Ahmet ATEŞ (ö. 1913-1966)
Nihad M. Çetin 01 Ocak 1970
Arap, Fars ve Türk filolojileriyle meşgul olmuş son devir mütehassıslarından.
Gaziantep’in Nizip kazasına bağlı Barak nahiyesinin Ağcaköy’ünde doğdu. Demiryolu müteahhitliği yapan ve aslen Konyalı olan babası Ateşzâde Mustafa Bey, işi icabı devamlı olarak bir yerde kalamamış, bu sebeple oğlunun çocukluk yılları çeşitli yerlerde geçmiştir. Ahmet Ateş ilkokulu Maraş’ta, ortaokulu Konya’da bitirdi, 1935’te İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu’na girdi. Yüksek tahsilini Yüksek Öğretmen Okulu talebesi olarak İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde yaptı. O zamanlar bu bölümde yardımcı ders olarak bulunan Arapça ve Farsça’yı da ayrı bir ilgi ile takip etti. Fakülteden mezun olunca o sırada Arap-Fars filolojisinde hocalık yapan Prof. Dr. Hellmut Ritter’in yanına asistan oldu (1939). “an-Nâbigat ad-Dubyâni” adlı çalışması ile 1943’te doçentliğe yükseldi. 1939’dan H. Ritter’in 1949’da Almanya’ya dönüşüne kadar, Arap ve Fars dil ve edebiyatlarının önce müstakil kürsü, daha sonra bir bölüm olarak gelişmesinde hocasının en yakın mesai arkadaşı oldu. Bu tarihten sonra da bölümün öğretim ve ilmî araştırmalarına en salâhiyetli şahsiyet olarak yön verdi. 1953’te profesör oldu; 1956’dan itibaren Şarkiyat Mecmuası’nı çıkardı. Çeşitli faaliyet ve neşriyatına rağmen 1938’den beri gayri resmî bir müessese halinde kalmış bulunan Şarkiyat Enstitüsü’nü hukukî hüviyetine kavuşturdu (1962). Fetih Derneği’ne bağlı olarak kurulan İstanbul Enstitüsü’nün müdürlüğünü yaptı (1954-1959). 1966 Eylülünde, mufassal bir İran tarihi yazdırılması için Tahran’da yapılan bir toplantıya katıldı; 20 Ekim 1966’da vefat etti.
Her zaman mütevazi ve müsamahakâr olan Ateş, gerek yerli gerekse yabancı dostlarıyla olan münasebetlerinde daima iyi insan numunesi olarak yaşamış, sevilmiş ve aranmıştır. İstikbal vaad eden gençlerle ve arkadaşlarıyla hususiyetle meşgul olurdu. Vazifesine düşkünlüğü ile etrafına örnek olmuş, vazifesini hiç aksatmamış, son günlerinde ders sırasında geçirdiği bazı ciddi sıkıntılar bile başladığı dersi bitirmesine engel olamamıştır.
Çeşitli ilmî müessese ve teşekküllerde ilmî ve idarî görevler almış olan Ateş’in hayatında, ehemmiyet sırasına göre, hocalığının ve Şarkiyat Enstitüsü müdürlüğünün hemen arkasından İslâm Ansiklopedisi murahhas müdürlüğü gelmektedir. Bunlardan başka kurucuları arasında bulunduğu Milletlerarası Şark Tedkikleri Cemiyeti’nin idare heyeti üyesi, Suriye’de Mecmau’l-lugati’l-Arabiyye’nin (Arap Dil Akademisi) muhabir üyesi, Türk Dil Kurumu’nun ve Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü’nün de üyesi idi.
Ahmet Ateş, Türkiye’de Arap ve Fars filolojileri sahalarındaki çalışmaların tarihî akışında, eskisinden çok farklı olarak açılan yeni bir devrin başında gelmiş ve bu yeni devri eskisine bağlamıştır. Medreselerin kapatılması, orta ve yüksek dereceli tahsil müesseselerinde Arapça ile Farsça’nın eski yaygın şeklinden vazgeçilerek bunlara sadece üniversitelerde, araştırma ve ihtisas sahası olarak yer verilmesi, işaret edilen devri hazırlayan başlıca sebeplerdendir. Bir taraftan eski devrin mensupları azalırken diğer taraftan yeni devrin önceleri yadırganan mensupları yetişmeye başlamıştır ki bunların ilk ve en büyük mümessili odur. Onun Edebiyat Fakültesi’nde tahsiline başladığı zaman devam ettiği Türkoloji kısmında, Türk edebiyatının İslâm medeniyeti çerçevesine giren devrelerini tedkik ve tedris eden derslerin yanında ve daha çok bunlara yardımcı diye konmuş Arapça ve Farsça dersleri de vardı. Onun Türk dili ve edebiyatı zümresindeki hocalarından M. Fuad Köprülü, Ragıp Hulûsi Özden, R. Rahmeti Arat, A. Nihat Tarlan, A. Caferoğlu gibi simalar dil ve edebiyat meselelerini modern usullerle ele alan âlimlerdi. Fakat asıl ilgi duyduğu sahada ona yön veren şahsiyet H. Ritter olmuştur. Bununla beraber o, eski devrin son mümessillerinin bazılarından da istifade etmiştir. Nitekim bu simalardan bilhassa Şerefettin Yaltkaya’yı saygıyla anar, kendisinin vazife anlayışına dair bazı müşahedelerini naklederdi. Bu sebeple onun ilimde şeceresi Ş. Yaltkaya gibi şahsiyetlerle Doğulu âlimlere, H. Ritter’le Batı’nın en seçkin müsteşriklerine bağlanır.
Geniş bir kültüre sahip olan Ateş, aynı zamanda titiz bir araştırıcı ve velûd bir âlimdir. Bunda tecessüs ve merakının, çeşitli konulara dair eserler okumasının, değişik kütüphanelerde yazma eserler üzerindeki devamlı çalışmalarının olduğu kadar İslâm Ansiklopedisi’ndeki faaliyetinin de tesiri olmalıdır. Bu hususiyeti ayrıca onun daima orijinal konular bulup işlemesini de temin etmiştir.
Eserleri. Ahmet Ateş yurt içinde ve dışında birçok kongre veya benzeri ilmî toplantılara, Tercümânü’l-belâga, İbn Sînâ’nın Risâletü’l-iksîr’i ve Hikmetü’l-mevt risâlesi, Şehnâme’nin telif tarihi, Abdullah el-Ensârî’nin Zemmü’l-kelâm’ı gibi mevzularda daima yeni ve orijinal araştırmalarla katılmıştır. Çoğu Arap, Fars ve Türk filolojileriyle ilgili telif, tercüme veya metin tesisi mahiyetindeki eserlerinin belli başlıları şunlardır: 1. Sindbâd-nâme (İstanbul 1948). Bu eserde Sindbâd hikâyelerinin, Karahanlılar Devleti’nin “sâhib-inşâ”sı olup VI. (XII.) yüzyıl ortalarında yaşamış Muhammed b. Ali ez-Zahîrî es-Semerkandî’nin kaleme aldığı nâdir Farsça bir metnini neşretmiş, Pehlevî’den yapılmış eski bir tercümeye dayanan bu rivayetin önemini belirtmek için de esere uzun bir giriş ilâve etmiştir (s. 1-104). Eserin ikinci kısmında Farsça rivayetin tenkitli metni (s. 1-345) ile birlikte avam Arapça’sıyla yazılmış, yine eski bir rivayet verilmiştir (s. 347-388). Gerek bu eser gerekse aşağıda bahsedilen Tercümânü’l-belâga ofset suretiyle İran’da birçok defa basılmıştır. Hatta Sindbâdnâme’nin Arapça tercümesinde (Sindbâd el-Hakîm, trc. Emîn Abdülmecîd Bedevî, Kahire 1392/1972) Ahmet Ateş’in bu neşri esas alınmıştır. 2. Kitab Tarcuman al-balaga (İstanbul 1949). Muhammed b. Ömer er-Râdûyânî’nin eserinin bu neşrinin birinci bölümünde eserin tenkitli metni ve yazmasının faksimilesi, çeşitli indeksleri, ikinci bölümünde ise eser ve müellifine, neşre esas olan yazma ve bunun eski Farsça yazmalar arasındaki yerine dair bir kısım, ayrıca metinle ilgili açıklamalar verilmektedir. İran edebiyatının İslâmî devresinde edebî sanatlar hakkında yazılmış halen bilinen en eski ve çok mahdut sayıdaki Farsça edebî mensur eserlerden biri olan Tercümânü’l-belâga, meşhur şair Ferrûhî’ye isnat edilmekte ve yalnız ismen bilinmekte idi. Ateş eserin bir nüshasını bularak (Süleymaniye Ktp., Fâtih, nr. 543) müellifi hakkında tekrarlanagelen rivayetin mahiyetini ve Râdûyânî’nin hüviyetini ayrı ayrı ele almış ve hicrî V. yüzyılın sonlarında veya sonraki yüzyılın başlarında telif edilebileceği neticesine vardığı Tercümânü’l-belâga’yı tahlil ederek benzeri eserlerle ilgi ve münasebetleri üzerinde durmuştur. 3. Vesiletü’n-necât (Mevlid), (Ankara 1954). Süleyman Çelebi mevlidinin bu neşrinde Ateş, notlar ve açıklamalarının bir kısmını bu tarz eserlerin doğuş ve inkişafına, Süleyman Çelebi’ye ve eserine ayırmıştır (s. 1-88). Bu çalışma ile Türk edebiyatının bu şaheseri ilk defa ilmî bir araştırma mevzuu olmuş yine ilk defa eserin tenkitli metni neşredilmiştir (s. 91-147). Bu neşre en eski nüshalardan birinin faksimilesi de ilâve edilmiştir. 4. Cami? al-tavarih, II. cilt, dördüncü cüz, Sultan Mahmud ve Devrinin Tarihi (Ankara 1957). II. cilt, beşinci cüz, Selçuklular Tarihi (Ankara 1960). Eser Reşîdüddin Fazlullah’ın Câmiu’t-tevârîh’inin zikredilen kısımlarının tenkitli neşridir. Bu neşir hakkında çıkan bir tenkide cevaben yazdığı makale Ateş’in metin tesisi mevzuunda en güzel yazılarından biridir (“Cami? al-tavarih tenkidi münasebetiyle”, TTK Belleten, XXV/97 [1961], s. 29-61; Farsça trc. “Der bâb-ı nakd-i Câmi? al-tevârîh”, Mecelle-i Dânişkede-i Edebiyyât, 1340 hş./1961, yıl 8, sayı 23, s. 1-36). 5. Risala fi mahiyat al-?işk (İstanbul 1959). İbn Sînâ’nın risâlelerinin tenkitli metnini ve Türkçe tercümesini ihtiva eder. 6. Şehriyâr ve Haydar Baba’ya Selâm (Ankara 1964). Eserin birinci kısmında ünlü Âzerî şair Muhammed Hüseyin Şehriyâr tanıtılır ve ikinci kısımda sanatkârın en çok tanınan eseri yer alır. 7. İstanbul Kütüphanelerindeki Farsça Manzum Eserler Kataloğu (İstanbul Üniversitesi ve Nuruosmaniye kütüphaneleri; İstanbul 1968). Vefatından sonra çıkan kitap halindeki bu son çalışmasının geniş çerçeveli bir tasavvurun ilk cildi olduğu anlaşılmaktadır. Bu eser benzeri çalışmaların en mükemmel örneklerinden biri olup Farsça yazmalar bakımından ehemmiyeti bilinen adı geçen kütüphanelerdeki metinlere dayanan bir İran şiir tarihi mahiyetindedir.
Tercüme ettiği kitaplar arasında ise şunlar vardır: 1. Fârâbî, İlimlerin sayımı [İhsa? al-?ulum] (İstanbul 1955); 2. Râvendî, Râhat-üs-südûr ve âyet-üssürûr (I-II, Ankara 1957, 1960).
İstanbul ve bilhassa Anadolu’da Ankara, Konya, Bursa, Edirne, Manisa, Tire, Afyon, Çorum, Yozgat, Amasya, Samsun, Tokat, Kastamonu ve havalisi gibi yerlerdeki kütüphanelerde yaptığı araştırmaların neticeleri olarak yazdığı makalelerde, bu kütüphanelerde muhafaza edilen ve ilim âlemince tanınmayan birçok eserin yegâne nüshasını, bazılarının taşıdıkları hususiyetler bakımından ehemmiyetli nüshalarını devamlı surette tanıtmıştı (bu makaleler hakkında etraflı bilgi için bk. Nihad M. Çetin, “Ahmet Ateş”, Oriens, XXI-XXII, 14-15; tanıtılan nüshalar hakkında bk. Yusuf Demirkol, bibliyografyada gösterilen eser; İA’da ve UDMİ’de çıkan maddeleri hakkında bk. Çetin, ŞM, VII, s. 9-22).
Ahmet Ateş’in bunlardan başka başta İslâm Ansiklopedisi olmak üzere Türkiyat Mecmuası, Şarkiyat Mecmuası, Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, TDAY-Belleten ve Tarih Dergisi’nde birçok araştırma mahsulü makale ve kitap tanıtma yazısı yayımlanmıştır. Bunlar arasında özellikle “Metin Tenkidi Hakkında” (TM, 1942, VII-VIII, s. 253-267) adlı makalesi, Türkiye’de modern metotlarla metin neşri çalışmalarında bir dönüm noktası teşkil etmiştir. Ateş’in kitap ve makalelerinin kronolojik bir listesi de yapılmıştır (bk. Çetin, ŞM, VII, s. 9-22).