Tiranlar ve ispiyoncuları
Mümtaz’er Türköne 01 Ocak 1970
Güç ve iktidar, bal kâsesi gibi dalkavukları, kifayetsiz muhterisleri ve ispiyoncuları kendisine çeker. Meslekî olarak rekabet halinde olan birinin daha yetenekli kişileri alt edip öne geçmesinin en kestirme yolu ispiyonculuktur.
Liyakat ve ehliyet değil sadece ispiyonculuk adamın önünü açıyorsa, ilerlemesi için ahlaksız olması yeterli. Totaliter toplumlar aynı zamanda ispiyonculuğun ortak karaktere dönüştüğü toplumlardır. İktidar toplum hayatını düzenlemeye kalkıyorsa, inançlarına ve özel hayatlarına müdahale ediyorsa ispiyonlayacak bir sürü ayrıntı çıkar. Komşusunun tavuğunda gözü olan ispiyonculuk yapıp kümese dalar, beriki derdini anlatana kadar öbürü suyuna pilavı bile pişirmiş olur. Rakibinizi, hasmınızı, kıskandığınız, çekemediğiniz komşunuzu uygun bir lisanla iktidar muhalifi olarak takdim edebilirseniz bütün devlet gücü arkanızdadır, sırtınızı kimse yere getiremez.
İşte bu yüzden dikta yönetimleri aynı zamanda ahlaksız yönetimlerdir. Başınıza her şey gelebilir. Namusunuz, dürüstlüğünüz, ehliyet ve liyakatiniz hayatınızı emniyete almanız için yeterli olmaz. Arkanızı kollamanız, etrafınızda çevrilen dolaplara kulaklarınızı açmanız icap eder. En doğrusu güçle aranızı iyi tutmanız, başkalarına fırsat vermeden ispiyoncu olmanızdır. İşte bu yüzden totaliter toplumlarda haysiyet ve ahlak sahibi insanlar yaşama imkanı bulamaz. Denetimsiz ve kontrolsüz iktidar, sahibine sizin hayatınızın her alanına nüfuz edecek ahlaksız bir güç verir. Ahlaksızlık yukarıdan geliyorsa bulaşıcıdır, toplumu toptan ifsat eder. Açık toplum, demokratik düzen, hukuk kurallarının egemenliği işte bu yüzden sadece siyasî bir sorun değil, aynı zamanda bir ahlâk sorunudur. Ahlâk kaybolur, insanlar birbirine güvenmez. Yetenek kural olarak cezalandırılır.
Otokrasi ne düzeyde? Dikta rejimi altında mı yaşıyorsunuz? Her şeyi bir tiran mı belirliyor? Siyasal düzene değil, kendi bireysel hayatınıza ve çevrenize bakmanız yeterli. Güce ve iktidara yakın olmak dışında bir meziyeti olmayanlara göz atın. Çevrenize ne ölçüde güveniyorsunuz? Hakkınızı aradığınız zaman alabileceğinizden ne ölçüde eminsiniz?
Eğer gazeteci iseniz ve yeteneğiniz varsa işinizi kaybedebilirsiniz. Tersine iktidara yakın iseniz, yeteneğe ihtiyacınız yok. Türkiye’nin iyi gazetecileri birdenbire nereye kayboldular? Zorbalığa methiyeler düzerken bile iki kelimeyi bir araya getiremeyenler neden makbul görülüyor? Büyük işler başarmış işadamları neredeler? İktidarla arası iyi olmadan okuyucusuna, izleyicisine ulaşma şansı olan aydın ve sanatçı kaldı mı? Bu kadar yetenek ve birikim sahibi gadre uğradıktan sonra, dalkavukluğun ve ispiyonculuğun müşterisi çoğalmaz mı?
Hafta sonu Star Açık Görüş’te yer alan, “Paralel akademisyenlik ve 17 Aralık...” başlıklı yazı, yozlaşmanın ve teneffüs ettiğimiz dikta atmosferinin derecesi hakkında açık bir fikir veriyor. Bir akademisyen, “paralel” sıfatıyla meslektaşlarını jurnalliyor. Kime? Hükümete. “Paralel akademisyenler” üniversitelerden hemen tasfiye edilmeli. Yazının başlığında geçen “17 Aralık” tarihi, gerekçenin siyasî temeline işaret ediyor. Peki kim bu paraleller? Kanunlarda, yönetmeliklerde yer almayan ve politikacıların yürüttüğü bir cadı avının malzemesi olan bu niteleme hangi akademik ölçünün konusu? Ben de bir akademisyenim. 12 Eylül’ü, 28 Şubat’ı yaşadım. Bir akademik kadro için iki aday varsa, her ikisinin de karşılıklı olarak “mürteci” ilan edildiği çok örnek yaşadım. İnanın rakibi için dün “irticacı” diyen kişi ile bugün “paralel” diyen aynı kişidir. Bu kişilerin ortak özelliği ise hiçbir zaman değişmez: Akademisyen olarak tartıya çıkamazlar. Bugün üniversitelere egemen olan genel yetersizlik ve yeteneksizlik, doğrudan bu jurnallerin ve ispiyonların eseri.
Nitekim “paralel tasfiyesi” için Açık Görüş’e yazan ilahiyat hocasının bulduğu çözüm, Türkiye’nin dikta hevesleri yüzünden ne tür bir belayla karşı karşıya olduğunu ifşa ediyor. Üniversiteler uzun zamandan beri ehliyet ve liyakati gözetmek için ÖYP adı verilen merkezî sınavlarla eleman alıyor. İlahiyat hocası, bu sınavın kaldırılmasını çünkü bu sınavın “paralel”lere yaradığını söylüyor. Demek ki “paralel”ler yeteneğe, ispiyoncular ise tiranlara ihtiyaç duyuyor.