NATO Zirvesi: Türkiye İle Batı Arasındaki Makas Açılıyor mu?
Sedat Laçiner 01 Ocak 1970
Galler’de gerçekleştirilen NATO Zirvesi Türk basınına daha çok magazin yönüyle ve Gülen’in iadesi talebiyle kamuoyuna yansıdı… Bazı gazeteler ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’a zirvede çok büyük ilgi gösterildiğini, akşam yemeğinde ABD Başkanı Obama ile yan yana oturduğunu, evsahibi İngiltere Başbakanı David Cameron ile çok sıcak sohbetler ettiğini vs. yazdılar.
Hükümete yakın medya kuruluşları NATO Zirvesi’nde Cumhurbaşkanına gösterilen ilgiyi Türkiye’nin dünyada yalnız kalmadığı görüşünü ispat etmek için kullandılar denebilir... Diğer taraftan Hükümet karşıtı cenah, Obama’nın 15 ay sonra ilk kez Erdoğan ile görüştüğünü vs. ifade ederek ve Batı ile Türkiye arasındaki anlaşmazlıklara vurgu yaparak AK Parti’nin dışarıda da dışlandığı havasını vermeye çalıştılar…
Övgü ve sövgü orkestralarını bir yana bırakıp, konuya daha teknik ve soğukkanlı bir şekilde yaklaştığımızda ise zirvenin Türkiye için zor geçtiğini, önümüzdeki günlerde Türkiye’yi dış ilişkilerde ciddi sorunların beklediğini görebiliyoruz…
TARAFLARIN TEHDİT ALGISI FARKLI
Türkiye’yi NATO ittifak sisteminde zor günler bekliyor, çünkü NATO Türkiye’nin değil, Batı’nın güvenlik sorunlarına öncelik veriyor… Türkiye’nin tehdit algıları ve çözüm beklentileri ile NATO’nun çekirdeğini oluşturan ABD ve AB üyelerinin beklenti ve algıları arasındaki fark her geçen gün genişliyor. Bu makas sadece IŞİD konusunda değil, Rusya sorununda da aynı şekilde büyüyor…
Belki de bu nedenle Türk heyetinin tüm görüşmelerinde belli bir rahatsızlık hissettim. Bu rahatsızlık karşı taraftan çok Türk heyetinin kendisinde vardı. Bu da doğaldı, çünküNATO’nun her iki alandaki stratejisinde de Türkiye belirleyici olamadı. Daha doğrusu her iki alanda da belirleyici NATO’dan ziyade birkaç ülkenin kendi aralarındaki paslaşmaları oldu…
IŞİD’E KARŞI TÜRKİYE’YE 'SESSİZ ROL'
Bu başlık aslında bana ait değil. ‘Sessiz rol’, zirveden sonra Türkiye’ye NATO tarafından biçilen rol için bazı gazetelerde kullanılan sıfattı... Doğrusunu isterseniz ‘sessiz rol’ derken neyin kastedildiğini tam olarak anlayamadım. Tahminim Türkiye’nin işlere fazlaca karışmaması, işlere müdahale etmekten ziyade çok fazla gürültü yapmadan yardımcı olması…
Türkiye, IŞİD ve Suriye-Irak konularında pek çok açıdan iki arada bir derede kalıyor. IŞİD’in yöntemlerini onaylamıyor, ancak Bağdat ve Şam yönetiminin Sünnilere dönük ayrımcı ve etnik temizlik-vari politikaları Ankara’nın aklını karıştırıyor... IŞİD’in sadece dinci bir örgüt olmadığını, aynı zamanda Sünni aşiretleri ve Sünnici dini grupları da bünyesinde topladığını bilen bazı Türk yöneticilere göre IŞİD öyle veya böyle bir dengenin oluşmasına da neden oluyor…
Türkiye’ye göre IŞİD’i de, bölgedeki mezhepsel bölünmeyi de ortaya çıkaran Bağdat ve Şam’ın kabul edilemez politikaları. Bu nedenle Ankara Hükümeti Batı’dan bu iki başkenti dizginlemesini ve ılımlı grupları desteklemesini bekliyor…
Meseleye Washington, Londra veya Berlin’den baktığınızda ise Türkiye’nin kaygılarını hiç kimse paylaşmıyor... Batı’ya göre Esad ve Bağdat Yönetimi'nin mezhepçi/ayrımcı hataları en önemli tehditler değil... Batı’dan baktığınızda asıl tehlike aşırı dinci Sünni ve Vahabi gruplar...
Batı medyasında hemen her gün boğaz kesen Müslüman hikâyeleri anlatılıyor. İki ABD’li gazetecinin yine boğazı kesilerek öldürülmesi, üstelik cinayeti yine bir beyazın, din değiştirmiş Londralı bir İngilizin gerçekleştirmiş olması dehşetin boyutlarını arttırıyor. Batı kamuoyu IŞİD tehlikesini kendi sokaklarında hissediyor. Bu ülkelerdeki milyonlarca Müslümanın bir gecede boğaz kesen katillere döneceği duygusu topluma adeta pompalanıyor.
Batı’yı dehşete düşüren bir diğer gelişme ise IŞİD’in bölgedeki Hristiyanlara dönük etnik temizlik ve toplu işkence yöntemleri.
Bu tablo içinde ABD ve AB için Beşar Esad ile Özgür Suriye Ordusu arasındaki mücadele anlamını kaybediyor. Batı, Irak ve Suriye’de adalet aramıyor, öz çıkarlarını savunmaya çalışıyor. Müslümanların birbirlerini yok etmelerinde bir sakınca görülmüyor, tam tersine böylesine bir iç çekişme Batı için faydalı bile bulunuyor.
Kısacası, Türkiye ile NATO’nun diğer üyeleri bölgeye aynı kaygılar ile bakmıyorlar... Buna bir de Türkiye ile Batı arasında bozulan ilişkileri eklemek gerekir.
BATI TÜRKİYE'YE GÜVENMİYOR, TÜRKİYE DE BATI'YA
Son çıkan haberlere göre ABD, Almanya ve İngiltere istihbarat servisleri Türkiye’yi gizlice dinliyorlar... Üstelik bu haberler ortaya çıkmış olmasına rağmen saydığımız ülkelerden biri dahi Türkiye’de özür dilemedi…
Elbette güçlü istihbarat birimleri diğer devletleri dost da olsa dinler. Bunda şaşacak bir şey yoktur. Ancak bu tür faaliyetler gizlice olur ve ortaya çıktığında mutlaka özür dilenir, bir daha olmayacağı yönünde teminatlar verilir... En azından kamuoyu önünde dinlenen ülke utandırılmaz. Oysa Alman yetkililer özürü bir yana bırakın, Türkiye üzerinde casusluk faaliyetlerinin son derece doğal olduğunu, bundan sonra da dinlemeye devam edeceklerini belirtiler. Almanya Başbakanı Merkel Türkiye’yi dost ülke olarak görmediğini açıkça ifade etti. Üstelik bu dinlemelerde ABD ve Almanya’nın gerekçe olarak ‘Türkiye’nin IŞİDkonusundaki ikili tavrı’nı gerekçe olarak gördükleri basına yansıdı…
Hükümet çevreleri ne derse desin, Batı’da Türkiye’nin IŞİD’e karşı nispeten hoşgörüyle baktığı, faaliyetlerine kolaylık sağladığı düşüncesi belli çevrelerde mevcut. Hatta içeride dahi bu yönde haber ve yorumlara sıkça rastlıyoruz. Bu da Türkiye’yi IŞİD konusunda güvenilir bir ortak yapmayan nedenler arasında görülüyor… Hükümet bu tabloyu kırmaya dönük hamleler yapsa da algıların kolay kolay değişmeyeceği açık. Üstelik Hükümet,IŞİD’e karşı çeşitli nedenlerden dolayı (49 rehine gibi) doğrudan ve kesin bir tavır da almakta zorlanıyor… Hal böyle olunca bölgede Türkiye’ye ‘sessiz rol’ verilmesini anlamak zor olmuyor…
KÜRTLER SİLAHLANDIRILIYOR
İşin aslına bakacak olursak bu rol NATO Zirvesi’nde çizilmiş de değil. Batı, stratejisiniNATO Zirvesi’ne bırakmış değildi. Çok daha önceden bazı kararlar alındı, uygulamaya dahi geçildi. Örneğin IŞİD Bahanesiyle Kürtler silahlandırılmaya başlandı. ABD, İngiltere, Almanya ve diğer bazı Batılı ülkelerin Kürt Bölgesi’ni silahlandırması tesadüf sayılabilir mi? Üstelik bu hamle nedeniyle Türkiye’ye danışılmadı dahi…
Bazıları diyebilir ki “ABD, Barzani’yi silahlandırmak için neden Türkiye’ye danışsın?”... Doğru, burada yasal bir zorunluluk yok, ancak aynı ittifakın üyeleri, müttefikinin komşusunu silahlandırırken nezaketen de olsa müttefikine bir kez olsun sorar. Oysa ABD, Türkiye’yeBarzani’yi sormadığı gibi şu sıralar PKK’nın silahlandırılmasının dahi yolu yapılıyor. Hatta PKK’nın terör örgütleri listelerinden çıkması dahi hararetli bir şekilde tartışılıyor. Dahası bu tartışmalar devlete yakın etkili mahfillerce teşvik ediliyor.
Batı’nın IŞİD stratejisi az çok belli. Hava saldırıları ve istihbarat paylaşımı devam edecek... Bu süreçte ABD hem İran’la, hem de Suriye ile, yani Esad’la işbirliği yapıyor. Aynı şekilde Türkiye’nin arasının çok kötü olduğu Bağdat yönetimine ABD ve İran desteği sürüyor. Türkiye ise çaresiz bu işbirliklerini izlemek zorunda kalıyor ve “silahları Bağdat’a vermeyin” veya “silahlar PKK’ya ulaşmamalı” türünden serzenişlerde bulunuyor. Ancak bu serzenişlerin çok da dikkate alınmadığını görebiliyoruz...
Mevcut şartlar altında Türkiye’nin manevra alanı çok geniş değil. Türkiye’ye soru soran da zaten çok değil... Türkiye'den beklenen neredeyse sorgulamadan destek vermesi...
Buna rağmen Türkiye, IŞİD’e karşı Batı ile işbirliğini sürdürüyor, çünkü ‘dinci ve terörist destekçisi’ etiketini yemek istemiyor. Nitekim son 7 ay boyunca ABD ve AB ülkelerinin verdiği listelere dayanarak 6 yabancının yurda girişi yasaklanmış durumda. Aynı listelere dayanarak sınır dışı edilen yabancı sayısı ise 1.000’i geçiyor...
Batı, Türkiye’den Suriye ve Irak sınırlarını daha sıkı kontrol etmesini istiyor. Buna siz bir tür 'karakol görevi' de diyebilirsiniz. Türkiye ise ilişkileri bozmamak pahasına bu görevi 'sessizce uyguluyor'. Ancak içi rahat değil...
TÜRKİYESİZ OLMAZ
ABD Başkanı Obama, önceki gün IŞİD’e karşı mücadeleye Türkiye gibi Sünni ülkelerin de müdahil olması gerektiğini açıkladı. Bu açıklama bir yönüyle sert bir eleştiriyi de içinde barındırıyor aslında. Obama, “Türkiye, BAE ve Suudi Arabistan neden pasif kalıyor”demeye getiriyor. Buna rağmen ABD, Sünniler olmadan IŞİD'le mücadelenin zorluğunun farkında. Bu nedenle Ankara'yı 8 Eylül'de ziyaret eden ABD Savunma Bakanı Hagel,"Türkiye olmadan olmaz" dedi. Hagel, toplantı sonrasında ise şunları söyledi: "Bazı roller oynamak istiyorlar. Spesifik roller. Bunları yerine getirecekler"...
Yani Türkiye'ye ne yapıp edip bu meselede olabildiğince geniş bir rol oynatacaklar...
Öte yandan ABD'nin zorladığı gönüllüler gücü'ne katılması ve ön planda yer alması halinde Türkiye'yi IŞİD'in doğrudan hedefi olmak gibi riskler de bekliyor... Türkiye, IŞİD'e karşı kurulan mekanizmada pasif roller aldığında bile IŞİD'in tehdidi altında kalabilir. İncirlik Hava Üssü'nü kullandırmak veya IŞİD'e karşı daha aktif bir katılım halinde ise Türkiye ile IŞİD doğrudan çatışan taraflara dönebilir.
Kısacası Türkiye’ye, bölgede çok da benimsemediği bir rol dayatılıyor.
RUSYA’YA KARŞI DA SESSİZ ROL
Batı, Türkiye’nin Rusya-Ukrayna sorunundaki rolünden de çok mutlu değil. Türkiye, Rusya’nın Kırım’ı ilhakından ve Ukrayna’ya müdahalelerinden rahatsız aslında, ancak tepkisi Batı’nınki kadar sert değil. Diğer taraftan ABD ve AB aldıkları müeyyide kararlarının etkili olabilmesi için Türkiye’yi de yanlarında görmek istiyorlar.
Batı ile Rusya arasındaki soğuk savaş sertleşirse Türkiye Batı politikalarının altını oyan ülke konumuna düşecektir… Batı, Türkiye’den IŞİD’e karşı olduğu gibi Rusya’ya karşı da daha net ve sert bir tutum bekliyor…
Dediğimiz gibi, Türkiye ise her iki rolü de benimsemiyor, fakat bunu açıkça ilan da edemiyor… Dolayısıyla taraflar arasındaki makas her geçen gün açılacaktır ve Türkiye tercih yapmak zorunda bırakılacaktır…
Başa dönecek olur isek, NATO Zirvesi Türkiye için zor geçti, ama maalesef daha zorlu seçimler önümüzdeki dönemde geliyor…