Acı itiraflar ve acı ilacı içmek!
Erhan Başyurt 01 Ocak 1970
Çözüm süreci yeni bir eşiği test ediyor.
Kobani olaylarını (Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın ifadelerine göre) “başlatan ve durduran” Öcalan, isteklerini hükümete kabul ettirdi.
Kobani’ye silah yardımı yapıldı. PYD’nin talep ettiği gibi Peşmerge koridoru açıldı.
Yeniden şehirlerde olayların yaşanmaması karşılığında Öcalan’ın ta en başta kaleme aldığı “Yol Haritası”gündeme alındı.
Yeni somut adımlar ve açılımlar gündemde…
İki tarafta da sancılar başladı.
HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, “Çözüm süreci konusunda bazı hükümet yetkilileri sürecin yüzde 95’inin bittiği, geriye yüzde 5 kaldığı gibi beyanlarda bulundu. Bize göre, sadece yüzde 5 yol alındı. Yüzde 95’i duruyor” tespitinde bulundu.
“Çözüm sürecinin yüzde 95’i duruyor”
Demirtaş, Yol Haritası’nın sadece bir sayfalık 6 ana başlığın yazılı olduğu indeks kısmının kendileri ile paylaşıldığını ve Kandil’e de bu kadarının gittiğini belirtti.
Bu sözlere Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan cevap verdi.
"Bugüne kadar ne yapıldıysa hükümet yaptı ama bunun ilk maddesi bu asayiş olaylarının, yol kesmelerin, şiddetin bitmesiydi. Bitti mi, bitmedi. Geçen mayısta bunlar Türkiye’yi terk edeceklerdi, ettiler mi, etmediler. O zaman ‘hükümet yapmadı, etmedi’ sen ne yaptın peki arkadaş, hangi adımı attın? Yani karakola kurşun sıkmamak bir adım değil ki tek başına…"
En yetkili ağızlardan “acı itiraflar” şu ana kadar alınan karşılıklı mesafeyi çok iyi özetliyor.
Çözüm sürecinin yüzde 95’inin durduğu da, PKK’nın “karakola kurşun sıkmamak” (ki onu da yaptı) dışında adım atmadığı da doğru.
Asker ve polisin eli kolu neden bağlandı?
Peki, iki yılı aşkın süredir siyasi ve taktik hesaplarınız için halkı niçin uyuttunuz?
Sürecin sağlıklı ilerlemediğini, daha büyük sorunlar olarak geri dönme riski bulunduğunu söyleyenleri neden her defasında “Barışı istemiyorlar”, “Şehit cenazesi gelsin mi istiyorsunuz” gibi beylik laflarla susturdunuz?
Neden askerin ve polisin elini kolunu bağlayıp, örgütün yeniden şehirlerde yapılanmasına, toparlanmasına ve “güvenlik zaafı” oluşmasına izin verdiniz?
Siyasiler gerçekleri bu şekilde itiraf ederken, sürecin yeni safhalarına ilişkin detaylar da gün yüzüne çıkmaya başladı.
Özellikle İmralı ile görüşen heyette yer alan HDP’li vekiller Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan’ın art arda yaptıkları değerlendirmeler önemli.
4 maddede yeni safhanın özeti...
Dile getirilen yeni safhaya ilişkin aşamaları 4 başlık altında şöyle özetleyebiliriz:
Birincisi, “müzakereleri” yürütmek ve Yol Haritası’nın detaylarını belirlemek için Öcalan ile İmralı’da 5 kişilik bir “sekretarya”, adada kalmak suretiyle birkaç ay çalışma yapacak.
İkincisi, sekretarya içerisinde PKK ve KCK’nın direkt bir temsilcisi de olacak. Öcalan ve örgütün direkt teması sağlanacak.
Üçüncüsü, Öcalan’ın istediği Hakikatleri Araştırma Komisyonu gibi 9 farklı komisyon kurulacak. Akil Adamlar Heyeti’nden ve dışarıdan isimler buralarda görev yapacak. Bu komisyonlar Kamu Güvenliği Müsteşarlığı’na bağlı olacaklar. Aynı zamanda sürecin aşamalarını “izleme” görevi de üstlenecekler.
Dördüncüsü, PKK’nın silahlı mücadeleye son vermesi ve silahlı militanlarını tamamen çekmesi, siyasete kanalize olmaları bu paketin içinde yer alacağı gibi, Öcalan’ın sürecin sonunda özgür kalması da masada olacak.
Siyasi hesapları bir yana bırakın!
Hem Sırrı Süreyya Önder hem de Pervin Buldan, tüm bu çalışmaların en fazla 5-6 ay içinde bitebileceği görüşündeler.
Yani genel seçimlerden önce...
Çözüm süreci “acı ilacı” içmek gibi.
Gelinen noktada, “vücudun rahatsız bölgesine” ya -acı verse de- kontrollü tedaviyi uygularsınız ya da “kangren” olmasına göz yumarsınız.
Başından beri ısrarla “Sulh hayırdadır, hayır sulhtadır” inancında olduğumuzu ortaya koyduk.
Halkın büyük çoğunluğu “yalancı barışı” bile umutla destekliyor.
Sorumluluk mevkiindekilere buradan çağrı yapıyorum:
Lütfen biraz ciddiyet!
Lütfen siyasi hesaplarınızı ülkenin birliği ve huzuru için bir kenara bırakın!