17 Aralık kapanmaz
Mustafa Ünal 01 Ocak 1970
17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet dosyası kapandı. Savcı ‘takipsizlik’ kararı verdi. Suç unsuru bulamadı. Örgüte rastlamadı. Ayakkabı kutuları, çelik kasalar mı? Savcı, delillerin usulsüz toplandığına hükmetti. Sürpriz mi? Hayır. Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi.
Soruşturmanın iddianameye dönüşmesi, hatırlı kişilerin hakim karşısına çıkması şaşırtıcı olurdu. Onca müdahaleden sonra bakan çocuklarının sıradan insan muamelesi görmesini kimse beklemiyordu zaten. Hukuk sürecinin olağan işlemediğini herkes gördü.
Operasyonun duyulmasıyla olağanüstü gelişmeler yaşandı. Savcılar sadece dosyadan değil, İstanbul’dan uzaklaştırıldı. Muhtelif yerlere sürüldü. 25 Aralık savcısının ihracı istendi. Ferhat Sarıkaya gibi. Polis hallaç pamuğu gibi atıldı. Operasyonun odağındaki isim olan İranlı Reza’yı takip edenler Fizan’a sürüldü.
İktidar dört bakanın adının karıştığı operasyonu ‘darbe’ olarak niteledi. Bu ülke, darbenin, müdahalenin her çeşidini gördü. Bir yolsuzluk soruşturmasının adı ilk kez ‘darbe’ oldu. Değil Türkiye’de, dünya siyaset tarihinde bunun başka örneği olduğunu sanmıyorum. Tezini kabul ettirmekte propaganda gücünü iyi kullandığı muhakkak.
Siyasi iktidar, darbe bahanesiyle karşı atağa geçti. Ülkeye 10 aydır olağanüstü iklim egemen. Sürece ‘darbe’ adı konulacaksa polis ve savcıların yolsuzluk soruşturmasını değil, bir ucu kendilerine dokunan hükümetin süreci tersyüz etmek için normalin dışına çıkmasını ‘darbe’ diye adlandırmak çok daha doğru olur.
Bürokraside yaşananları kim normal görebilir? Bugüne kadar hiçbir iktidar, yargıya böylesine müdahale etmedi. Üstelik açık ve çok pervasız davrandı. Pervasız çünkü ‘ince taktiklere’ bile gerek duymadı. Adalet Bakanı, koltuğuna oturur oturmaz iki fezlekenin muhatabı oldu. Yargıya müdahaleden dolayı.
Anayasaya aykırı olduğunu bile bile HSYK kanununu çıkardı. Kurul’un işleyişini değiştirdi. Savcı ve hakim atamalarıyla yürüyen davaları yönlendirmek için. Adrese teslim kumpas kanunlar çıkardı. 17 Aralık’ta görev yapan polislere gece yarısı baskınlarıyla karşı operasyon yaptı. Sırf bunun için ‘Sulh Ceza Hakimliğini’ ihdas etti. Polislerin 52’si tutuklandı.
Önceki gün de Silivri’ye sevk edildi. Haber, iktidar çevrelerinde sevinçle karşılandı. Silivri’ye sevk bile intikam hukukunun işlediğini göstermekte. 10 ay boyunca Türkiye, eşine darbe dönemlerinde rastlanan uygulamalara sahne oldu. Hâlâ da hız kesmiş değil. Son yargı paketi, bu düşüncenin ürünü. Arkası da gelecek.
Savcı takipsizlik vermiş. Tüm bu yaşananlardan sonra 17 Aralık’ın iddianameye dönüşmesini, bakan çocuklarının hesap vermesini kimse beklemiyordu ki... Sıra Meclis’te. Oysa AKP, komisyon kurulması için önerge vermişti. Meğer taktikmiş. Komisyon çalışmadı zaten. Ek süre aldı. Ama sonuç belli. Bu kadar verimsiz bir komisyonu ilk defa gördüm. Savcının kararı komisyonun işini de kolaylaştıracak.
Madem dosya kapandı, yolsuzluk soruşturmasının darbe olduğu anlaşıldı, dört bakana niye iade-i itibar yapılmadı. Birkaç günlüğüne de olsa bakanlar koltuklarına iade edilerek süreç taçlandırılmalı. Cumhurbaşkanı koltuğunda itiraz edecek Abdullah Gül de yok.
17 Aralık’ın kapanması konjonktürün gereği. Ortaya saçılan onca dokümandan sonra bu dosya vicdanlarda kapanmaz. Ayakkabı kutuları, para kasaları yok olmaz. Devran döner bir gün. Tarihin hükmü var sonra. Takipsizlik kararının en büyük zararı AKP’ye aslında. Olağan hukuki süreç işleseydi de yolsuzluk ve rüşvete adı karışan bakan ve çocuklarına hiç değilse ‘aklanma’ fırsatı verilseydi.
17 Aralık kapanmaz. Vicdan var, tarih var...