Lime lime dökülen dış politika
HASAN ÜNAL 08 Ocak 2008
Geçen hafta Ermenistan’dan gelen bir haber, diğer bütün kötü örneklerde yapıldığı gibi es geçildi. Oysa haber hem gazetecilik hem de AKP’nin dış politikasının nasıl iflas ettiğini göstermesi açısından fevkalade önemliydi.
Aralık ortalarında AB zirvesinde alınan kararlar gibi... Önce AB Genel İşler Konyesi’nde Türkiye’nin ‘katılım’ müzakereleri yapmadığı sonucuna varılmış ve yürütülen görüşmelerin de ‘müzakere’ değil, ‘hükümetlerarası konferans’ olduğu belirtilmişti. Yani AB’ye ‘katılım’ için müzakere etmiyormuşuz. AB canı sıkıldıkça ve AB dışından konuşacak birisini ararsa, bizimle hükümetler arası konferans topluyormuş!!!
2002 sonlarından itibaren AB propagandistleri bu haberleri önemsemediler. Tam tersine ‘akil adamlar kurulu’nun yetkileri içerisine AB’nin sınırlarını belirleme konusunun verilmediğini abartılı sözlerle ifade ederek ön plana çıkardılar. Bütün bunlar gerek Ermenistan ile ile ilişkiler ve Ermeni Sorunu hakkında gerekse AB ile alakalı mevzularda nasıl bir psikolojik harp yapıldığını bir kez daha gösteriyor.
Ermenistan kestirip attı
AjanslarIn verdiği haberlere göre, 15 Nisan 2005 tarihinde Başbakan Erdoğan imzasıyla Ermenistan Devlet Başkanı Koçaryan’a gönderilen ve soykırım iddiaları konusunda tarihçiler komisyonu kurma teklifini Ermenistan elinin tersiyle itmenin dışında, kendi taleplerinin neler olacağını da göstermiş.
Ermenistan Milli Meclisi 19-20 Aralık’daki ‘Türkiye İle İlişkiler’ özel oturumunda önce 301. maddenin Türk Ceza Kanunu’nundan kaldırılmasını istemiş. Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Aram Rustamyan, Türkiye ile bu konuyu kamuoylarının önünde tartışabilmek için 301. maddenin kaldırılmasının şart olduğunu iddia etmiş; aksi takdirde, Ermeni tarafına mensup insanların Türkiye’de söyleyeceklerinin ‘suç’ kategorisine gireceğini belirtmiş. Demekki adamlar Türklüğe hakaret edecekler...
Taşnak Partisi yetkilileri ise Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırın Sevr Antlaşması temel alınarak yeniden belirlenmesinin gerekli olduğuna dikkat çekmiş. Türkiye ile Ermenistan arasındaki mevcut sınırları belirleyen 1921 Kars Antlaşmasının Ankara ile Sovyetler Birliği arasında imzalandığını; Ermenistan’ın bu antlaşmaya imza atmadığını söylemişler.
Dışişleri Bakanı da döktürmüş
İŞİN daha da vahim tarafı ise Ermeni Meclisinin bu özel oturumuna Ermenistan Dışişleri Bakanı Vartan Oskanyan da katılmış. Oskanyan, ‘normal ilişki’ fırsatının Ankara tarafından Sovyetler Birliği’nin parçalandığı 1991 ve Türkiye’nin AB ile üyelik görüşmeleri (2003) süreci başlangıcında kaçırıldığını söylemiş.
‘Türkiye bizden ne istiyor’ sorusuna Oskanyan, ‘Yerine getirilemeyecek üç şart koşuyor. Birincisi sınırların şimdiki haliyle tanınması, ikincisi Karabağ sorununun Azerbaycan lehinde sonuçlandırılması, üçüncüsü de soykırım iddiamızdan vazgeçmemiz. Bu üç konuda Türkiye’nin bizden hukuki gerekçeler bir yana, ahlak değerleri açısından da talep etme hakkı yoktur’ demiş.
Ermenistan’ın eski Kanada Büyükelçisi Ara Papyan ise Türkiye’ye soykırım faturası çıkarmış. Papyan’a göre 1914-1919 yılları arası belgeler incelenerek hesaplar yapıldığında ortaya 19 milyar 130 milyon 982 bin Fransız frangı tutarında fatura çıkıyormuş. Birinci Dünya Savaşı yıllarındaki paranın değeri günümüzde dolara çevrildiğinde Ermenistan’ın Türkiye’den alacağı 14 milyar 500 milyon dolara tekabül ediyormuş.
Üç ‘T’ politikası
Ermenİstan’dan gelen bu ‘resmi’ cevap üç ‘T’ politikasının aynen uygulanmakta olduğunu gösteriyor. Ermeni soykırımı iftiralarını Türk halkına yutturmaya çalışanların söylediklerinin aksine, gerek Ermeni diyasporası gerekse Ermenistan devleti üç ayaklı bir siyaset izliyor. Soykırım iftiralarını ‘bir şey çıkmaz; her hangi bir sonucu olmayacak’ diyerek Türkiye’ye ‘tanıttırmak’ ve özür diletmek. Ardından da ‘tazminat’ ve ‘toprak’ talep etmek.
Bugüne kadar soykırım iftiralarını AB üyesi olmanın basit bir gerekçesi ve her hangi bir sonuç doğurmayacak sıradan bir özür olarak halka anlatan çevrelerin bu haberler üzerine halktan özür dilemeleri gerekir, eğer gerçekten iyi niyetle ve sırf AB yolunun açılması için bir şeyler söyledilerse... Yoksa hemen hemen hepsinin art niyetle bu propagandayı yaptıklarını söylersek haksız mı oluruz?
Hükümetin izlediği dış politika iflas etmiştir. AB konusu aralık ayında bitti. Hükümet AB konusunda söylemedik laf bırakmamıştı. Aslında 1999’dan itibaren Türkiye’nin AB’ye giremeyeceği açıktı. 2004 yılı 17 Aralık kararları Türkiye’nin nasıl ve ne zaman AB üyesi olacağını değil; neden ve niçin üye olamayacağını anlatmaktaydı.
Ama o kararlar Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük diplomatik başarısı diye Ankara’ya getirilip, Kızılay’da kutlamalar yapıldı. Bütün bunların üzerine bir de Ermeni taleplerini eklersek, Barzani’nin devletleşmesini ve Kıbrıs’taki olup bitenleri ilave edersek, buna dış politika bile denemez. Bu açıkça bir tasfiye sürecidir; ama her tarafından dökülmeye başlamıştır.