Yaklaşan kurban bayramınızı tebrik ederim!
Tarık Toros 01 Ocak 1970
Burada, Tayyip Erdoğan’ın adaylığı açıklandıktan bir gün sonra şunu yazmıştım:
“Diyelim ki Binali Yıldırım yeni başbakan oldu. Kuvvetle muhtemel o olacak. Binali Bey 1 Ekim 2013 Meclis açılış resepsiyonunda anlattı, tanığım biliyorum. Hiç arzu etmediği, şiddetle karşı çıktığı halde İzmir’den aday gösterildi. ‘Görev’ dedi sadakat gösterdi. Yine, ülkenin en mühim icracı bakanlığını en uzun süreyle götüren isim oldu. Erdoğan hükümetlerinin kara kutusudur. Kimse dikkat etmedi belki ama 30 Mart seçim gecesi Başbakan’ın balkona özellikle çağırdığı isimdir Binali Yıldırım.” (3 Temmuz 2014)
Bir ekleme daha yapayım, Erdoğan onu son aylarda hiç yanından ayırmadı. Öyle ki, en son tatile gittiği Urla’ya Binali Yıldırım’ı götürdü.
Binali Bey, Ahmet Davutoğlu’nun “yeni başbakan” olacağının açıklandığı salonda yoktu. Bilakis, açıklama başlamadan hemen önce kulislere ertesi sabah basın toplantısı yapacağı bilgisi düştü. Dikkatleri üzerine çekti.
Kabul edelim, adaylar konuşulurken son düzlüğe Davutoğlu ile kafa kafaya girdi.
Olmadı.
Binali Bey’de bunun kırıklığı var, çok açık.
Dünkü basın toplantısında, kendisini önde gösteren temayül yoklamalarına atıfta bulunmasının…“Hızlı trenler yapmamışsanız, havayolunu halkın yolu haline getirmemişseniz, bakan olmuşsunuz, başbakan olmuşsunuz neye yarar” cümlesinin başka izahı yok.
Bugünkü “siyasi irade” ne geçmiş hizmetlere ne eski sadakatlere ne görevini bihakkın yapmaya ne de uyumluluğa bakıyor.
Bugünkü “siyasi irade”, köprüleri ata ata, yakınlarını kıra kıra, beklentileri boşa çıkara çıkara yürüyor.
Cumhuriyet’in manşeti üç kelimeyle anlatıyordu bunu: “Yeni kardeşi Davutoğlu.”
Yine… Bu “siyasi irade” için başarı kriter değil.
Onu da Hürriyet, manşette çok iyi görmüştü: “Başbakanda sıfır sorun.”
16 sene önceki Bayan Gül…
Hayrünnisa Gül, Köşk’teki son resepsiyonda “siyasi irade”ye adeta fedailik yapan iki gazeteciye tepki gösterip veryansın edince kulak kabarttık. Maruz kaldıkları tepkiler için “28 Şubat’ta bu kadarını görmedik” yorumu ona ait.
Muhabir olarak takip ettim. Hayrünnisa Hanım, 1998 yılı Eylül ayıydı sanırım, kayıt yaptırmaya gitti, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ne... Yanında eşi Abdullah Gül de vardı. Kuyruğa girdi, kayıt görevlisinin önüne geldi ve görevli ona “başörtülü fotoğraf getirdiği için” kayıt yapamayacağını söyledi. Gözlerimle gördüm, boynu bükük çıktı oradan.
Süreci iliklerine kadar yaşayan biridir.
Aynı Hayrünnisa Gül, aynı başörtüsüyle 7 yıl boyunca, bu ülkenin First Lady’si olarak Atatürk’ün köşkünün ev sahipliğini yaptı. Ama veda ederken, o gün fakülteden kovulan genç kadından daha öfkeliydi.
Belki şimdi o fakülteye dönüp eğitimini tamamlayabilir, bu imkân var. Lakin artık çok iyi biliyor ki, mesele başörtüsüyle başlayıp bitmiyormuş!
Eşi Abdullah Gül, “Partime döneceğim” dedi, dünyayı dar ettiler.
Oysa Gül’ün 7 yıllık süreçte 882 kanuna onayı, sadece 4 vetosu var.
Son bir yıl içinde önüne gelen antidemokratik ve Anayasa’ya aykırı bütün düzenlemeleri imzaladığını da belirtelim. İnternet yasası, HSYK, MİT Kanunu gibi icraatlarda payı ve sorumluluğu var.
Ama dedim ya, bugünkü “siyasi irade” için artık uyumluluğun bir anlamı yok.
Kişiler bunu acı acı tecrübe ediyorlar. Önce polisler ve savcılar tecrübe etti, sonra bürokratlar, eski bakanlar… Şimdi eski kardeşler, yakınlar, dava arkadaşları, yoldaşlar…
Destek veren medya da görecek bunu, sınıf başkanının işaretiyle el kaldıran vekiller de, yeni kardeşler de…
Yaklaşan kurban bayramınızı tebrik ederim!