FEVZİ EFENDİ, (1826-1900) Edirne Müftüsü
Mustafa Uzun 01 Ocak 1970
Son devir Osmanlı âlimlerinden.
Denizli’nin Tavas (eski adı Yarangüme) ilçesinde doğdu. Asıl adı Mehmed Ali, mahlası Fevzî’dir. Edirne’de yirmi yıl kadar bulunup müftülük yaptığından daha çok Edirne Müftüsü Fevzi Efendi diye tanınmıştır. Babası Ahmed Şâkir Efendi hakkında herhangi bir bilgi olmadığı gibi kendisinin de kullandığı Kureyşîzâde lakabının nereden geldiği tesbit edilememiştir. Hayatıyla ilgili ayrıntıların önemli bir kısmı kendi eserlerinde verdiği bilgilere dayanmaktadır. Fevzi Efendi ilk tahsiline memleketinde Hâdimli Hacı Said Efendi’nin yanında başladı; oradan Manisa’ya giderek müftü Evliyâzâde Ali Rızâ Efendi’den ders aldı. Ayrıca Erzincanlı Mehmed Efendi’den de ders okudu. Manisa’da tahsil görürken hacca gitmek için 1840’ta yola çıktı. Yolculuk sırasında bir müddet kaldığı İzmir’de Balıkpazarı, İskenderiye’de Haseneyn camilerinde ders okuttu. Mekke’de bulunduğu 1841-1843 yılları arasında bir yandan çeşitli dersler alırken bir yandan da tefsir ve menâsikü’l-hac okuttu. Nakşibendî şeyhi Abdullah Efendi’ye İntisap etti. Hac dönüşü Manisa’da tahsilini tamamlayıp icâzet aldıktan sonra İstanbul’a gitti. 1847’de dersiâm olarak Edirne’ye tayin edildi. Bir müddet sonra müftülük görevine getirildi. Eskicami’de yirmi yıl boyunca Envârü’t-tenzîl, Şifâ-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî, Mesnevî, Kasîdetü’l-bürde okuttu. Bir yandan da eser telif etmeye başladı. Kendi ifadesine göre üç de medrese kurdu. Edirne müftülüğünden kendisini çekemeyenlerin dedikoduları yüzünden azledildiğini (1864) söyleyen Fevzi Efendi kısa bir süre İstanbul’da kaldıktan sonra Antalya niyâbeti göreviyle tekrar memuriyet hayatına başladı. Muhtemelen 1868’de İstanbul’a döndü. Bir müddet sonra Filibe’ye nâib olarak tayin edildi. Burada Nakşibendî-Hâlidî şeyhlerinden Ali Efendi’ye intisap etti. 1877’de Ankara nâibi oldu; ardından Halep, Kudüs, Kayseri ve Bitlis’te görev yaptı. 1305’te (1887-88) Medine mollası pâyesiyle Medine, iki yıl sonra Balıkesir, ardından da Edirne niyâbetine tayin edildi. Görevli bulunduğu yerlerdeki öğretim faaliyetlerine de katılan Fevzi Efendi Rumeli kazaskerliğine kadar yükseldi. 28 Rebîülâhir 1318’de (25 Ağustos 1900) İstanbul Karagümrük’teki evinde vefat etti. Mezarı Fâtih Camii hazîresindedir.
Fevzi Efendi çeşitli görevlerle Osmanlı coğrafyasının büyük bir kısmını dolaşmış, ulemâ ve devlet adamlarıyla dostluklar kurmuş, halkı ve talebeleri yakından tanımış bir Osmanlı aydınıdır. Kendisini şahsen tanıdığı anlaşılan Bursalı Mehmed Tâhir ondan “sudûrdan talâkat-i lisâniyyesiyle müştehir bir zat” diye bahseder. Fevzi Efendi’nin üzerinde durulması gereken önemli bir özelliği onun müderrislik yanıdır. Bulunduğu görevlerde bir yandan eğitim için ihtiyaç duyulan eserleri telif etmiş, bir yandan da ders okutmuştur. Hatta okutacağı birçok dersin kitabını bizzat kaleme alıp yayımlamış, bazan nerede ve ne zaman okutulacağı eserin üstünde ilân edilmiştir (bk. Kasîdetü’l-Medeniyye). Telif ettiği bu eserler cami ve medreselerde okutulmuş, bir kısmı İstanbul dışında olmak üzere defalarca basılmıştır.
Devrinin çok eser veren müelliflerinden biri olan Fevzi Efendi’nin dinî ilimlere dair eserlerinin büyük bir kısmını Arapça olarak kaleme aldığı şerh ve hâşiyeler oluşturur. Türkçe eserlerinde ise Batılılaşma tesiriyle Osmanlı toplum hayatında ortaya çıkan dinî ve içtimaî meseleler üzerinde durmuştur. Fevzi Efendi eserlerinde ele aldığı konuları enine boyuna incelemek yerine daha çok üzerinde ittifak edilen görüşleri aktarmıştır. İslâmî ilimlerin sarf ve nahiv, belâgat, tabakat ve mantık gibi çeşitli alanlarında eser vermiştir. Bu arada tasavvufî konularla da ilgilenerek râbıta ve kerâmete dair eserler kaleme almıştır. Fevzi Efendi Türk edebiyatında Hz. Pey-gamber’le ilgili en çok eser veren müelliflerden biri olduğu gibi sadece na’tlardan müteşekkil divan tertip eden birkaç şairden biridir. Dinî, tasavvufî ve hikemî türlerden şarkı gibi lâdinî türlere kadar hemen her nevi ve şekilde şiir söyleyebilmesi onun nazım kabiliyetini ortaya koymaktadır. Ancak Fevzi Efendi şair olmaktan çok bir ilim adamıdır. Türkçe, Arapça ve Farsça birer mevlid yazmasından mevlide karşı özel bir ilgisinin olduğu anlaşılmaktadır. Mevlid okutmaya karşı çıkanlara cevap olmak üzere müstakil bir eser kaleme alması, her yıl ücretini göndererek Medine, Kayseri ve Edirne’de mevlid okuttuğunu söylemesi bu ilgisinin derecesini göstermektedir.
Fevzi Efendi’nin, Ahmed el-Gazzâlî’ye ait et-Tecrîd’in tercümesinin başında eserini “kelimât-ı Garbiyyed’en berî olarak” ve “kaba Türkçe” diye nitelendirdiği konuşma diline yakın bir dille tercüme ettiğini söylemesi onun dil şuuruna sahip olduğunu gösterir. Fevzi Efendi’nin dille ilgisini, Kevâib-i Şi’r ü İnşâ adlı eseriyle Tuhfe-i Fevzî adıyla kaleme aldığı küçük manzum sözlük de ortaya koymaktadır. Mevhibetü’l-vehhâb adlı dua mecmuası bilindiği kadarıyla Türkçe dualara yer veren ilk geniş eserdir. Rûhu’s-salât risâlesinde, namazda okunan âyet, tehlîl, tesbih ve duaların anlamları bilinmedikçe namazın hakikatine ermenin mümkün olamayacağını söyleyerek bunların meâlini vermesi de ayrıca dikkat çekicidir. Mensur eserleri içinde, çeşitli şiirler yanında sık sık kendi şiirlerine yer veren Fevzi Efendi daha çok dinî-hikemî tarzı benimsemiştir. Zaman zaman lirizme ulaştığı görülen şairin bu yanı özellikle Hz. Peygamber’le ilgili şiirlerinde görülür.
Eserleri. Fevzi Efendi’nin yayımlanmış yetmiş beş eseriyle yazma halinde iki küçük risâlesi tesbit edilmiştir. Bizzat kendisi tarafından bastırılan Fihristü’l-âsâr’da altmış beş eser yer alır. Fevzi Efendi’nin eserleri şöylece gruplandırılabilir: A) Dinî Eserler. a) Tefsirle ilgili Eserleri. 1. Tefrîcü’l-kalak fî tefsîri sûreti’l-Felak (İstanbul 1285). 2. Kudsiyyül-?irfân fî tefsîri sûreti’n-Necm mine’l-Kur?ân (İstanbul 1304). 3. Tesyîrü’l-fülk fî tefsîri sûreti’l-Mülk (İstanbul 1307). Bu kitabın sonunda da müellifin eserlerinin bir listesi yer almaktadır. 4. Kudsiyyü’l-ferah fî tefsîri sûreti Elemneşrah (İstanbul, ts.). 5. Mesîrü’l-halâs fî tefsîri sûreti’l-İhlâs (İstanbul 1309). 6. el-Havâssü’n-nâfia fî tefsiri sûreti’l-Vâkıa (Türkçe, İstanbul 1313). 7. Nücûmü’l-ihtidâ fî rücûmi’l-a’dâ (İstanbul 1315 [?]). Bu Türkçe risâlenin telifine, Mısır’da bir papaz tarafından Kur’ân-ı Kerîm aleyhinde el-Ecvibetü’l-Kur?âniyye ?ale’l-es?ileti’l-Mesîhiyye adlı bir kitabın yayımlanması sebep olmuştur. 8. Kudsü’l-mesnevî (baskı yeri ve yılı yok). 343 beyitlik bu Arapça manzumenin her üç beyti bir sûreye işaret etmekte ve sayfa kenarlarında sûre adları gösterilmektedir. Eserin başında müellifin hayatıyla ilgili kısa bilgiler vardır.9. el-Ünsü’l-ma?nevî fî şerhi Kudsi’l-mesnevî (İstanbul 1300). Bir önceki eserin Arapça şerhidir. Müellif, manzumenin her üç beytinin Kur’an’ın hangi sûresine işaret ettiğini beyitlerin mânasını vererek açıkladıktan sonra her sûrenin adlandırılışı, nüzûl sebebi, nâzil olduğu yer ile âyet, kelime, harf sayıları hakkında bilgi vermiş, sûre ve âyetlerin kısa bir tefsirinin ardından da faziletleri hakkında açıklamalarda bulunmuştur.
b) Kelâmla İlgili Eserleri.1. el-Cemâlü’d-deyyânî ?ale’l-Celâli’d-Devvânî (İstanbul, ts.). Celâleddin ed-Devvânî’nin, Adudüddin el-Îcî’nin el-?Aka?idü’l-?Adudiyye’sine yazdığı şerhin hâşiyesidir. Eserde, devrin diğer bazı kelâm kitaplarında olduğu gibi imâmet konusunun yer almayışı dikkat çekicidir. II. Abdülhamid taraftarı olarak görünen ve ona itaatin gereği hakkında bir risâle kaleme alan Fevzi Efendi’nin burada konuyu padişahın lehinde yorumlaması gerekirken bunu yapmamış olmasının sebebini açıklamak güçtür. Eserin 1306’da (1889) İstanbul’da hattat Ahmed Zühdî b. Feyzullah Çırpânî hattıyla yapılmış bir baskısı daha vardır. 2. Kenzü’l-ferâ?id fî şerhi’r-risâleti’l-?Adudiyye mine’l-?Aka?id (İstanbul 1305). Aynı eserin muhtasar bir şerhidir.
c) İbadetlerle İlgili Eserleri.1) Rûhu’s-salât (İstanbul 1318). Bu risâlede namazda okunan bazı sûre ve duaların mânası verilmektedir. 2. Câmiu’s-salavât (İstanbul 1308 [?]). Eserde farz, vâcip ve nâfile namazların mahiyeti, ne zaman ve nasıl kılınacağı anlatılmıştır. 3. Hakîkatü’l-hürriyye (baskı yeri ve yılı yok). İbadetleri ihmal edenlerin uyarıldığı nasihatnâme türünde bir risâledir. 4. İyânü’l-mesâlik fî beyâni’l-menâsik (İstanbul 1307, 2. baskı). Haccın menâsikine dair olup sonunda müellifin na’tları ile Hz. Peygamber’e takdim edilmek üzere kaleme alınmış manzum bir arzuhal bulunmaktadır. 5. Seyfü’l-cihâd fî nasri’l-ibâd (İstanbul 1294). 1293 (1877-78) Türk-Rus Harbi’nin ardından yazılan eserde cihadın faziletleri üzerinde durulmaktadır. 6. Mevhibetü’l-vehhâb fî ta’bîrâti’l-elkab ve münâcâti rabbi’l-erbâb (İstanbul 1314). Bilindiği kadarıyla bir dua kitabı olarak kaleme alınan ilk Türkçe eserdir. Müellif, vaazlarının başında ve sonunda okuduğu dualarla çeşitli toplantılarda yaptığı duaların beğenilmesi üzerine bunları toplayarak yeni kaleme aldığı dualar ve tercümeleriyle birlikte yayımlamıştır. Çeşitli icâzet merasimleriyle okul açılışlarında, mektebe başlarken (bed’-i besmele merasimlerinde), imtihan öncesinde, sanatkârların ustalık ve kalfalık merasimlerinde okunacak dualara da yer veren kitap aynı zamanda bu yönüyle folklorik bir değer taşımaktadır. 7. Hediyyetü’s-sulehâ (İstanbul, ts.). Dua mahiyetindeki âyet ve hadislerin tercümelerini ihtiva eden bir risâledir. 8. İbtihâl (baskı yeri yok, 1307). Günlük virdler şeklinde sıralanmış Arapça dualardan ibarettir. Eserin Türkçe mukaddimesinde müellif, mevcut evrâd-ı şerîfelerdeki duaların tamamen uhrevî maksatlara yönelik olduğunu, kendisinin müslümanların dünyevî ihtiyaçlarını da göz önüne alarak kitabını bu gayeye uygun bir şekilde yazdığını belirtmektedir. 9. Vesîle-i Saadet-Ta’bîrât-ı Hasene-i Esmâ-i İlâhiyye ve’n-nebeviyye (baskı yeri ve yılı yok). 10. Hazînetü’l-hutabâ? (İstanbul 1294). Yetmiş bir Arapça hutbeyi ihtiva eden kitabın sonunda bazı dua metinleri bulunmaktadır. 11. İsbâtü’l-muhassenât li-tilâveti mevlidi seyyidi’s-sadâd (İstanbul [?] 1314). Mevlid okutmanın faziletine dair olan bu yedi bölümlük eser yer yer manzumdur.
d) Ahlâkla İlgili Eserleri.1. Hadâik-ı Hamîdiyye Nâm Ahlâk Risâlesi. Sade bir Türkçe ile kaleme alınan bu yedi varaklık risâlenin bir nüshası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’ndedir (TY, nr. 4187). 2. Tezkîr-i Diyânet ve Tenkîr-i Hıyânet (Halep 1295). Eserde dine uygun yaşamanın lüzumu ve ona karşı çıkmanın kötülüğü anlatılmaktadır. 3. İhtârü’l-ahyâr. Risâlenin ilk bölümünde tesettür meselesi, ikinci bölümünde açık saçık gezmenin fert ve cemiyet hayatında doğuracağı olumsuz sonuçlar üzerinde durulmuştur. Üçüncü bölümde kadınlara, erkeklere ve idarecilere düşen görevler belirtilmektedir. 4. Üssü’l-intizâm. Eserde dinî duyguları zayıf kişilerle arkadaşlık yapmanın zararlarından söz edilmektedir. 5. Tesliyetü’l-mahsûdîn. Müellif bu eseri, kendisi gibi haset yüzünden çeşitli sıkıntılara uğrayanları teselli etmek ve hasedin zararlarını anlatmak üzere kaleme aldığını söylemektedir. Eserin sonunda bir kısmı müellife ait bazı şiirler yer alır. 6. en-Nesâyihu’l-Pevziyye fi’l-ed’iye ve’l-medâyihi’s-seniyye. II. Abdülhamid’in adalet ve liyakatinden söz edilen eserde onun aleyhinde bulunmanın doğru olmadığı anlatılmaktadır. 7. Zübdetü’l-âsâr ve umdetü’l-efkâr. İttihatçılar tarafından yürütülen, II. Abdülhamid’in halifeliğinin geçerli olmadığı yönündeki propagandaya karşı yazıldığı anlaşılan bu risâlede Abdülhamid’e itaatin dinen gerekli olduğu, isyan ve muhalefetin ise cezayı gerektireceği savunulmaktadır (son beş eserin üzerinde baskı yeri ve yılı yoktur).
e) Tasavvufla İlgili Eserleri.1ç Aynü’l-hakîka qî râbıtati’t-tarîka (baskı yeri ve yılı yok). Bu eserde, râbıta konusu âyet ve hadislerle tefsir kitaplarına dayanılarak açıklanmaktadır. 2. Nihâyetü’l-iktidar li’l-evliyâi’l-kibâr (baskı yeri ve yılı yok). Kerâmeti inkâr edenlere cevap olarak kaleme alınmış bir risâledir. 3. Tahrîrü’l-murâd fî def’i’t-ta’n ve’l-tesâd fî hakkı Muhyiddîn el-Arabî (Balıkesir 1306). 4. et-Tefrîd fî tercemeti’t-Tecrîd (İstanbul 1285). Ahmed el-Gazzâlî’nin et-Tecrîd fî tercemeti’t-tevhîd adlı eserinin tercümesidir. 5. Temessü-kü’l-ezyâl min sâdâti’r-ricâl (İstanbul, ts.). Bu risâlede tarikat kurucusu ünlü mutasavvıfların kerâmet ve menâkıbından kısaca bahsedilmektedir.
B) Edebî Eserleri. a) Arapça. 1. Kasîde-i Kudsiyye (et-Kasîdetü’l-kudsiyye, İstanbul 1307). Elli beyitten meydana gelen eserde, Sahîh-i Buhârî’den seçilen kırk hadisin her biri Arapça bir beyitle açıklanmıştır. Bu özelliğiyle eser bir kırk hadis risâlesi olarak kabul edilebilir. 2. el-?Atıyyetü’l-kuddûsiyye ?ae’l-Kasîdeti’l-kudsiyye. Müellifin basıldığını bildirdiği bu eserin 1297 (1880) yılında istinsah edilen bir nüshası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’ndedir (AY, nr. 4893). 3. Kasîde-i Medeniyye (el-Kasîdetü’l-Medeniyye, İstanbul 1307). Hz. Peygamber’i öven elli beş beyitlik bir kaside olup Hattat Hamdi Efendi’nin nesih hattıyla bastırılmıştır. 4. el-Hasîdetü’n-nebeviyye fî şerhi’l-Kasîdeti’l-Medeniyye (İstanbul 1307). 5. Kasîde-i ?Ulyâ (el-Kasîdetü’l-?ulyâ, baskı yeri ve yılı yok). 167 beyitten ibaret olan manzume Bûsîrî’nin Kasîdetü’l-bürde’sinin vezin ve kafiyesiyle kaleme alınmış, Hüseyin Hilmi Malatyevî’nin harekeli nesih hattıyla cedvelli olarak basılmıştır. 6. Garîsetü’t-tûbâ şerhu’l-Kasîdeti’l-?ulyâ (İstanbul 1292). 7. Miftâhu’n-necât (İstanbul 1284). Eserde Bûsîrî’nin Kasîdetü’l-bürde’sinin Türkçe, Arapça, Farsça tahmîsi yapılmış ve Arapça aslının tercümesi verilmiştir. Kitap, Mustafa Nazif’in harekeli nesih hattıyla yazılıp taş baskısıyla basılmıştır. 8. Fethu’l-verde şerhu’l-Bürde. Fevzi Efendi’nin basıldığını bildirdiği eserin bir nüshası Millet Kütüphanesi’ndedir (Ali Emîrî, Şer’iyye, nr. 1331). 9. Tuhfe-i Fevzî Nâm Lugat-ı Arabiyye-i Manzûme (İstanbul 1306). Tuhfe-i Vehbî tarzında bir sözlüktür. 10. Kudsiyyü’l-kelâm fî mevlidi’n-nebî ?aleyhi’s-selâm. Manzum bir mevliddir. 11. Kudsiyyü’l-minhâc fî icmali bahsi’l-mi?râc.
b) Farsça. Bülbülistân (İstanbul 1310). II. Abdülhamid’e takdim edilen eser “nihal” adıyla sekiz bölüme ayrılmıştır. Cennetin sekiz makamının tanıtıldığı her bölümde söz konusu makama nasıl ulaşılacağı çeşitli hikâye ve manzumelerle anlatılmaktadır.
c) Türkçe. 1. Divan. Müellifin basıldığını bildirdiği bu eser elde edilememiştir. 2. Müntehabât-ı Dîvân-ı Fevzî (baskı yeri ve yılı yok). Şairin divanından seçtigi münâcât ve na’tlardan ibarettir. 3. et-Tevessülâtü’l-Fevziyye fi’n-nuûti’n-nebeviyye (baskı yeri yok, 1303). Eser, harf sırasına göre tertip edilen Arapça, Farsça ve Türkçe na’tlardan meydana gelmektedir. 4. Hediyye-i Fevzî (baskı yeri ve yılı yok). İlâhi ve na’tlar mecmuasıdır. 5. Mecmûatü’t-tercîât. 6. Tercî-i Bend (baskı yeri ve yılı yok). 7. Kudsiyyetü’l-ahbâr fî mevlidi Ahmedi’l-muhtâr (baskı yeri ve yılı yok). “Fâilâtün fâilâtün fâilün” vezniyle yazılmış 174 beyitten ibarettir. 8. İcmâlü’l-kelâm fî mevlidi’n-nebî aleyhi’s-selâm (İstanbul 1310). Seksen yedi beyittir. 9. Kudsiyyü’s-sirâc fî nazmi’1-mi’râc (baskı yeri ve yılı yok). “Fâilâtün fâilâtün fâilün” vezninde kaleme alınmış 183 beyitlik bir mi‘râciyyedir (geniş bilgi için bk. Akar, s. 191-196). Hattat Hamdi Efendi’nin harekeli nesih hattıyla basılan eserin başında müellif hakkında kısa bir bilgi yer almaktadır. 10. Envârü’l-kevâkib fî leyleti’r-Regaib (İstanbul 1316). “Fâilâtün fâilâtün fâilün” vezninde 112 beyitten meydana gelen eserin ilk dört bölümünde “regaibin mânası, alâmetleri, niteliği ve zamanı hakkında bilgi verilmiş, beşinci bölüm ise münâcâta ayrılmıştır. 11. Kevâib-i Şi’r ü İnşâ (İstanbul 1287). Eserin diğer inşâ kitaplarından farklı tarafı, Arapça ve Türkçe manzum örneklerin yanında her bahsin sonunda konuyla ilgili birer gazel ve şarkıya yer verilmiş olmasıdır.
Fevzi Efendi’nin Mihekkü’z-zeheb fî tecribeti müddei’l-ilm ve’l-edeb (baskı yeri ve yılı yok) adlı eseri Türkçe-Arapça olarak kaleme alınan bir imtihan risâlesidir. el-Feyzü’l-cârî fî ta’rîfi’l-Beyzâvî ve’l-Buhârî (baskı yeri ve yılı yok) adıyla kaleme aldığı Türkçe eserde ise Kadî Beyzâvî ve Buhârî’nin hayatı anlatılmaktadır. Fihristü’l-âsâr’ı (baskı yeri ve yılı yok) müellif kendi eserlerini tanıtmak için yazdığını bildirmektedir. Burada, dört bölümde topladığı altmış beş kitabının adlarını kısa tanıtmalarla birlikte vermekte, uzun bir terciibendden sonra kısaca ailesinden ve hocalarından bahsetmektedir.
Müellif ayrıca, özellikle medreselerde Arapça öğretiminde kullanılan bazı kitapların tercüme ve şerhini yapmıştır. Fethu’l-gınâ fî şerhi’l-Binâ (İstanbul 1307), Miftâhu’l-merâm fî ta?rîfi ahvâli’l-kelime ve’l-kelâm (İstanbul 1306), Seyfü’l-gullâb ?alâ Mugni’t-tullâb (İstanbul 1284), Hulâsatü’l-mîzân (İstanbul 1307), Lem’u’l-fevâid fî ta’rîfâti’l-ulûm ve’l-kavâid (baskı yeri ve yılı yok) bu tür eserlerindendir.
Fevzi Efendi’nin basıldıklarını bildirdiği diğer eserleri de şunlardır: Dürerü’l-bihâr, el-Yevâkit ve’l-cevâhir Tercümesi, Revâyihu’l-fevâyih fî senâyihi’l-medâyih (manzum), Şerhu’l-Kasî-deti’l-kâfiye li-Hazreti Ali kerremallahu vecheh, Tebyîn-i Hakîkat (İstanbul 1330), Tanzîrü’l-Mesnevî, Tenvîrü’l-ma?nevî Tanzîrü’l-Mesnevî (Farsça), Teşvîku’s-sıbyân, Tezhîb fî şerhi evâ?ili’t-Tehzîb, Sünûhât-i Kudsiyye.
Fevzi Efendi’nin ilâhi ve şarkıları, aralarında Zekâi Dede gibi ünlü sanatçıların yer aldığı çeşitli bestekârlar tarafından bestelenmiştir.