde üniforma trafik kontrolü yaptı. Bakan olmadı. Kışlada bayrağı indirdi. Ortalık ayağa kalkmadı. ‘Arkasında paralel var’ dendi geçildi. Örgüt meydan okudu. Kimse tınmadı. Cevap bile verilmedi.
Hangisinin hesabı sorulabildi? Bende bu sorunun tatmin edici bir karşılığı yok. Çözüm sürecine elbette halel gelmesin. O kâbus günleri kim arzular? Kanın akmasından, şehit cenazelerinden kim hoşnut olur? Silahlar sustu. Kan durdu. Bölge de ülke de, biraz nefes aldı.
Süreç çift taraflı değil mi? Çözüm terör örgütü ve yandaşlarını bağlamıyor mu? Meydanın bu kadar boş bırakılması ne denli sağlıklı? Bir takvim var mı? Hani adım adım yürüyecekti? Merdivenden çıkar gibi. Dağdaki silahlı unsurlar ülke topraklarını terk edecekti?
Tarih veriliyordu. İkinci aşamadan sonra üçüncüye geçilecek, yurtdışındaki kamplar boşaltılacaktı. Eller tetikten çekilmekle kalmayacak, silahlara veda edilecekti. Silah ömrünü tamamlamıştı. Ülkenin dağlarında da sınırın öte tarafında da silahlı gruplar dolaşmayacaktı. Dağlar yaylaya dönüşecek, sadece çobanlar gezecekti... Rüyası bile güzeldi.
Keşke sürecin bilançosu çıkarılabilse... “Nereden geldik, nerdeyiz, nereye gidiyoruz?”un tespiti yapılabilse.
Ankara’dan ‘iyimser mesajlar’ duymak mümkün. Terör örgütü olağanüstü ilgiye mazhar. Kızılcık şerbeti niyetine kan içmek sürecin doğasında var. İtirazım buna değil. Terör unsurlarının ülkeyi neden terk etmediğinin ikna edeci bir açıklaması olmalı. Örgüt neden dağa eleman götürmekte? Bir izah beklemek hakkımız değil mi?
Çok soru işareti birikti. Ancak hedefim çözüm sürecinde gelinen noktayı sorgulamak değil. İki haber içimi acıttı. PKK’nın gençlik yapılanması, Diyarbakır kahvelerinde uyuşturucu operasyonu yapmış. Fotoğrafı sosyal medyada yer aldı. Şaşırtıcı mı? Değil. Perşembenin gelişi. Trafik kontrolü yapan örgütün kahve basması niye sürpriz olsun?
İkinci haber satır aralarında kalmadı, gündemin ön sıralarına tırmandı. Bir heykel haberi. Lice ilçesinde PKK’nın kurucularından Mahsum Korkmaz’ın heykeli mezarlığa dikildi. Örgütün ifadesi ‘şehitlik’. Korkmaz ilk eylemi yapanlardanmış. Barış heykeli değil. Sırtında parke, elinde silah... Öcalan heykellerine ramak kaldı.
Devlet haberler üzerine harekete geçti. Valilik suç duyurusunda bulundu, yargı kararını verdi. Asker, operasyonla heykeli bulunduğu yerden kaldırdı. Sadece kaidesi kaldı ayakta. Ama kolay olmadı. Olaylar çıktı. Bir kişi hayatını kaybetti. Yaralılar var.
Genelkurmay açıklamasına göre 200-250 kişilik grup roketatar, piyade tüfeği ve el yapımı patlayıcı maddelerle askere saldırmış. Bir mermi, alay komutanının içinde bulunduğu araca isabet etmiş. İki helikopterde altı mermi izi tespit edilmiş. İddia veya gazete haberi değil, bu satırlar askerin resmî açıklaması.
Çözüm sürecine eyvallah, da bu manzara sizin içinizi acıtmıyor mu? Kan akmadığına ne kadar şükretsek az, tamam ama bu tablo olağan görülebilir mi?
Devletin heykelden haberi medyaya yansımasıyla mı oldu? Acaba medyada yer almasaydı, devlet haberdar olmayacak mıydı? O heykel oraya gökten de inmediğine göre. Daha heykel aşamasında veya getirilişi sırasında devletin engellemesi gerekmiyor muydu? Suç duyurusunu vatandaş da yapar.
‘Bayrak indi’ seyretti, ‘heykel dikildi’ görmedi. ‘Çözüm süreci zarar görmesin’ eyvallah da burada problem yok mu? Sahi bu ülkenin asayişten sorumlu İçişleri Bakanı var mı? Bunlara da ses çıkarmayacaksa ne zaman konuşacak? Manzara bir milli güvenlik sorunu değil mi? Bakalım heykelle paralel bağlantısını kim kuracak?
Çözüm sürecine eyvallah ama meydan bu kadar boş bırakılmamalı.