« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

03 Nis

2007

KARA SEVDA

NEJDET SANÇAR 03 Nisan 2007

-Kara sevdayı bana sorun, dedi. O bazen bir ateştir; yakar, kavurur, bitirir. Bazen bir ışıktır;aydınlatır, nur verir. Ben dört arkadaş tanıyorum. Ne iyi çocuklardı! Dördü de aynı yaştaydılar. Birbirlerine karşıbağları çok sağlamdı. Çok sevişirlerdi.Yıllarca bir bütün gibi yaşadılar. Fakat sonunda...Kara sevda yaman şeydir. Kişinin gönlüne bir düşmesin!... Kara sevda bir gün onların gönlüne de düştü. O günden sonra ayrıldılar. Çünkü gönüllerine düşenkara sevda başka başka idi. Dördü de kara sevdanın esiri oldular. Kara sevda onları ayrıyerlere, ayrı yollara attı. O yollarda kara sevdaların ardında yürüdüler, koştular.Size onların kara sevdalarını, hikayelerini anlatayım:Birinci arkadaş yakışıklı idi. İnce, uzun bir boyu,güzel bir yüzü vardı. Gözlerinin çakır rengi, bakanları kendine çekerdi. Güldüğü zamanlar çoksevimli olurdu. Ne iyi çocuktu! Onu kim görse beğenirdi. Helekızlar çok beğenirlerdi. Birinci arkadaş gönül işlerine pek aldırmazdı. Çekingendi, ürkekti. Kızlar ona söz söyleyincesıkılırdı, kızarırdı. Onlardan uzak bulunmayaçalışırdı. Fakat.... Kara sevda yaman şeydir. Kişinin gönlüne bir düşmesin!Bir gündü. Talih, birinci arkadaşın karşısına birkız çıkardı. O ne güzel şeydi! Kumral saçlarının dalgaları ve koyu yeşil gözleri denizlerihatırlatıyordu. İnsana ürperme ve korku veren sonsuz ve engin denizleri... Ağzı ne minimini,dişleri ne hoştu! Konuşurken insana, o dişler birer inci olup da ağzından yerlere saçılacakmışgibi gelirdi.Ya çenesi, ya burnu ve hele yakaşları... Bunlar anlatılır şeyler değil... Kara sevda yaman şeydir. Kişinin gönlüne bir düşmesin!Kara sevda birinci arkadaşın gönlüne de düştü.Ve o günden sonra birinci arkadaş dünyayı görmezoldu. Mehtapta gezerlerdi. Onlar ne doyum olmaz gecelerdi? Yeşil gözlü güzel kız, kumral saçlarlasüslü başını birinci arkadaşın göğsüne dayardı. Nasıl sevişirler, ne güzel şeyler konuşurlardı? Birinci arkadaş sorardı: -Sen benim neyimsin?-Ben senin neyinim?-Sen benim her şeyimsin!Birbirlerine sarılırlar, gönüllerinde aşkın kara sevdası, tepelerinde onlardan bir arkadaş gibi ayrılmayan ay, gezerler, gezerlerdi...Sandalla denize çıkarlardı. O deniz gezintileri ne kadar hoştu? Yeşil gözlü güzel kız, kara sevda türküleri söylerdi. Yüzerler, oynarlar, denizi sevgilerinin coşkunluğu ile inletirlerdi. Konuşmakiçin ne güzel şeyler bulurlardı! Birinci arkadaş sorardı: -Saadet nedir?-Sen söyle nedir?-Saadet; kumral saçlı, koyu yeşil gözlü bir kızdır! Birbirlerine su atarlar, gönüllerinde aşkın kara sevdası, altlarında ve yanlarında deniz, oynarlar,oynarlardı. Kırlarda dolaşırlardı. Onlar, ne bitmez tükenmez, ne bıkılmaz gezintilerdi? Tepelere tırmanırken ayaklarıkayar,düşerler, kalkarlar, yiyeyürürlerdi. Birinci arkadaş ne tatlı şeyler sorar,ne tatlıkarşılıklar alırdı: -.................?-.................? Gülüşürler, kahkahaları ile gökleri inletirler, yürürler, yürürlerdi. Tatlı ve iyi günler ne vefasız şeylerdir. Tatlı ve iyi günler ne vefasız şeylerdir!...Yıldırım hızı ile gelip geçerler ve çok kere yerlerini kötü günlere bırakırlar.

Kaç ay, kaç yıl oldu bilmem! Birinci arkadaşın tatlı ve iyi günleri de yıldırım hızı ille geçti ve sona erdi. Denizlerkorkunç vehaindirler.Denizlerebenzeyen gözlerde hain olur derler. Saadet;birinci arkadaşın kumral saçlı, koyu yeşil gözlü bir kız olarak tanıdığı saadet, bir gün yokoluverdi. Bir gündü. Ne kadar kötü bir gün olduğunu nasıl söyleyeyim? Çok kötü bir gündü. Birinci arkadaşın, kumral saçlı ve koyu yeşil gözlü kızın kara sevdası ile dolu olan gönlüne bir ateş, bir yıldırım düştü. Gökten düşen yıldırım insanlarınasıl yıkar ve yakarsa, bu yıldırım da birinci arkadaşı öyle yıktı, öyle yaktı. Denizlere benzeyen gözler hain olur derler. Buyeşil gözler de hain çıkmıştı! Birinci arkadaş ne yapsın? Artık onun bir şey yapacak hali yoktu. Konuşmuyor, gülmüyor,yemiyor,içmiyor, uyumuyordu. Eskidenmehtapta gezerken, denizde oynarken ve kırlarda gezerken hayatın sonsuz olmamasını manasız bulan kafası, şimdi hayatı manasız buluyordu. O gözler başkasına nasıl bakabilmiş, o miniminiağız yabancıya nasıl gülebilmişti? Hayat ne gariptir, ne kahpedir! İnsanların karşısına ummadıkları, beklemedikleri ne işler, ne zorluklar,ne felaketler çıkarır? Birinci arkadaşsanki artık yoktu. Gözlerinin çakır rengi donuklaşmıştı.Yüzününgüzelliği,gülüşünün sevimliliği artık bir hayaldi. Çok kereler, kendisine bir işkence yeri gibi gelenyatağından fırlayarak gün doğmadan kırlara,bayırlara koşuyor, oralarda dolaşıyordu. Güneşin dağlar ardından çıkışını seyrederken, düşünüle-meyecek kadar uzaklarda kalmış gibi gelen eski sabahları hatırlıyordu.-Bu güneş, yine o güneş mi? Diyordu.Evet herhalde yine o güneşti. Fakat ne kadar manasızdı! Niçin doğuyor, niçin batıyordu?Kara sevda yaman şeydir.Birinci arkadaşın kara sevdası da yaman çıkmıştı.Artık o, kara sevdanın elinde bir oyuncaktı. Kara sevda, yırtıcı bir kuşgibi bilinmez ufuklara doğru uçuyor, pençeleriiçine aldığı birinci arkadaşı da ardındansürüklüyordu. Zaman böylece geçti. Hala da geçiyor. Birinciarkadaşın hikayesini burada bırakalım.İkinci arkadaşkısaca boylu, esmer birgençti.Erken yaşta bozulmuş olan gözlerinde altın çerçeveli bir gözlük taşırdı. O da sevimli idi.Gözlerinin insana inanç veren bir tatlılığı vardı. Hem de ne kadar iyi çocuktu! Yakındantanıyanlar kendisini muhakkak severlerdi. İkinci arkadaş çok doğru sözlü idi.Yalansöylemeyi aşağılık,namussuzluk sayardı. Yalandan tiksinirdi. Dalkavukluktan yaka silker,böylelerine diş bilerdi. Sırasında hırsızı bağışlar, katili bağışlar, yalancıyı, dalkavuğu bağışlamazdı. İkinci arkadaş ne iyi çocuktu. Onun daha bir çok meziyetleri vardı. Fakat........Bir gündü. İkinci arkadaş, gönlündebüyük bir kara sevdanın tutuştuğunu duydu.Kendini yoklamaya başladı. Evet, büyük bir kara sevda.. Bu kara sevda onu dayanılmaz bir şekilde çekiyordu. İkinci arkadaş o günden sonra çok değişti. Kara sevda yaman şeydir. Kişinin gönlüne düşmeye görsün!.. Ortada ne saçları ipekler gibi ince ve güzel, ne degözleri denizler gibi derin bir kız vardı.Fakat ikinci arkadaş kara sevdaya tutulmuştu. Onun kara sevdası başkaydı. Kara sevda türlü türlüdür! İkinci arkadaşın gönlüne düşen, sandalye kara sevdası idi.İkinci arkadaş bir gün bir kitap okumuştu. Bir gün bir piyes seyretmişti. Bir gün bir adamla tanışmıştı. Sonra ne olmuştu, o da pekbilmiyordu.Yalnız günün birinde gönlünün bukara sevda ile tutuşmakta olduğunu görmüştü.Artık ikinci arkadaşın gözünde hiçbir şey yoktu. Şimdi o, yalnız içini yiyip bitiren kemiren karasevdasını düşünüyordu. Otururken, gezerken,yatarken hep onu, hep kara sevdasını...... Kara sevda ikinci arkadaşı türlü kılıklara sokmaya başlamıştı. İkinci arkadaşgünden güne değişiyordu. Kara sevdaya tutulan gönlünde bu değişmenin önüne geçebilecek gücü bulamıyordu. İkinci arkadaş bora hızıyla değişiyordu. Kara sevda ona neler yaptırmıyordu? Eskiden yalandan, yalancılardan tiksinirken, şimdi kendisi adım başında bir yalan söyler olmuştu.Eskiden dalkavukluğa ve dalkavuklara dişbilerken, şimdi kendisi en büyük dalkavuklarıgeride bırakmıştı.Eskiden yükselmeyi“sandalye”ye oturma sananlara “zavallı uzunkulaklılar!” derken artık kendisi de o uzunkulaklılar sırasına geçmişti. İkinci arkadaş kara sevdanın arkasında yuvarlanıp gidiyordu. Sandalye fırtınası, hayat denizindeki gönül gemisini kaptansız bırakmıştı. Geminin dümenini çevirecek kimse yoktu. Kara sevda böyledir! Kara sevda ikinci arkadaşın başına neler getiriyordu?-Koş! Diyorlar, koşuyor; -Git! Diyorlar gidiyor; -Gel! Diyorlar, geliyordu. Dudak bükmelere aldırmıyor, dokunaklı sözleri anlamazlıktan geliyordu.Kara sevda kişinin gönlüne bir yol düşmeyegörsün! İkinci arkadaş, kırk kişiye söz geçirecek bir sandalyeye oturabilmek için, göbeğinin yağıçokça birisinin arkasında haftalarca dolaştı, durdu. Fakat sandalyeye kavuştu. İkinci arkadaş, dört yüz kişiye söz geçirecek bir sandalyeye oturabilmek için, göbeğinin yağı çok birisine sayılmayacak derecede yalan söyledi.Fakat sandalyeye kavuştu.İkinci arkadaş, dört bin kişiye söz geçirecek bir sandalyeye oturabilmek için, göbeğinin yağı pek çok birisinin karşısında yıllarca kavuk salladı. Fakat sandalyeye kavuştu.İkinci arkadaş böylece devam etti. Kara sevda yaman şeydir! İkinci arkadaşın karasevdası da yaman çıkmıştı. Artık o kara sevdanın elinde bir oyuncaktı. Kara sevda bir kasırgayı, ikinci arkadaş bu kasırga önündeki kuru bir yaprağı andırıyordu. Oradan oraya savruluyordu. Zaman böyle geçti. Hala da geçiyor. İkinci arkadaşın hikayesini burada bırakalım.Üçüncü arkadaş çok gösterişli idi. Sağlam vedüzgün bir gövdesi vardı. Akıllıydı. Aklı, parlakela gözlerinde okunabilirdi. Her şeye merak sarar, her şeyi öğrenmek isterdi.Yalnız biraz maymun iştahlıydı. Bu bakımdan, çiçekten çiçeğe konan kelebeğe, daldan dala konan serçeye benzerdi. Üçüncü arkadaş mertti. Hem de ne iyi çocuktu.Onu tanıyıp da kendisinden hoşlanmayan olmazdı. Sporun her türlüsüne merakı vardı. Bir zamanlar atletlik yaptı. Koşulara ve atlamalara çalıştı.Yüz ve iki yüz metre koşularda kendi şehrinin en hızlıkoşanları arasına girdi. Boyundan çok yüksekatladı. Ardını bırakmasaydı belki bir şeylerolurdu. Fakat çabuk bıktı. Denize merak sardı. Adını etrafa çabuk duyurdu.Bir boğaz geçme yarışında bilmem kaç kişi arasında birinci geldi. Ardını bırakmasaydısanırım bir şeyler olacaktı. Ama ondan da bıktı. Ayak topu oyunlarında görüldü. Az zamanda parladı. Atletliğinden çok faydalanıyor, kafasın-daki aklı topla ayağı arasında iyice bölebiliyordu. Arkasını bırakmasaydı her halde bir şeylerolacaktı. Lakin ondan da bıktı. Üçüncü arkadaş; tenis oynadı, ata bindi, kürekçekti, boks yaptı. Fakat hepsini yarıda bıraktı. O kadar maymun iştahlıydı. Ama ne iyi çocuktu; kendisini ne çok sevdirirdi.Üçüncü arkadaş bir şeyi hiç sevmezdi: Para!...Parayı “aşağılık şey” diye adlandırırdı. Onunparadan konuştuğu hemen hiç görülmemişti. Bazen yanında kendisine ait bir paradan söz geçse, üçüncü arkadaşın yüzünün kızardığınıgörenler olurdu.Üçüncü arkadaşın parayı sevmediği kadar sevdiği bir şey vardı: Kendisini doğururken ölenanasından hatıra kalmış olan yüzük..... Buyüzüğün üzerine titrerdi.-Onu parmağımdan bir şey çıkarabilir: Ölüm!Derdi.

Üçüncü arkadaş pek iyi bir çocuktu. Fakat............ Kara sevda yaman şeydir. Kişinin gönlüne düşmeye görsün! Bir gün kara sevda üçüncü arkadaşın gönlüne de düştü.Ve o günden sonraüçüncü arkadaş başkalaştı. Onun kara sevdası, ne güzel bir çift kara gözünderinliklerinde bulunmuş büyük, yakıcı bir aşk;ne de insanları türlü türlü kılıklara sokarakmaskara eden sandalye idi. Kara sevda türlü türlüdür! Üçüncü arkadaşın kara sevdası kumardı! Kumara ilk merak sardığı zaman, maymuniştahına güveniyor: -Biraz da kumar bahçelerindegezeyim, isteyince çıkarım! diyordu.Evdeki hesap çarşıya uymaz demişler. Üçüncü arkadaşın hesabı da uymadı. Dört ayaklı masanın etrafına dizilen dört iskemleden birine oturmanın tadı pek büyüktür. Oturan pek güç kalkabilir,hatta çok kere hiç kalkamaz. O kadar doyumolmaz bir tattır o... Üçüncü arkadaş ilk zamanlarişin eğlencesinde idi. Lakin o masadaki insanlarıçileden çıkaran görünmez güç iskemlelerindenbirine oturanın yakasına bir kere yapışmasın...Ve sonunda üçüncü arkadaş da yakasını kaptırdı. Artık üçüncü arkadaş, atmacanın avına doğruuçtuğu hızla başkalaşıyordu. Hem de nasıl başkalaşış? Dört ayaklı masanın orta yerindekiparalar için,bazen öteki iskemledekilerle söz çekişmesi bile yapıyor, sonra eski günleri hatırlayacakolursaiçindebir şeylerin burkulduğunu duyuyordu. Nice geceler sabahlarakadar masa başında oturuyor, ne çok günlerini perdeleri inik loş odalarda öldürüyordu. O;denizleri kucaklamak için yaratılmış kollar, o; raketleri kavramak için yaratılmış eller şimdimasalarda hünerler gösteriyordu. Üçüncü arkadaş gönlünü kemiren,kendisini kasıp kavuran bu kara sevdadan kurtulmak için bir iki kere silkinmek istedi ve silkindi. Fakat nafile.Çırpındıkça suyun dibine giden acemi yüzücüler gibi battıkça batıyordu. Kara sevda böyledir! Artık üçüncü arkadaş kara sevdanın elinde bir esirdi. Parlak zekasını kendinde toplamış olan o gözler aynı pis kağıtlara baka baka günden güne donuklaşıyor, manasızlaşıyordu. Spor yerlerindealkışlanmak için yaratılmış olan o sağlam, o düzgün gövde masa başlarında kamburlaşıyordu.Günün birinde üçüncü arkadaş parmağı yüzüksüzolarak görüldü. Demek üçüncü arkadaş artık ölmüştü! Kara sevda yaman şeydir! Üçüncü arkadaşın kara sevdası da yaman çıkmıştı. Artık o, kara sevdanın elinde bir oyuncaktı. Ve karasevdasıyla birlikte dağlardan inen bir çığ hızıyladibi görünmeyen uçurumlara doğru gidiyor, yuvarlanıyordu. Zaman böylece geçti. Hala da geçiyor.Üçüncü arkadaşın hikayesini de burada bırakalım.Dördüncü arkadaş orta boyluydu.Yüzünün manalıçizgileri vardı. Bu çizgilerde kuvvetli bir irade göze çarpardı. Onun en çok sevdiği şey okumaktı. Bilgisi çoktu. İyi konuşurdu. Sözleri tesirli idi.Hem de cana yakın bir hali vardı. Dördüncü arkadaş ne iyi çocuktu.Tanışanlarondan çok hoşlanırlardı. Dördüncü arkadaş hiçbir şeye aşırı derecede düşkün değildi. Yalnız okumayı ve biraz darahatını severdi. Gezmek, oynamak onun pek hoşlanmadığı şeylerdi. Hele büyük hamle isteyen işlerden adeta ürkerdi. Bu bakımdan sporun her türlüsünü lüzumsuz bulurdu: -Spor, manasız bir yorgunluktur! derdi. Kavga, pek tiksindiği bir haldi. En büyük maddi ve manevi hamleleri isteyen savaş ise, onunaklına ve mantığına asla uygun düşmezdi: -Misafir bulunduğumuz şu dünyada iki günlükömrümüz var, derdi. Onu da rahat rahat geçirsek daha akıllıca bir iş yapmış olmaz mıyız?Bu yüzden etliye sütlüye karışmaz: -Neme lazım! deyip geçerdi.Dördüncüarkadaşa: -Sevgilinkim?diyesordukları zaman gülümser ve ağzından herdefasında şu kelime çıkardı: -Rahat!....İşte dördüncü arkadaş böyle idi. Fakat..... Kara sevda kişinin gönlüne bir yol düşmeyegörsün!Kara sevda bir gün dördüncü arkadaşın gönlüne de düştü. Dördüncü arkadaş bir gün bir kitap okumuştu.Başka bir gün başka bir kitap daha okumuştu.Daha başka bir gün daha başka bir kitap dahaokumuştu. Ve... Bir gün gönlünde kara sevdayıbuldu. Dördüncü arkadaşın kara sevdası ne önünde diz çökülmekten başka bir şey yapılmayacak bir güzel için, ne insanların gönüllerini büyük hırsfırtınaları ile allak bullak eden sandalye için, ne şunun; ne bunun içindi. Onun kara sevdasıbambaşka idi. Onun kara sevdası ülkü idi, ülkü olmuştu. Dördüncü arkadaş,gönlünde kara sevdayıbulduktan sonra birdenbire nasıl değişivermişti, anlatılamaz. Büyük bir zelzele bir şehrin şeklini,halini bir anda nasıl değiştirirse, işte dördüncü arkadaş da bunun gibi olmuştu. Artık o, sanki o zamana kadar yaşayan dördüncü arkadaş değildi.”Rahat” adlı eski sevgiliyi biranda bırakmış vesade bırakmakla kalmamış, çiğneyip geçmişti. -Her şey ülkü için, her şey ülkü hesabına! diyor,karıncalar gibi çalışıyordu.Ülkü için mini mini bir fayda olan her yerde onu bulmak mümkündü. Birmakine gibi işliyordu, gündüz demeden, gecedemeden didiniyordu, çırpınıyordu. Bütün işlerinde, bütün hareketlerinde doğruluk, fayda, düzen görünüyordu. Nerede ve kim olursa olsunyalancıları haşlıyor, dalkavuklarla ve nemelazımcılarla kavga ediyordu. -Kahrolsun dalkavukluk, yere batsın nemelazımcılık! Diye bağırıyordu.Dördüncü arkadaş, kara sevdadan sonra ruhça da gövdece de savaşçı olmuştu. Ülküye fayda veren, ülküyü gerçekleştirecek olan her şeyi sevdiği için, artık:-Savaş kutludur!.diyor ve durmadan savaşıyordu.Kendisinden olan her varlığa bu kara sevdayıaşılamaya uğraşıyordu. -En büyük saadet ülküdedir! -Ülkü insani tanrılaştırır! -Ülküsüz millet zavallı bir sürü; ülküsüz insankonuşan bir hayvandır! Dördüncü arkadaş bunlara inanıyor, bunlarısöylüyordu.İşte dördüncü arkadaş bu hale gelmişti. Kara sevda yaman şeydir! Dördüncü arkadaşın kara sevdası da yaman çıkmıştı. Ama bu, nebaşka türlü, ne hoş yamanlıktı? Kara sevda, ayakları toprak üzerinde bulunan dördüncüarkadaşın ruhunu göklerde uçuruyordu. Dördüncüarkadaş, kara sevdasıyla sarmaş dolaştı. Karasevda ve o; erişilmez uzak iklimlere doğru saadetler içinde uçuyorlardı. Zaman böylece geçti. Hala da geçiyor. Dördüncüarkadaşın hikayesini de burada bırakalım... Kara sevda işte böyledir. O bazen bir ateş olur;yakar, kavurur, felaket getirir. Bazen de bir ışıktır; aydınlatır, nur ve saadet verir.İ ş onunsaadet verenini bulabilmektedir. -Bu hikayenin sonu yok mu?-Hem var, hem yok! Dört arkadaş da hala yaşıyorlarmış. Zaten onlarölseler de kara sevda biter mi?Birinci arkadaş kara sevdaya tutulduğu yerden çok uzaklarda, sessiz, ıssız bir köşede imiş. Dünyaya küskün bir ömür sürüyormuş.Toprakadamı olmuş diyorlar. Gün doğuyor, gün batıyor,birinci arkadaş da kalkıyor, yatıyormuş. İkinci arkadaş... O biraz hastaymış. İskemle, insanları üstünde oturturken de hasta yapar; yere vurduktan sonra da.. İkinci arkadaşın bir gün ayağı fena halde kaymış. O günden beri sinirleri bozulmuş. Bir gün birisi “sırtına beyaz gömlek giydirmezlerse iyi!”demişti. Doktorlar “mutlak bir dinlenme” istiyorlarmış. Yatıyor, dinleniyormuş. Üçüncü arkadaş... Onu hiç sormayın. Dört köşe masanın ne kahpelikleri vardır! Bazen etrafındakileri çiledençıkarır. Bir gün üçüncü arkadaş da iskemledenöfkeyle fırlamış. Birkaç aya kadar serbestolacakmış diyorlar. Dördüncü arkadaş için “en bahtlıları o oldu” diyesöyleniyor. Çünkü o mesutmuş. “Saadet ülküdedir; ülkü beni yerden göklere fırlattı” diyormuş.Her an kendisine asıl saadeti öğreten kelimeyi, kara sevdaların bu en güzelini haykırıyormuş: Ülkü, ülkü, ülkü... Çiftçioğlu Nejdet SANÇAR Orkun Sayı 9 1 Aralık 1950

Ziyaret -> Toplam : 125,02 M - Bugn : 45846

ulkucudunya@ulkucudunya.com