« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

08 Oca

2008

2008 yılındaki en büyük tehdit

Hasan Celal Güzel 08 Ocak 2008

2008 yılındaki en büyük tehdit, 'Kürt Sorunu'nun uluslararası zemine taşınmasıdır.

Evvelâ şunu belirtelim ki, 'irtica' ve 'bölünme' konularında paranoyamız yoktur. Süratle modernleşen Türkiye'nin laiklikten vazgeçmesi ve teokratik devlet yapısına dönüşmesi mümkün değildir. Aynı şekilde, Türkiye'nin bölünüp parçalanması da düşünülemez. Ancak, Türkiye'nin bölünmez bütünlüğünü tehdit eden unsurların yerinde ve zamanında teşhis edilerek gerekli tedbirlerin alınması çok önemlidir.

Bu çerçevede, Türkiye'deki etnik farklılıkların istismar edilerek bir 'Kürt Sorunu' çıkarılmaya çalışıldığı ve bu sorunun siyasî manevralarla eski 'Şark Meselesi'nin bir parçası hâlinde milletlerarası platforma getirilmek istendiği müşahede edilmektedir.


***

Tarihe baktığımızda, 18. asırdan itibaren Avrupa'nın Osmanlı Devleti'ni parçalamaya çalıştığını ve bunun için Hıristiyan tebaayı isyana teşvik ettiğini görürüz. Batılılar, 'Hasta Adam' olarak adlandırdıkları

'Osmanlı'nın çöküşünü hazırlamak ve 'Şark Meselesi'ni çözmek için, her vesileyle Devletin içişlerine müdahale etmişler ve azınlıklar sorununu uluslararası konferanslarda ele almışlardır. 1774'deki Küçük Kaynarca Muahedesi'nden 1878'deki Berlin Antlaşması'na kadar geçen bir asırlık dönemde bu durum açıkça gözlenmiş ve sonunda Osmanlı Devleti tasfiye edilmiştir.

Sevr Antlaşması, bu tasfiyenin sonucudur. Esasen Millî Mücadele ve İstiklâl Savaşı da, 'Şark Meselesi'nin tatbikinin önlenmesi için başlatılmıştır. Bu süreçte, Tanzimat ve Islahat Fermanları ile I. ve II. Meşrutiyet'in önemli bir yönü, Batılıların Türkiye'de azınlık olarak gördükleri Hıristiyan gruplara imtiyaz verilmesiyle ilgilidir. Ancak, verilen hiçbir imtiyaz, yapılan 'reformlar', Osmanlı'yı parçalamak isteyen emperyalist Batı'yı tatmin etmemiş; sonunda 'Rum/Yunan Meselesi', 'Bulgar Meselesi', 'Ermeni Meselesi' adı altında sorunlar çıkarılmaya devam edilmiştir.

Batılılar, Kürtleri de tahrik ederek isyana teşvik etmişlerdir. İngiliz ajanı Binbaşı Noel'in, Şeyh Sait İsyanı sırasında bir 'Kürt Lavrensi' gibi faaliyet gösterdiği bilinmektedir.

***

'Kürt Sorunu' ifadesine karşı çıkarken, işte bu tarihî gerçeklerden hareket ediyorduk. Yoksa, Kürt kardeşlerimizin sorunlarıyla elbette yakından ilgiliyiz ve bu sorunların hâlli için her türlü tedbirin alınmasından yanayız. Lâkin, kastedilenin iyi anlaşılması gerekir. Türkiye'de, etnik farklılıktan doğan bir sorun yoktur. Başbakan Erdoğan da Diyarbakır'daki iyi niyetli beyanının nasıl istismar edildiğini fark etmiş ve bu ifadeyi bir daha kullanmamıştır.

2007'nin son döneminde, sınır ötesi operasyonun da katkısıyla terör örgütü çözülmeye başlayınca, Hükûmet'in terörle mücadele programını hızlandırmasını isabetli buluyoruz. TCK'daki pişmanlık hükmünün uygulanması, yolunu şaşırmış gençlere kucak açılması, Güneydoğu için yeni ekonomik ve sosyal tedbirlerin alınması faydalı olacaktır. Diğer taraftan, AB'ye giriş çerçevesinde yeni reform hamleleri yapılması da önemli olmaktadır.

Lâkin, bütün bu hüsnüniyetli icraatın yanında, Kürt konusunun bir 'uluslararası sorun' şeklinde ele alınması, Türkiye için fevkalâde tehlikeli bir durumdur. Nitekim, bu bakımdan yeni bir safhanın başladığı görülmektedir. Geçen Aralık başında, Avrupa Parlamentosu'nda düzenlenen 'AB, Türkiye ve Kürtler' konulu Konferans, bu tehlikeli eğilimin başlangıcını teşkil etmiş; Türkiye'nin içişlerine açıkça müdahale sayılması gereken bu toplantı karşısında hiçbir tepki gösterilmemiştir. Diğer bazı Avrupa başkentlerinde de buna benzer toplantılar düzenlenmiş; nihayet İngiltere'de Chattam House'da (Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü ) bir Kürt Konferansı yapılmıştır. Son yüzyılda uluslararası siyaseti tanzimde etkili olan ve İsrail 'in kurulmasında önemli rol oynayan bu kuruluşça düzenlenen Konferans, Kürt konusunun uluslararası bir soruna dönüştürülmek istendiğinin işaretidir.

***

Bu safhada Batılılar, Türkiye'ye 'Size sınır ötesi operasyon konusunda destek verdik; siz de Kürt Sorunu'nu siyasî şekilde çözün' diyecekler ve özerk yönetim, federe devlet gibi, üniter yapıyı ve bütünlüğü zedeleyecek formüller getirmeye kalkışacaklardır.

Türkiye'nin tuzağa düşmemesi ve bu mahiyetteki toplantıları 'içişlerine müdahale' sayarak tepki göstermesi gerekir.

Ziyaret -> Toplam : 125,37 M - Bugn : 129453

ulkucudunya@ulkucudunya.com