« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

01 Eyl

2014

Kendi kendini kandıran, yeni Türkiye

Joost Lagendijk 01 Ocak 1970

Dürüst olmak gerekirse, yeni görevine başlamış cumhurbaşkanı, onun başbakan olarak halefi ve onların medyadaki yardımcılarının “Yeni Türkiye”ye dair bu şişirilmiş ve süslü referanslarına artık tahammül edemiyorum.

Hâlâ epey muğlak olan ve aynı zamanda bazı olumlu unsurlar da içeren bir kavramla ilgili bu kadar rahatsız edici olan şey ne? Askerî vesayetin sona ermesinden, Türkiye’nin geçen on yıldaki ekonomik büyümesinden, birçok kamu hizmetindeki gelişmelerden ve Kürt sorununun çözülmesi yönündeki çabalardan ziyadesiyle memnunum. Halihazırdaki söylem sadece şu meşhur “Eski Türkiye”nin mevzu bahis sorunlarını çözmekten ibaret olsaydı, bu yazıyı yazmaya oturmazdım. Benim sorunum “Yeni Türkiye” anlatısının geri kalanının tonu ve içeriği.

İtiraf etmeliyim ki, geçmişle kapsamlı bir kopuşun ardından tümüyle yeni bir döneme girdiğimiz iddiasına dayalı yürütülen halkla ilişkiler kampanyalarına karşı derin kuşkular içindeyim. Bilhassa bu iddialar şanlı bir geleceğe, “küllerinden doğacak” bir Türkiye istikametinde halkına rehberlik edecek büyük lider sembolizmiyle birlikte ortaya konulduğunda. Bu tür vaatlerin amacı ekseriyetle, çoğu şeyin aynı kalacağı gerçeğini gizlemek ve zaten uzun süredir orada olan insanların iktidarda kalmalarını sağlamaktadır.

Hayaller Tiyatrosu’nda verilen sözler ile, bu şatafatlı beyanların sahibi olan aynı insanların yönettiği bugünün Türkiye’si arasında hayret verici ve cesaret kırıcı büyük bir farklılık olduğunu gördüğünüzde, şüphecilik yerini ciddi bir endişeye bırakıyor. Sözgelimi, sağlamlaştırılmış demokrasi ve AB’ye girme arzusuna dair “Yeni Türkiye” sloganlarını, zikredilen bu amaçlarla gerçekliğin taban tabana zıt olduğu ortadayken, nasıl ciddiye alabilirim? Olgun bir demokrasinin temel işaretlerine bakıldığında (basın özgürlüğü, kuvvetler ayrılığı) Türkiye son beş yılda olsa olsa daha geriye gitti. AB konusunda, bekletilen reformlar ve Avrupa standartlarından geri dönüşlerle geçen yıllardan sonra, artık genel geçer beyanlara hiç güvenmiyorum.

Çok sayıda Türk’e ve bütün yabancı gözlemcilere göre, AKP’nin “Yeni Türkiye”si giderek daha fazla “Eski Türkiye”ye benziyor, zira yöneticileri aynı eski sosyal mühendislik, muhalifleri bastırma ve devlet bürokrasisini tekeline alma yöntemlerini kullanıyor. Tek fark, 2002’den beri hakim sosyal grup olarak Kemalist azınlığın yerini dindar muhafazakar çoğunluğun almış olması.

En önemli olumlu istisna, AKP’nin Kürt sorununu ele alışı olarak görünüyor. Bu konuda, Ömer Taşpınar P24 internet sitesinde yerinde bir gözlemde bulunuyor: “Türkiye’nin ‘yeniliği’ ancak demokrasiyle (…) ilgili tüm sorunlar Kürt hakları ve özgürlüklerine paralel olarak iyileştiğinde doğrulanacak. Erdoğan’ın Kürt sorunuyla iştigalinde, kendi siyasi öncelikleri ve gündemi söz konusu olabilir. Ama Türkiye’nin yeni cumhurbaşkanı sıfatıyla, Erdoğan dünyadaki imajının Türkiye’nin demokrasi eksikliğiyle zehirlendiğini bilmeli. Kürt sorununa, Türk demokrasisinin diğer tüm kritik eksiklikleri pahasına öncelik vermek durumu düzeltmeyecektir. Dünya onu izlerken, Erdoğan’ın, ülke içi hükümet yanlısı medyadaki dalkavukları dinlemek yerine, Batı’da kendisini eleştirenlere kulak vermesi daha hayırlı olur.”

Taşpınar’ın son ifadesi, benim bu “Yeni Türkiye” tantanasına dair hoşnutsuzluğumun ardında yatan üçüncü nedene dokunuyor. Dışarıdan bakanların, yeni Türk liderliğinin çizdiği şaşaalı manzaralardan etkilendiğini düşünmek gerçek bir yanılsama. Tamam, Türkmen ve Kazak devlet başkanları etkilenebilir ve eminim Ukrayna’yı işgal etmekle fazla meşgul olduğundan Erdoğan’ın yemin töreninde bulunamayan Rusya Devlet Başkanı Putin de Avrasya’nın dört bir yanında Batı karşıtı, liberal olmayan demokrasiler tesis etme stratejisinde yeni bir yandaşı karşılamaktan dolayı mutludur. Ancak Türkiye’nin müstakbel ekonomik ve demokratik büyümesi açısından gerçekten önemi olan ülkeler, Erdoğan ve Davutoğlu beğensin ya da beğenmesin, Avrupa’da ve Atlantik’in öbür yakasında. Orada, hiç kimse, “Yeni Türkiye” bayrağı altında ortaya konulan hepsi çok şeffaf planları ve vaatleri yemiyor, zira bunlar bugünün gerçek Türkiye’sindeki endişe verici gelişmelerle bariz bir tezat oluşturuyor.

Trajik bir şekilde bu durum, baştan aşağı “Yeni Türkiye” operasyonunu, Türkiye’yi müreffeh ve saygın bir ülke olmak için acilen yapması gerekenlerden alıkoyan bir kendi kendini kandırma mesaisi haline getiriyor.

Ziyaret -> Toplam : 125,24 M - Bugn : 123265

ulkucudunya@ulkucudunya.com