Rehine Pazarlığı ve IŞİD'le Araya Mesafe Koymak
Sedat Laçiner 01 Ocak 1970
Üçü Iraklı 49 rehine, üç aydan uzun bir süre sonra serbest kaldılar. Basında yer alan veMİT’e dayandırılan bilgilere göre operasyon esnasında bir tek kurşun dahi atılmamış… Rehineler iki otobüsle Akçakale sınırındaki Telabyad şehrine getirilmiş. OtobüslereIŞİD’e ait kamyonetler de eşlik etmiş. Sızan haberlere göre tüm bu olanları MİT Müsteşarıda TSK ve Türksat uyduları üzerinden izlemiş. Yolculuk 450 kilometre boyunca sürmüş… 46 Türk rehine sınırda teslim alınmış…
Yine sızan haberlere göre MİT, kaçırılma olayını iyi analiz etmiş, IŞİD üzerinde ikna gücü olan aşiretleri ve kişileri kullanmış, en sonunda da mutlu sona ulaşmış…
“SİYASİ PAZARLIK OLDU”
İşin sırrı, IŞİD’i ikna eden sözlerin ne olduğu… Yani yapılan anlaşmanın içeriği… NitekimCumhurbaşkanı Erdoğan da bir anlaşmanın, hatta bir pazarlığın söz konusu olduğunu ifade ediyor. Erdoğan, “maddi pazarlık yok, diplomatik-siyasi pazarlık oldu” diyor… İşin doğrusu, bu tür durumlarda en ucuzu maddi pazarlıktır. Parayı verirsiniz, rehineyi alırsınız ve işiniz biter. Siyasi bir pazarlıkta ise işler biraz karışır, neyin verildiği önem kazanır.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler Genel Kurul görüşmelerine katılmak üzere New York’a hareketinden önce yaptığı basın toplantısında IŞİD ile bir takasın söz konusu olup olmadığı sorularına şu karşılığı verdi:
“Velev ki olsa dahi, böyle bir takas olmuş olsa bile ben şuna bakarım: Benim 49 vatandaşımızın karşılığı hiçbir şeyle değişmez, hamdolsun ailelerine kavuştu diye düşünürüm”.
Erdoğan, operasyonun üçüncü bir ülke ile yapılmadığını, tamamen MİT tarafından gerçekleştirildiğini de belirtti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, buradaki konuşmasında pazarlık iddiaları için şunları söyledi:
“Pazarlıktan neyi kastediyorlar bunu bilemem. Burada eğer maddi bir pazarlıktan bahsediyorlarsa böyle bir şey katiyen söz konusu değil. Ama siyasi noktada diplomatik bir pazarlıktan bahsediyorlarsa tabi ki siyasi, diplomatik bir pazarlık kesinlikle söz konusu. Zaten bir diplomasi zaferidir bu. Bu siyasi bir pazarlığın neticesidir…”
Özetle Cumhurbaşkanı Erdoğan, IŞİD ile siyasi bir pazarlığın yapıldığını, böylece ikna edilen IŞİD’in aylar sonra 49 rehineyi MİT’e teslim etmeyi kabul ettiğini ifade ediyor…
Öncelikle rehinelerin kurtarılmasında emeği geçen herkesi tebrik ediyorum. Daha önceki yazımda da belirtmiştim, vatandaşlarımızın sağ salim evlerine dönmesi büyük bir başarıdır. Ancak meselenin diğer boyutu operasyonun maliyetidir. Doğrusunu isterseniz “siyasi pazarlık” ve “diplomatik zafer” kelimeleri beni biraz rahatsız etti… Bu kelimelerin içeride ve dışarıda nasıl bir çağrışım yapacağını tahmin edebilirsiniz. Diyeceksiniz ki “devletler böyle şeyler yapmaz mı”, yaparlar elbette. Ancak bunu bu kadar açık sözlülükle ifade etmesek sanki daha iyiydi…
NE VERDİK?
Türkiye, siyasi alanda IŞİD’e ne verebilir ki onu ikna edebilsin? Bu sorular hemen herkesin aklına gelecektir… Eli kanlı bir örgütü ya tehdit edersiniz, ya da büyük vaatlerde bulunursunuz. Varsa elinizde önemli adamları, onların karşılığında bir takasta da bulunabilirsiniz… İşte tüm bunlar ise IŞİD ile Türkiye’yi yakın göstermek isteyen kişi ve grupların elinde önümüzdeki günlerde önemli birer istismar malzemesi olacaktır...
Tüm bunlara ek olarak IŞİD’e karşı koalisyona aktif olarak katılmamak için rehineleri gerekçe gösteren Türkiye, bundan sonra daha zayıf mazeretlerle konumunu devam ettirebilecektir...
Bu noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, pazar günü yaptığı açıklamaların akılları karıştırdığını da belirtmek gerekir. Erdoğan, "Koalisyon tekliflerine hemen evet diyemezdik. Çünkü bizim 49 canımız var. Bunların can güvenliğini halletmeden biz adım atamayız dedik. Personelimizin can güvenliğini düşünerek adımlarımızı attık"derken bundan sonra koalisyona katılabilir mi demek istiyor, bunu da zamanla göreceğiz...
Eğer mevcut durumunda radikal bir değişiklik olmaz ise Türkiye, IŞİD konusunda ABD ve genel olarak Batı’dan çok farklı bir yerde duruyor. Türk Hükümetine göre hava operasyonları ve benzeri askeri önlemler IŞİD’i bitirmez, aksine daha da güçlendirir. Ayrıca Ankara, bölgede IŞİD’den daha tehlikeli grupların olduğunu, bunların başında iseEsad rejiminin geldiğini iddia ediyor. Bu konuda ABD ve Avrupa ile İran-Suriye ve Irak Şii ittifakı birlikte hareket ederken, Türkiye’nin dışarıda kaldığı rahatça görülebiliyor.
TERÖRÜ DESTEKLEYEN ÜLKE İMAJI
IŞİD, şu anda dünyanın en sevilmeyen örgütü. Doğrusunu isterseniz IŞİD de imajını pek umursamıyor… Dünyanın en vahşi eylemlerini kameraya alıp, bir de dünya ile paylaşıyor… Medreseleri ve camileri bombalayan, sivilleri katleden, Ortaçağ savaş hukukuna benzer bir anlayışla hareket eden örgüt, Batı dünyasında şeytani bir terör örgütü imajına sahip. Bu nedenle hiçbir devlet adının IŞİD ile birlikte anılmasını istemiyor.
Örgütün fikri köklerini aldığı ve zamanında ciddi maddi destek gördüğü Suudi Arabistan dahi batı kamuoyunda IŞİD ile hiçbir ilişkisinin olmadığını, tam aksine IŞİD’in Suudi Arabistan’ı düşman gördüğünün altını çiziyor. Suudlar bu amaçla Batı’nın etkili gazetelerinde makaleler yazdırıyor, üniversite ve düşünce kuruluşlarında (think tank) etkili uzmanlar üzerinden imaj çalışmaları yaptırıyor…
Bu konuda Türkiye’nin Batı’daki imajı ise iyi durumda değil. Ne yazık ki Türkiye’yi IŞİD ile bağlantılı gösteren haber ve yorumlar her geçen gün artıyor. Rehine olayından sonra bu yorum ve haberlerde artış olabilir…
TÜRKİYE, ARAYA MESAFE KOYMALI
Bundan daha önemlisi, Türkiye IŞİD’e karşı güçlü ve net bir tavır bugüne kadar ortaya koyamadı. Yetkililer bunun aksini söyleseler de IŞİD hakkındaki eleştiriler cılız kaldı… Yetkililer çoğu kez “siz zaten bizim böyle bir örgütü desteklemeyeceğimizi biliyorsunuz” şeklinde açıklamalar yaptı. Oysa ki mesele bu kadar hafife alınamayacak önemdedir.
Burada sadece bir terör örgütünün veya mezhepçi militan bir grubun neden olduğu bir sorundan bahsetmiyoruz. El Kaide ve IŞİD, Türkiye’nin temsil ettiği dini anlayışın tam tersini temsil etmektedir… Bu nedenle Türkiye, koyu Vahabizm ve terörizmibirleştiren, Hariciliği yeniden ve en vahşi şekliyle hortlatan IŞİD anlayışına karşı açıkça tavır almak zorundadır.
Belki Ankara’da birileri IŞİD ile gereksiz bir kavgayı tehlikeli bulmaktadır, ya da IŞİD’inPKK’yı, Esad’ı ve Irak’ın Şii milislerini dengelediğini, dolayısıyla Türkiye’nin çıkarına faaliyette bulunduğunu hesaplıyordur. Ancak dediğimiz gibi, mesele konjonktürel mülahazalarla ele alınırsa büyük resim görülemez.
ILIMLI SÜNNİ İMAJI DA YIKILIYOR
IŞİD, şu anda ılımlı ve uzlaşmacı Sünni imajını da yerle bir ediyor. Sünni dünyanın, din adamları ve siyasiler üzerinden güçlü bir şekilde tavır almayışı IŞİD ve El Kaide’nin sıradan Sünni örgütleri olduğu hissini dünyaya yayıyor. Oysa ki IŞİD, Hariciliğin yenilenmiş bir halidir ve Sünniliğin dışında bir akımdır. Bu anlamda IŞİD’in Sünni bir örgüt olarak algılanmasının Türkiye’ye de büyük zararları olacaktır.
Tüm bunları söylerken Türkiye eline silahı alsın da IŞİD’le savaşa tutuşsun da demiyoruz. Zaten bu örgütü silahla bitirmek kolay değildir. Tam aksine bu fikri bir mücadeledir ve mücadelenin en büyük aktörleri din adamları, fikir adamları ve siyasiler olacaktır. Türkiye başta Diyanet İşleri olmak üzere güçlü bir şekilde ülkemizin din anlayışını tüm dünyaya ve Türkiye sokaklarına hatırlatmalıdır. Emin olunuz iman ve fikir alanında verilecek mücadele en büyük istihbarat operasyonlarından bile daha etkili olacaktır.