EZGÂH DUVARA ÇARPIP DAĞILDI
Mümtaz’er Türköne 01 Ocak 1970
BDDK, Bank Asya ile ilgili Sabah, Anadolu Ajansı, Reuters ve WSJ’de çıkan haberleri, ancak on bankanın denetime alındığı söylentisinin yol açtığı ekonomideki sert fırtınadan sonra yalanlayabildi. Diğerlerine bir kulp bulabilirsiniz, Anadolu Ajansı habere inandırıcılık kazandırmak için devreye sokulmuş olmalı. Anlayacağınız, ayaklarını bankacılık sektörü üzerine kurmuş, adına iktidar siyaseti diyebileceğiniz ince ayarlı bir tezgâh dönüyor. Kaç kişinin kaç toplantı yaptığını, nasıl bir işbölümüne girdiklerini varın siz düşünün.
Bu tezgâh gelip sert bir duvara çarptı ve dağıldı. Tezgâha çomak sokan ekonominin acı gerçekleri. Üçüncü çeyrekteki büyümenin düşük çıktığı haberi ile BDDK’nın çok gecikmeli yalanlamasının çakışması tesadüf olabilir mi? Sahi Hükümet dairelerinde kurulmuş “Bank Asya kazanı”nı elindeki kocaman “danışmanlık” kepçesi ile karıştıran Yiğit Bulut, neden hiç ağzını açmıyor?
FİNANS SEKTÖRÜ RAHAT BİR NEFES ALDI
Bank Asya, bankacılık sektörünün sağlam kurumlarından biriydi. Tarafsız raporlara göre, risk sıralamasında önünde on banka duruyordu. Nitekim BDDK’yı açıklama yapmaya zorlayan ve krizi çözdüren de, son söylentiler üzerine perişan olan bu on banka oldu. Bankaların yüksek merkez binalarını ne tür bir korkunun sardığını varın tahmin edin. Bank Asya’yı batırmak, ülke ekonomisini çökertmeden mümkün değildi; durum anlaşıldı ve finans sektörü şimdilik rahat bir nefes aldı. Ama şimdilik...
Devlet iktidarı, asıl gücünü, alelade bir kâğıdı değerli bir mübadele aracına dönüştürmesinden alır. Bankacılık, devletin para üzerinden kurduğu bu iktidarı sırtını devlete yaslayarak diğer finans araçları ile paylaşma işidir. Reel ekonomi vücudun kan dolaşım sistemi ise finans sektörü de ona paralel ilerleyen sinir sistemidir. Devlet tam omuriliğin oradan bu sisteme baskı yaparak veya gevşeterek, ekonomiye müdahale eder. Bankacılık sistemi, arkasına devleti alarak işlediği için iktidarlara çok bağımlıdır. Siyaseti cazip hale getiren de bu finans araçlarına en kestirmeden ulaşma yolu olmasındandır. Hatırlayalım: 28 Şubat süreci, aynı zamanda finans sektörünün yeniden paylaşıldığı ve sonunda 2000, 2001 kriziyle çöktüğü bir dönemdi. Bugün iktidarın tekelleşmesi dediğimiz süreç de bankacılık sektörü üzerinden gerçekleşti. Bu sektördeki çöküş, aynı zamanda iktidar tekelinin çözülmesi demek.
ERDOĞAN'IN ÇEVRESİ EKONOMİ İÇİN TEHDİT
17 ve 25 Aralık yolsuzluklarını, işleyen dev tezgâhın sızıntıları olarak görürseniz, tezgâhın bütünü ve ekonomiyi bekleyen tehlike hakkında genel bir tablo oluşturmanız mümkün olur. Reel sektörün 175 milyar dolara varan döviz açığının nerdeyse tamamı, çok az sayıda şirkete ait. Bu çok az sayıdaki şirket, imar rantı ile şişenler başta olmak üzere devlet ihalelerini üstlenen müteahhitlik şirketleri. Bu şirketlerin kullandığı finansmanın kaynağı ise tahmin edeceğiniz üzere büyük ölçüde kamu bankaları. Demek ki ekonomi için gerçek risk grubunu, Erdoğan’ın çevresine yerleşmiş ve isimlerini yolsuzluk soruşturmaları ile duyduğumuz bu sermaye oligarşisi oluşturuyor.
Kısaca yolsuzluklar, Beytü’lmal’den yapılan hırsızlık veya devlet rantı üzerinden rüşvet almakla sınırlı istisnai bir durum değil; ekonominin belkemiğine yerleşmiş olan ve tam da bizim sırtımızda işleyen büyük bir tezgâhın dışa yansıyan semptomları bunlar. Bu tezgâh tıpkı 2000’de olduğu gibi yine bizim sırtımızda patlayacak. Bol ve zahmetsiz banka kredileri ile müteahhitlik sektörü üzerinden işleyen devlet rantı düzeni denizi tüketmiş vaziyette. Bankacılık sektöründen gelen sinyaller, bize bu sonucu haber veriyor.
TEZGAH KENDİLİĞİNDEN DAĞILDI
Bank Asya’yı batırmaya çalışan siyasî irade, BDDK’nın sonunda mecbur kaldığı açıklama ile havlu attığını ilan etmiş oldu. Devlet iktidarı, kökleri kendisinde olan ağacın dallarından birini eğip, oradaki yuvayı içindeki kuşla birlikte düşürmek için var gücüyle salladı. O kuşa bir şey olmadı, ama baktı ki uzaktaki dallardaki on kuşun yuvası düşmek üzere, mecburen durdu. Tezgâh, kendiliğinden dağılmış oldu.