Terör örgütlerinin esir aldığı ülke Türkiye
Ümit Özdağ 01 Ocak 1970
IŞİD’e karşı kapsamlı bir askeri operasyonun başlaması süreci her geçen gün ilerliyor. ABD bölgesel koalisyon üretmek için çalışmalarını sürdürüyor. Arap ülkeleri ise hangi ölçülerde ABD’nin askeri operasyonlarına destek vereceklerini konuşuyor. Ankara ise Musul Başkonsolosluğunu gereken zamanda boşaltmama veya askeri operasyon ile tahliye edememenin sonucu olarak yurttaşlarını IŞİD’e esir vermiş olmanın sonuçlarını yaşıyor. IŞİD sadece Musul Başkonsolosluğu çalışanlarını ve onların bebeklerini değil, aslında Türkiye’nin bütün Ortadoğu politikasını esir almış durumda. Türkiye Ortadoğu’da değil IŞİD’i rahatsız edebilecek bir adım atmak, IŞİD’ten terörist diye bahsetmek, yurttaşlarının “esir” ve “rehin” olduğunu bile resmi ağızlardan açıklayamıyor. İki gün önce Cidde’de yapılan, Türkiye’nin de katıldığı toplantıda Arap ülkeleri nihai bildiriye IŞİD’e karşı askeri önlemleri destekleme kararını yazmak isteyince Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu hızla Cidde’yi terk ediyor.
IŞİD gibi bir örgütün elinde iki bebek dahil insanlarınızın rehin olması muhakkak ki bir hükümeti manevi baskı altına alır. Ancak Türkiye’nin tek seçeneği, IŞİD imana gelip rehineleri geri verinceye kadar beklemek midir? Türkiye “sonuna kadar” (neyin sonuna) bekler ise rehineleri IŞİD’den geri alması mümkün olacak mıdır? Veya artık Hükümet, umutsuz bir şekilde rehineleri geri almayı tesadüfe bırakmış ancak dış politikasında rehineleri sadece hareketsizlik gerekçesi olarak mı kabul etmeyi tercik etmektedir? Yoksa AKP Hükümeti, Türkiye’yi Ortadoğu’da bir terör örgütüne rehin olmaktan çıkaracak bir şekilde artık beklemek dışında politikalar geliştirme arayışı içinde olmalı mıdır?
Türkiye gibi bir ülkenin IŞİD ve benzeri terör örgütleri karşısında beklemek dışında hareket ve eylem alanları vardır. Üstelik Türkiye’nin IŞİD’e baskı imkan ve kabiliyeti mevcut jeopolitik koşullarda zirveye çıkmıştır. Güneyden, doğudan ve batıdan düşmanlar ile kuşatılmış durumdadır. Sadece kuzey hattını oluşturan Türkiye, IŞİD için tek “barış” bölgesidir. Sadece barış bölgesi değil aynı zamanda nefes borusu olmak durumundadır. ABD ve Arap ülkelerinin yeni bir kapsamlı harekata başlayacak olması, IŞİD için Türkiye’yi/tutumunu daha da hayati hale getirmektedir. Türkiye’nin IŞİD’e yönelik başlatacağı çok boyutlu eylemlilik, örgüte tarihin en ağır darbesini indirebilir.
IŞİD’in elinde Türkiye’ye karşı rehinelerden başka kullanacak bir unsur olmadığı için terör örgütü rehineleri vermemek için direnecektir. (Ancak...) Özetle, Türkiye’nin artık Ortadoğu politikasını terör örgütüne rehin olmaktan kurtarmak için adımlar atmasının zamanı gelmiştir.
Türkiye sadece IŞİD’e değil, aynı zamanda PKK’ya esir olmuş durumdadır. (Kişisel olarak benimsememekle birlikte) terör örgütlerinin aşılmasında terör örgütleri ile müzakere henüz orta ve uzun vadeli sonuçları ortaya çıkmamış olmakla birlikte kullanılabilecek bir yöntemdir. Ancak her yöntem gibi ancak doğru uygulanıldığında başarı sonucu (kısa vade için) vardır. Oysa Türkiye’de AKP Hükümetinin PKK ile sürdürdüğü müzakere süreci, a) devletin ayağa düşmesine, b) PKK’nın Güneydoğu Anadolu bölgesinde devlet otoritesini dışlayan/yerine geçen otoriteye dönüşmesine izin vermiştir. PKK terör örgütü, müzakereler sürecinde ülkemizin bir bölümü rehin/esir almış ve fiilen bölünme sürecini başlatmıştır.
Sonuç olarak, Türkiye dış ve iç politikasında terör örgütlerinin ipoteği olan bir ülkeye dönüşmüştür. Bu durum bütün dünya tarafından görülmekte ve ülkemizin saygınlığı ve güvenliği eş zamanlı olarak erimektedir. Bu sürecin bir an önce sona ermesi, ancak kapsamlı bir zihniyet devriminin siyasal iktidara yansıması sonucunda gerçekleşebilir.