Erdoğan ve cumhur
Hadi Uluengin 01 Ocak 1970
NE İsa’ya, ne Musa’ya yaranmak pahasına yine şeytanın avukatlığını yapacağım.
Yani AKP’liler gibi Kemalistlerin de zıddına gidecek bir noktadan yola çıkacağım.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın önceki günkü devir teslim töreni sırasında Anıtkabir defterine veMustafa Kemal Atatürk’e hitaben yazdığı şu cümleyi kastediyorum:
“10 Kasım 1938’deki vefatınızın ardından cumhurbaşkanlığı makamıyla cumhur arasındaki irtibat maalesef zayıfladı.”
***
HAYIR! Koskoca bir hayır! Çünkü Reis-i Cumhur Mustafa Kemal’le o “cumhur”, yani halk arasında zaten hemen hiçbir zaman öyle aman aman bir ilişki olmadı.
Halâskâr kimliğine duyulan meşru sevgi ve saygı bir yana, diğer bütün kaynaşma ve yekpareleşme safsataları resmî tarihin peyderpey uydurmuş olduğu efsanelerdir.
Gazi’nin “mavi tren” seyahatleri, eşrafın kasaba ziyafetleri, seyircilerin Hipodrom tezahüratları falan, bunlar yukarıdaki cumhurun çoğunluğuaçısından devede kulak kalırlar.
Düşünün ki o Gazi bizzat cumhuriyeti dahi ne Fırka’ya, ne Meclis’e danışmak gibi asgari bir külfete bile katlanmadan; artı, hukuki zorunluluğa rağmen Kanun-i Esasi’yi de değiştirmeden, 344 üyeli aynı Meclis’te salt çoğunluğun olmadığı 29 Ekim tarihini kasten seçerek, topu topu 158 mebusun onayıyla bir oldubitti olarak ilân etmiştir.
Eh, daha en baştan hani nerede “cumhur”, hani nerede onunla “irtibat”?
***
ÖTE yandan, siyasetbilim lügatinde “ışıltılı despot” denen türden bir diktatör olan Ebedi Şefzaten yukarı türden bir ilişki kurmak hedef ve tasavvurunu gütmüyordu.
Gütmüş olabileceğini varsaydığımız takdirde ise hem o “ışıltısını”sönükleştirmek, hem de radikal atılımlarından ya vazgeçmek, ya da bunları sulandırmak zorunda kalacaktı.
Dolayısıylacumhurubodoslamadan karşısına almak pahasına yoluna devam etti.
Nitekim Terakkiperver ve Serbest fırkalar daha ilk andan itibaren hızla cazibe merkezine dönüştükleri içindir ki kapılarına acilen kilit vuruldu.
O hâlde, Erdoğan’ın Anıtkabir defterine “Vefatınızın ardından cumhurbaşkanlığı makamıyla cumhur arasındaki irtibat zayıfladı”diye yazması, zaten hiçbir zaman böyle bir irtibat olmamış olduğu için gerçeği yansıtmadığı gibi, iki ayrı tehlikeyi de haber veriyor.
***
BİRİNCİSİ Attila İlhan gibi bağnaz ve Batı kompleksli bir “bon pur loryan” münevverin ideolojik babalık etmiş olduğu ve her şeyi Atatürk’le başlatıp onun ölümüyle bitiren en zavallı türden ulusalcılıktır.Müritleri her kesimden adam tavlamaya çalışıyor.
Ve Erdoğan’ın da ŞİÖ’ye,Vladimir Putin’e ve diğer Üçüncü Dünyacı hezeyanlara göndermeler yaptığı hatırlanırsa, bu tehlikeye karşı teyakkuzu elden bırakmamak gerekiyor.
Evet, Atatürk ışıltılı despottu ama muasır medeniyetin o ışığını hep Garp’te görüyordu.
***
İKİNCİ tehlike ise çok daha somut bir boyut taşıyor. Şunu kastediyorum:
Gazi’in cumhurla bütünleşmediğini pekâlâ bilmesine rağmen Recep Tayyip Erdoğan’ın bunun aksini söyleyerek ona atıfta bulunması aslında, kendisinin tasarladığı otoriter ve despotik yönetimi bu simge şahsiyet ekseninde meşrulaştırmak girişiminden kaynaklanıyor.
Yani sabık AKP lideri “sizden sonra irtibat koptu” derken özünde, Mustafa Kemaldönemindeki hükmedici cumhurbaşkanlığına geri dönüş arayışının sinyalini veriyor.
Üstelik sabık Başbakan’ın arkasındaki cumhurmuhtemelen Atatürk’ün arkasındaki cumhurdan da fazla olduğu içindir ki, yeni Çankaya önderinin plebisiter otokrasiyi dayatmak projesi Anıtkabir defterindeki satırlarla birlikte daha da elle tutulur bir tehlikeye dönüşüyor.
Erdoğan’ın makamı hayırlı olsun ama 1923- 1938 arası bir makamı da asla olmasın!