Akıl tutulması
Mehmet Bilici 01 Ocak 1970
Türkiye büyük bir akıl tutulması yaşıyor. Her şey ters-yüz olmuş durumda. Bir tarafta PKK’nın ilk silahlı eylemini başlatan Mahsum Korkmaz’ın, elinde Kalaşnikof’u, İçişleri Bakanlığı’nın bilgisiyle Lice mezarlığına heykeli dikiliyor, diğer tarafta teröristle, hırsızla, casusla, darbeciyle mücadele ederken hayatlarını ortaya koyanlar, gecesini gündüzüne katanlar tutuklanıp içeri atılıyor.
Savcı İstanbul’da olduğu gibi İzmir’de de bu polisleri suçlayacak bir delil gösteremiyor, bardak kırdın diyecek kadar bile bir suçlamada bulunamıyor. Buna rağmen mahkeme tutuklama kararı veriyor. Bunların yaşandığı sırada İçişleri Bakanı, ‘Heykel dikilmişse ne olmuş, kıyamet mi kopmuş.’ diyor.
Ona göre PKK’nın ilk silahlı eylemini başlatan adamın heykelinin dikilmesinin büyütülecek nesi vardı ki? Tıpkı bayrağın indirilmesinin olmadığı gibi, tıpkı 23 yaşında gencecik bir teğmenin bir pusuda şehit edilmesi gibi o da büyütülecek bir şey değildi. Zaten bayrak dediğin neydi ki, heykel dediğin fiberglas bir şeyse o da altı üstü bir bezden(!) ibaret olsa gerekti.
Bu kadar ölümün hiçbir anlam ifade etmediği bir zamanda yine Star denen gazetede Cevat Akşit’e dayandırılan kocaman bir haber yayınlandı. Buna göre 1996 yılında Cevat Hoca ABD’de iken birileri gelmiş, ‘hoca seni iki kere öldürmeye karar verdik ama sonra vazgeçtik’ demiş. Hoca da bunu 2013 yılında birilerine anlatmış. Bu olayı yazmak gazetenin de şimdi aklına gelmiş. 18 sene önce birilerinin birilerine demesiyle, hiçbir delil, hiçbir mesnet göstermeksizin güya hizmeti şiddetle buluşturmak için kocaman haber yapanlar, aynı gün biri teğmen, biri uzman çavuş üç kişinin ölmesi konusunda ‘ne var bunda kardeşim ne abartıyorsunuz’ diyebiliyor.
Bu konuları konuştuğunuzda hemen çözüm süreci kutsamasına tosluyorsunuz ve çözüm sürecini baltalamak gibi saçma sapan bir şeyle itham ediliyorsunuz. Bu süreç memleketin herhangi bir yerine bayrağı asamamak, sana kurşun sıkanları kutsamaktan geçiyorsa, ona çözüm değil teslim etme süreci denmez mi? Bütün Kürtleri eli silahlı bir örgütün insafına bırakıyorsan, o örgütün semizlenip palazlanması için her şartı sağlıyorsan, Irak’ta boşalan karakollarda konuşlandırıyorsan bu nasıl çözüm süreci?
PKK’nın önceki haftalarda üç askeri şehit etmesi, apar topar örtüldü. Bu konunun hiçbir mevzu yapılmadığı günlerde sahur operasyonuyla gözaltına alınan polisler birilerini dinlemekle itham edildi ve bu ithamlar hiçbir delile dayandırılmadı. Ellerine arkadan kelepçeler takılarak tutuklanan bu polislerin asıl suçunun(!) terörle mücadele etmek, teröristi yakalamak, casusların çalışmalarını engellemek, hırsızı fark etmek olduğunu ise herkes biliyordu.
Tayyip Erdoğan her bulduğu mikrofonda, mitinglerde, TV konuşmalarında bu polislerle ilgili bizi dinlediler diye bas bas bağırırken Almanya’nın ‘sizi dinledik, hem de bütün Türkiye’yi dinledik’ açıklamalarına karşı dut yemiş bülbül gibi hiç ses etmediler. Polisler dinleme ve casuslukla suçlanıyor ama bu casusluğu hangi ülke lehine yaptıkları bir türlü konuşulmuyordu. Almanya açık açık sizi dinledik, açıktan casusluk yaptık, her şeyinizi öğrendik diyor ama kimse bu meseleyi gündeme getirmiyor. Hatta İçişleri Bakanı Efkan Ala’ya göre Almanya’nın bizi dinlemesi gayet normal bir şey. Peki bu gayet normalse o zaman size sormazlar mı; savcıların istediği kişiler haricinde hiçbir kimseyi dinlemediklerini avazı çıktığı kadar söyleyen, sizin de aksi yönde bir delil ortaya koyamadığınız bu polislerden ne istiyorsunuz?
Bu bir akıl tutulması değilse insanın o zaman ‘sahi siz kimsiniz?’ diye sorası geliyor!