Polis giremiyor, örgüt teslim etmiyor
Saygı Öztürk 01 Ocak 1970
Siyasetçiler “yargı bağımsızlığı” sözcüklerini ağızlarından düşürmez. Ama ellerini de yargının üzerinden hiç çekmezler. Onların isteği doğrultusunda cumhuriyet savcısı ya da hakim karar vermediği zaman o hakimin adı şimdinin moda deyimiyle “paralelci” olur çıkar. Hakimin biri ayrı karar veriyormuş, diğeri farklı karar veriyormuş. Acaba o hakimlerin önüne hangi belgeler, somut suç kanıtları götürülmüş ona bakmak gerekiyor. AKP döneminde çıkarılan yasalarla, 2 yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda da tutuklama olmadığını hatırlatalım.
Son yıllarda yasaların “adamına göre”, “olayına göre” değiştiğini de unutmayalım. 17-25 Aralık rüşvet, yolsuzluk, karapara soruşturmasının sonucunu hatırlayalım. Onca emek, çalışma boşa gitti. Önce soruşturmayı yürüten cumhuriyet savcıları, polis müdürleri görevden alındı. Bundan sonra ne olacağı belli değil miydi? Dosya hakkında “takipsizlik” verileceği bu değişikliğin yapıldığı gün anlaşılmıştı.
O mahallelere giremiyorlar
“Gezi” olayları sırasında yaşananları hükümet “darbe” olarak niteliyordu. Polis, ilgili-ilgisiz gözaltına aldığı her kişiyi cumhuriyet savcısının karşısına çıkarıyordu. Binlerce kişi gözaltına alındı.
“Aman çözüm süreci zarar görmesin” diye terör örgütü PKK’nın eylemleri yetkili makamlar tarafından “hoş” görülüyor. Bunun da iki nedeni var. PKK ve yandaşları kolay kolay yakalanıp savcılığa çıkarılamıyor. Çünkü, örgütün “Polise, askere kimseyi vermeyeceksiniz. Direneceksiniz” diye kesin talimatı var. Kolluk güçleri de, gittikleri zaman dirençle karşılaşıyor ve şüphelileri alamadan dönüyor. Ya da “olay çıkmasını” göze alamıyorlar ve şüphelinin “arandığı adreslerde bulunamadığı”na ilişkin tutanak düzenliyorlar. Yani işin aslı “kurtarılmış mahallelere” güvenlik güçlerinin giremediğidir.
Gezi olaylarını, gözaltına alınanların sayısını hatırlayınız. Üstelik eylemcilerin adam öldürmeleri, insanları balkonlardan atmaları, kafalarını taşla ezmeleri, yerlerde sürüklemeleri, işyerlerini yakmaları, yıkmaları, yağmalamaları diye bir durum da yok.
MHP Aydın Milletvekili ve TBMM Başkanlık Divanı Üyesi Ali Uzunırmak, dün bir soru önergesi hazırlıyordu. Konu, HDP’nin “sokağa çıkın” talimatından sonra yaşanan onca olaydan sonra tutuklanan ve halen cezaevinde olanların, aranmakta olanların sayısını öğrenebilmekti. Çünkü, “çözüm sürecine zarar vermesin” diye PKK yandaşlarının yaptığı eylemlere karşı “gereği”nin yapılmadığına ilişkin iddialar dolaşıyor. Kimse keyfi gözaltına alınmasın, tutuklanmasın ama meydana gelen olayların faillerinin yargı önüne çıkarılmaması da devlete olan güveni sarsıyor.
Bunca olayın faili yok mu?
Olayların devam ettiği günlerde yapılan resmi açıklamada öldürülen vatandaş sayısı 31’e yükselmiş, iki polis müdürü şehit edilmiş, Bingöl Emniyet Müdürü yaralanmış, 221 vatandaş, 139 polis yaralanmış, 5 terörist ölü ele geçirilmiş, 549 polis aracına, 628 sivil araca, 25 kaymakamlık, 67 emniyet binasına saldırılmış, 212 okul yakılmış, 29 siyasi parti binasının dışında kamuya ve kişilere ait 780 bina ve işyerine saldırı olmuş, yakılmış, yıkılmıştı. Tüm bu olaylarla ilgili olarak 54 kişinin tutuklandığı belirtilmişti. Neredeyse 40’a yakın il’de meydana gelen olayların tüm şüphelisi 54 kişi mi?
MHP Milletvekili Ali Uzunırmak, resmi açıklamadan sonra olayların devam ettiğini ve olaylarda hayatını kaybedenlerin sayısının 38’e çıktığını da biliyor. Yakılan, yağmalanan ev ve işyerlerinin de sayısı yükseldi. İlk açıklamayı dikkate aldığında Ali Uzunırmak şunları anlatıyor:
“Resmi açıklamada 780 binaya saldırı olduğu belirtiliyor. Bu saldırıların her birini bir kişi yapsa bile 780 kişinin gözaltına alınması gerekirdi. 40’a yakın vatandaşımızın ölümüyle sonuçlanan eylemleri yapanlardan kaçının tutuklandığını bilen yok. Çünkü, onca olayın adeta faili yokmuş gibi gösteriliyor. Peki bunca olayın hiç faili yok mu? Atatürk heykellerini yakanlar, Atatürk büstlerini söküp, büstle top gibi oynayanlar nerede? Bunlar yakalandı mı? Bu ülkenin kurucusunu bu duruma düşürmek demek ‘ben devlet olma ideallerimden vazgeçtim’ anlamına gelir. Böyle bir durum da ‘Devlet aklı’ diye bir şeyin kalmadığını gösterir.”
Güneydoğu illerinde vatandaşlara da, şikayetlerini devlete yapmamaları yönünde baskı var. Şikayetlerin örgütün sözde savcısına yapılmasını istiyorlar. Yargılamayı da örgütün mahkemesi yapıp şüphelilere ceza verilmesi gerekiyorsa verecekmiş.
Türkiye’de olayların çıkacağını ya önceden göremiyorlar ya da buna göre önlem almıyorlar. Eylem yapıldıktan sonra insanlar öldürüldükten, binalar yakıldıktan, Atatürk heykelleri söküldükten sonra şu kadar kişinin tutuklanmasıyla da kimse övünmemeli. Bunun anlamı, devletin önleyici görevini yerine getirmediğidir.