« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

08 Oca

2008

Türkiye'de gerçek iktidar `kimler`?

Yiğit BULUT 08 Ocak 2008

Bu soruya cevap aramadan "bana gelen mesajlarda" gördüğüm bir tespitten yola çıkarak karşıt görüş olması amacıyla bir detayı aktarmak istiyorum. Yapılan yorumlarda "AKP'nin bir doktrin olarak geliştiğine" ve tek başına 1999 sonrası "genleşerek" , diğer etkenlerden bağımsız bu noktaya geldiğine dair cümleler var. Bana göre bunlar "diğer etkenler" dışarıda bırakılarak varılmış "eksik" sentezler.

Neden derseniz?

Size iki soru soracağım; 2000-2001 krizi Türkiye'de nasıl bir "sosyal doku" travması yarattı ve en önemlisi son iki seçimde "merkez" nasıl çöktü?

Sevgili dostlar, 2000 Ocak-2001 Şubat arasında "oluşan finansal dalga" içinde "üç partili koalisyonun bütün partileri" boğuldu. Merkez "sağ-sol hatta MHP'de dikkate alınırsa uca doğru bir yelpaze" dahil, ana yapı "kırılırken"; merkezi çökertme harekatı "Genç Parti" ile tamamlandı. Seçime "son virajda dahil olan Genç Parti", Doğru Yol ve MHP'yi barajın altına iterek AKP'nin "aldığı en az oy ile en fazla" milletvekiline sahip olmasının yolunu açtı. Uzun lafın kısası; 2000-2001 krizi "sağ ve sol" merkezi çökertirken, seçimde Genç Parti son darbeyi vurdu. Aynı dinamiği son seçimde de gördük. Tek başına seçime girse yüzde 14'lere çıkabilecek bir Doğru Yol Partisi'nden bahsedilirken, son virajda "ortaya ANAP'lı bir" birleşme formülü çıktı. Üzerinde konuşuldu, gidildi, gelindi. Ve sonunda kamuoyunda "Lanet olsun bunlara" dedirtecek bir noktaya "olay getirildikten" sonra "iki parti ayrı seçime girerken, Doğru Yol Partisi" tasfiye edilerek, ortaya "Demokrat Parti" ismi atıldı. Birinci seçimde Genç Parti ve ekonomik kriz gibi etkenler ile çöken merkez, ikinci seçime günler kala "merkez partileri" tarafından çökertildi.

Sonuç 1: Tek başına gelişen bir "doktrin" ile "diğerlerinin durumundan ortaya çıkan yapı arasında" büyük fark var. AKP henüz bir "doktrin" değil.

Bu noktada gelelim ana sorumuza; Türkiye'de gerçek iktidar "kimler"? Veya daha değişik ifadesiyle; Türkiye'de 1946-1999 arasında görülen "seçkinler iktidarı" yerini "halk adına hareket eder görünen" yeni tip "iktidar seçkinlerine" mi bırakıyor ?

"Bu iki kavram arasındaki fark nedir?" sorusundan başlayalım...

Seçkinler her zaman iktidardadırlar, iktidar seçkinleri ise seçkinler sınıfına gerçekte ait olmayan fakat seçim sonucu iktidara gelerek geçici olarak gerçek iktidar sahipleri ile işbirliği yapanlardır. Halkın içinden çıkarlar, iktidar seçkini olarak sınıf atladıklarını ve geldikleri yerde kalıcı olduklarını düşünürler. Hayattaki en büyük yanılgıları budur.

Bir kısmı tutundukları dalda kalırlarken, çoğu kullanılırlar.

Bazıları nadiren varolan iktidarın yapısını değiştirme yolunda adım atabilirler. Örnek istiyorsanız son 50 yılda ülkelerde iktidara gelenlere ve şimdi nerede olduklarına bakın... Veya daha büyük düşünün ve ABD'de "iktidar olan" askeri-endüstriyel komplekse karşı gelmeye çalışan Kennedy'nin başına gelenleri sorgulayın...

Sevgili dostlar, yukarıdaki çıkarımlar sonrası bugünün Türkiye'sine baktığımda; son 5 yıldır hükümet edenler açısından çok önemli bir soru ortaya çıkıyor: Seçkinler iktidarına hizmet etmek için iktidar seçkini mi olacaklar yoksa iktidar seçkini olmayı kabul etmeyip, "gerçek bir halk iktidarı" tesis etmek için mi çalışacaklar? AK Parti'nin, iki rolü de iyi oynadığı ve "denge" konumunda kaldığı söylenebilir. İşte kendisine yüzde 46 oy getiren en önemli dinamik de bana göre burada gizli; halk adına "yerel seçkinlere baş kaldırır" görünmek ama aynı zamanda "küresel seçkinler" ile işbirliği yaparak "bu gölge oyununu iyi pazarlamak"...

Bugün iddia edildiği gibi Türkiye Cumhuriyeti'nin devlet yapısının statüko olduğunu savunup, ulus-devleti yıpratmaya çalışanlar; bilerek veya bilmeyerek aslında "küresel büyük statüko"ya hizmet edenlerdir. AK Parti'nin de aslında içine düştüğü, bugün için algılanmayan ama "özellikle küresel" ekonomik bir kriz sonrası çok sorgulanacak, açmaz da budur...

Sonuç 2: Türkiye'de yerleşik seçkinler iktidarına kafa tutar görünüp, küresel seçkinlere teslim olan iktidarlar, asla gerçek bir "halk iktidarı" tesis edemezler...

Son söz: Türkiye'de "doktrin olarak" doğmuş ve "benimsenerek" iktidar olmuş bir yapı var mı ? "Seçkinler mi iktidar da" yoksa "iktidardakiler mi seçkinleşiyor" noktalarında "sentezi" sizlere bırakıyorum!

Ziyaret -> Toplam : 125,45 M - Bugn : 36045

ulkucudunya@ulkucudunya.com