« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

15 Oca

2008

Değişen çok mu?

M.Ali Kışlalı 15 Ocak 2008

AKP iktidarında, tanımladığı, başkomutanı da sayılacak, cumhurbaşkanı seçilmediğinde askerin tavrının ne olacağı hep merak edilmişti. Seçimler A planını uygulanmaz kılınca, 'Acaba askerin B planı var mı?' denmişti. Cumhurbaşkanı yemin törenine katılmama ve GATA'da sergilenen tavır Kara Harp Okulu'nda son bulunca şaşıranlar çok olmuştu. Askerin cumhurbaşkanının vasıfları hakkındaki görüşünün değişmesinin olası olmadığı, bizzat Genelkurmay Başkanı tarafından da ifade edildiğine göre, siyasi iktidar ile ilişkilerinde beliren değişiklikler herhalde uzunca bir süre gündemde kalacaktı.
Gül'ün ve yeni AKP iktidarının bugüne kadarki tavrı, askerin şimdiye kadar yerleşmiş kırmızı çizgilerine uymak şeklinde oldu. Sivil yetkililerin Yüksek Askeri Şûra'da hep muhalefet ettikleri kararları, Gül tereddütsüz onayladı. Fırsat çıktığında askeri hep destekledi. Övdü. Bu konularda Başbakan hep dikkatle ılımlı ve olumlu yaklaşımlar sergilemişti. Ama Türk Silahlı Kuvvetleri'ni doğrudan ilgilendiren bir açılışta, kesilen kurdelenin bir parçasının da özellikle Genelkurmay Başkanı'na verilmesini, saygı ve sempati havasında isteyince, ilişkinin vardığı nokta, kimi AKP'nin Cumhuriyet ile ilgili niyetlerinden kuşkulu olanlarca yadırgandı.
Ne yani Yaşar Paşa'nın görevini üstlendiği günden itibaren açıkça ortaya koyduğu prensipler bir yana mı bırakılmıştı? Bu kaygıyı ifade edenlerin biraz sabırsız davrandıklarını düşünüyorum. TSK inandığı ve asla vazgeçmeyeceği, anayasal rejimin temel prensiplerine sahip çıkma dışında kalan ülke sorunlarında tabii siyasi iktidar ile birlikte çalışacak. Gündemin birinci maddesinde şimdi PKK'nın yarattığı terör varsa, Başbakan'ın dediği gibi TSK ile tabii birlikte planlama ve uygulama yapılacak.
Sanıyorum Erdoğan, TSK'nın gerçek niyet ve tutumunu doğru saptamıştır. Derdinin hangi ana konularla ilgili olduğunu, bunlardan hangisinin uygulanmasına kalkıldığında suskunluğunu muhafaza edemeyeceğini anlamıştır.
Tarafların katı ve değişmez kabul edilen kimi tavırlarında ortak bir noktaya varılabileceği de, görülmese bile, fark edilmektedir. Bu durum karşısında kendisine rejimi, fırsat bulduğunda dinci esaslara göre değiştirme niyetleri atfedilen siyasi iktidarın dikkatle izlenmesi görevi ülkenin sivil kuruluşlarına düşmektedir. Başta siyasi partiler ve üniversiteler olmak üzere medya ve sivil toplum örgütleri öncülük yapmak zorundadırlar.
Ama görüntü bu misyona pek hazır olmadıkları şeklindedir.
Bundan dolayı da kimi meslektaşlar ve çevreler çıkış yolunun askerle geçileceği alışkanlığına dayalı olarak, asker-siyasi iktidar ilişkilerindeki ılımlı ilişkileri kendi kızgınlıklarına göre değerlendiriyorlar.
Demokrasi içerisindeki bu söz konusu yaşamsal ilişkiyi tabii çerçevesinden çıkaranlar ise artık Türkiye'nin, 2007'de yaşadığı olaylarla bambaşka bir ülkeye dönüştüğünü düşünüyorlar.
Bu değerlendirmelerin gerçek duruma ne kadar uygun olduğunu görmek için önemli bir deneyim yaşamamız gerekecek sanıyorum. Bu da herhalde AKP'nin yeni anayasa yapma girişimi güncelleştiği, TBMM'ye getirildiği zaman kendini gösterecek. Yoksa şimdiye kadar ortaya çıkan değişikliklerinden, üzerine titrediğimiz anayasal rejimin temellerinin ne kadar etkilendiğini saptamak kolay görünmüyor.

Ziyaret -> Toplam : 125,80 M - Bugn : 37198

ulkucudunya@ulkucudunya.com