Tevhid-i Selam gerçekleri
Gültekin Avcı 01 Ocak 1970
Selam soruşturmasındaki dudak uçuklatıcı bilgi ve belgelere rağmen inanılmaz bir hukuk skandalıyla soruşturma kapatıldı.
Daha doğrusu kapattırıldı.
Kolay değil 106 klasör ve 55.000 belge var o dosyada.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük ihanetinin öyküsü var o klasörlerde.
O soruşturma dosyasındaki vahim bilgi ve belgeler casusluk değilse, Türkiye’de casusluk suçunu tanımlamak veya “şudur” demek mümkün değil.
Kimseyi casusluk suçuyla itham etmek de mümkün değil.
Kamile Yazıcıoğlu’nun eşi H. Avni Yazıcıoğlu, Akabe Vakfı’nın başkan yardımcısı.
Tüm ülkeye yansıyan polis görüntülerinde ne vardı?
O görüntülerde H. Avni, İran Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü (DMO/KG) Türkiye Sorumlusu Naser Ghafari isimli İran ajanına mavi dosya içinde devletin gizli dokümanlarını vermişti.
Hüseyin Avni’nin kullanımında bulunan telefonun HTS kayıtları incelenmiş.
2009 yılından itibaren 2012 yıllarının başına kadar bu şekilde düzenli görüşmeler yaptığı, bu buluşmaların özellikle 2010-2011 yıllarında yoğun olarak gerçekleştiği, özellikle 2 ayda bir ayın 15'inde görüşmeye özen gösterdikleri anlaşılmış.
Kamile’nin polise teslim ettiği ve Hüseyin Avni’ye ait olduğunu söylediği belgelerde, Türkiye haritası üzerinde belirli illerin X işaretiyle işaretlenmiş olduğu 1/25.000 ölçekli topografik haritalar var.
Harita Genel Komutanlığı’nca hazırlanan bu haritalar üzerinde gizlilik ibaresi var.
Ve Kamile’nin polise getirdiği bu haritaların üzerinde ne yazıyor biliyor musunuz?
Aynen şöyle.
"Devletin emniyetiyle ilgili bir milli savunma sırrı olan bu haritanın alınan maksat dışında kullanılması aslının veya kopyasının herhangi bir tarzda yetkisi olmayan kişilere verilmesi muhteviyatının açıklanması veya kayıp edilmesi Askeri Ceza Kanunu ve TCK gereğince ağır cezayı gerektirir” notu var.
TSK isabetli olarak haritaların üstüne, “Bu haritalar gizli, yetkisiz kişilerin eline geçmesi ağır ceza gerektirir” diye not düşmüş.
Ama savcı her nasılsa “Hüseyin Avni yabancı değil, yetkisiz de değil” dercesine basmış takipsizliği.
Savcının ve takipsizlik kararının bittiği ve yakalandığı yerdir bu.
Bu ihanet asla kapatılamaz, kapanmayacak.
Yandaş 2 kanalın İran temsilcisi
Tevhid-i Selam terör örgütü ile ilgili Ankara C. Başsavcılığı’nca iddianame tanzim edilmişti.
Ve bu iddianame de sanıklardan biri de Fatih AYDIN.
Fatih’in 12.05.2000 tarihinde Ankara İl Emniyet Müdürlüğü’nde ifadesi var:
Şöyle diyor:
“…Hasan Kılıç Tevhid cemaatinin sorumlusu idi. Yusuf Karakuş isimli şahısla da yine Tevhid dergisinde tanıştım. Daha sonra Mehmet Şahin, Yusuf Karakuş akademiye gittik, burada Hasan KILIÇ ile olan güven ve itibarımız ilerlemeye başladı. Sohbetlerimizin konuları genelde İran rejimiyle ilgili, sık sık İmam Humeyni konusu ele alınırdı. Daha sonra Hasan KILIÇ beni, Yusuf Karakuş ve Muzaffer Değdeviren’i İran’a göndereceğini söyledi. Orada askeri eğitim yapacağımızı söyledi. Biz de tereddüt etmeden kabul ettik.
Ben, Muzaffer Dağdeviren, Yusuf Karakuş karayoluyla Doğubayazıt’a gittik. Oradan Gürbulak Sınır Kapısı’ndan geçip Mako’ya gittik. Mako’dan Tebriz’e taksi tuttuk.
Tebriz’den de Tahran’a ayrı bir taksi tutarak geçtik. Tahran’da ismini hatırlamadığım bir parkta Mehmet Ali AKBULUT’un evine telefon açtık. Mehmet Ali AKBULUT bizi bu parktan alarak kendi evine götürdü. Bu evde Abdülhamit Çelik ve Mehmet Ali Tekin bulunmakta idi.”
Yukarıda ismi geçen ve diğer Tevhid-i Selam sanık ve hükümlülerince de doğrulanan ifadelerde kim kimdir biliyor musunuz?
Hasan Kılıç ve Mehmet Ali Tekin, Selam terör örgütü özel görevli yöneticisi olmaktan 12 yıl 6 ay hapse mahkûm oldu. Selam terör örgütü hakkında aydınlatıcı bilgiler verdiği için 4959 Sayılı Topluma Kazandırma Kanunu’ndan faydalanmak istedi. Ve anlatımları neticesinde cezası 6 yıl 3 ay hapse indirildi.
Verilen ceza Yargıtay’ca onandı. (Yargıtay 9. Ceza Dairesi Esas No: 2013/14623 ve Karar No: 2014/3651 sayılı onama kararı)
Yusuf Karakuş, anayasal düzeni silah zoruyla yıkarak yerine din (Şia) kurallarına dayalı devlet kurmayı amaçlayan silahlı Tevhid-i Selam örgüt üyesi olmak suçundan, aynı kanundan istifadeyle 3 yıl 9 ay hapse mahkûm oldu. Cezası Yargıtay’ca onandı.
İfadeyi veren Fatih Aydın ve Abdülhamit Çelik, Tevhid-i Selam’dan 3 yıl 1 ay 15 gün hapse mahkûm oldu. Cezası Yargıtay’ca onandı.
Gelelim Ali Akbulut’a.
İktidara yandaş 2 medya grubunun halen İran temsilciliğini yürütüyor.
Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığı’nın (1999/648 Hazırlık, 2000/158 Esas) sayılı iddianamesi şu tespiti yapıyor:
“Tevhid Selam Grubu içerisinde yer alarak yasal yollardan İran’a gittiği ve orada örgütün Kudüs Ordusu Örgütü ile irtibatını sağlayan Mehmet Ali AKBULUT ve Selahattin EŞ ile örgütsel faaliyetlerde bulunduğu dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılmıştır.”
Tevhid-i Selam soruşturmasını yürüten bugünün polisleri ise şu tespiti yapmışlar:
“Günümüzde de anılan örgütün aynı amaçlarını gerçekleştirmek üzere İran’da bulunan, İttihadiye (İslami Radyo ve Televizyonlar Birliği) isimli kuruluşta İran Radyosu Türkçe Yayınlar Servisi’nde görevli Ali AKBULUT aracılığıyla benzer faaliyetlerini icra ettiği görülmüştür.
Ali Akbulut’un Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından “Yasa dışı Selam-Tevhid-Kudüs Ordusu Terör Örgütü üyesi olmak ve faaliyetlerde bulunmak” suçundan aranmakta, ayrıca Interpol Genel Sekreterliği tarafından da hakkında tanzim edilen A-3309/5-2013 kontrol numarası ile KIRMIZI BÜLTENLE ARANDIĞI BİLİNMEKTEDİR” (Selam Takipsizlik Kararına İtiraz s.105)
Mehmet Ali Akbulut olarak zikredilen şahıs o Ali Akbulut’muş.
Polisler öyle söylüyorlar.
Düşünebiliyor musunuz?
Zaman zaman canlı yayınlara bağlanan ve iktidar ve havuz medyasında “görevli” 2 kanalın İran (Tahran) temsilcisi olan Ali Akbulut kırmızı bültenle aranıyor.
Şaşırtıcı değil tabii.
Devlet İran’la kucak kucağa olunca Havuz Medyası’nın İran’la sevişmesi gayet doğal.
Google’a yazıp bakınca A Haber ve Hilal TV’yi görüyorsunuz.